Bölüm 14

3.7K 271 5
                                    

"Önüne bakarak yürümeyi bilmez misin sen!"

Başındaki kırmızı şapkasıyla benden sadece birkaç santim uzun olan esmer çocuk gözlerimin tam içine bakıyordu. Bademi andıran kuyruklu gözleri simsiyahtı. Bana bakarken gözlerinden öfke akıyor, bu öfke beni neredeyse parça parça kesiyordu. Mahinur Teyze söze girdi:

"Oğlum, öyle deme. Okula yetişmeye çalışıyormuş kızcağız. Bak çiçek almış gelmiş bana... Nasıl buldun beni güzel kızım?" diye sordu bana dönerek.

Mahinur Teyze'nin konuyu değiştirme çabasını takdirle karşılasam da midem bulanıyordu. Üç gündür bir şekilde aklımın köşesinde olan bu çocuk, karşımda durmuş nefret ederek bakıyordu bana.

"Getirdiği çiçek seni iyi etmeyecek babaanne!" dedi şapkalı. Gözlerin gözlerimden ayırmıyordu...

"Yol üzerindeki lokantacıdan yardım istedim. O da sizi nasıl bulacağımı tarif etti" Dedim çocuğun dediğini duymazdan gelerek. Yüzümün kızardığını biliyordum. Boğazımdan yukarı çıkan ateş git gide artıyordu. Sırtıma küçük küçük iğnelerin battığını hissediyordum.

"Rauf Ağabey! Bir de evimizi tarif etmiş..." diye tısladı çocuk.

"Ben istedim tarif etmesini. Çünkü özür dilemek istiyordum!"

"Dikkatsizce davranıp sonra da bir tutam aptal çiçekle gelip özür dileyemezsin!"

"Ne yapmam gerekiyor başka?! Babaannenin canı yandı, biliyorum. Ben de bütün gece bunu düşünerek üzüldüm. Sen her zaman dikkatli mi davranırsın!" diye çıkıştım. Elimle bisikletini göstererek: "Bisikletle birilerine çarpabilirsin, değil mi! Buna da kaza denir!" dedim. Yüzüm alev alev yanıyordu. Utancım öfkeye dönüşüyordu ve bu iyi bir durum değildi.

"Evet!" diye bağırdı. "Ben her zaman dikkatli davranırım. Ve bir kaza yaparsam oradan... oradan..." doğru kelimeyi arar gibi sağa sola bakındı "... sevgilimle kaçıp gitmem!"

"Ben sevgilimle kaçıp gitmedim!"

Kendimi anlatmak, o an kalabalığın içinde şoke olmuş bir halde ne yapacağımı bilemeden korkakça özür dilediğimi ancak sesim duyuramadığımı açıklamak üzere kapıda bizi izleyen yaşlı kadına döndüm; kadının elinde çiçek buketiyle bizi izleyip gülümsediğini görünce birden ne kadar çok bağırdığımızı fark ettim. Kısa bir an havadaki sessizlik katı bir hal aldı.

"Özür dilerim, yeniden" dedim yorgunca. Buraya geldiğime pişman olmuştum. Dönüp yanımda duran kırmızı şapkalı çocuğa baktım... O sıkıcı dersin ortasında okulun önünden bisikletiyle geçerken hanımeli kokusu duyumsadığıma emindim. Oysa şu an bu bahçe... sadece soğuktu.

Mahinur Teyze bir şeyler söylüyordu ama dikkat etmedim. Kapıya yürüyüp bisiklete dokunmamaya özen göstererek kapıdan çıktım. Kurumuş çiçek saksılarının ve mavi hurda arabanın yanından geçip yola çıktım. Eve yürürken ellerimi montumun cebine soktum. Tanrı şahit, yumruklarımı öyle sıkıyordum ki... görseydiniz kemiklerim iç içe geçecek sanırdınız... 

Hanımeli KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin