Yalçın'la birlikte el ele okulun kapısına doğru yürürken, Berk ve Seda gülerek bizi bekliyordu. "İşte yıldız oyuncu!" diye bağırdı Berk iki elini uzatıp Yalçın'ı gösterirken. Büyük bir şovun starını tanıtıyormuş gibi görünüyordu. Yalçın'ın yüzündeki ukala sırıtış gittikçe genişledi. Elimi bırakıp Berk'e sarıldı. Birbirlerini senelerdir görmüyor gibiydiler... Seda bana bakıp gülünce ona eşlik ettim.
Okula girdiğimizde herkes kısa bir süreliğine de olsa tüm dikkatini bize verdi. Bu durum canımı çok sıktı ama Yalçın'ı etkilemiyor gibiydi. "Sana demiştim" dedi, "uzaklaştırılmam iyi oldu..."
Öğle yemeğini yemek için kantinde buluştuk. Berk ve Seda, Soner ve Gamze, Yalçın ve ben... Melike çiftlerin arasında kalmak istememiş olacak ki bize katılmadı. Kantindeki masamız mutlulukla çağlıyordu. Masanın hemen altında Yalçın'la dizlerimiz birbirine dokunurken ellerimiz birbirine kenetlenmişti... Okulun koridorlarında bir hafta boyunca yalnız dolaşmış olsam da şimdi, bundan sonra acısını çıkaracaktık... Birlikteydik sonunda...
"Ne düşünüyorsun?" diye sordu Yalçın kulağıma eğilip. Cevap vermek için ağzımı açtım ama ben konuşmadan hemen yanımızdan gelen bir sesle irkildik:
"O kıza yaptıklarından sonra gerçekten mutlu musun Yalçın? Gerçekten aynaya baktığında kendine erkek diyebiliyor musun?"
Kantin kısmen sessizliğe büründü. Tuğba'nın en yakın arkadaşlarından biri olan Ayça, masamızın hemen yanında durmuş öfkeli gözlerini Yalçın'a dikmişti. Ayça, daha önce Sezen'le birlikte sevgilisiyle ne konuştuğumu öğrenmek üzere bana hesap sormaya gelen Tuğba'nın yanındaydı. Şimdi de en yakın arkadaşına olanların hesabını soruyordu.
"Git buradan Ayça! Gerçekten keyfimizi kaçırma! Yeni sakinleşti ortalık..." dedi Berk. Bunu derken hemen arkasında duran Ayça'yı görmek için dönmemişti bile. Ayça bakışlarını Berk'in ensesine sabitledi. Bakışları o kadar keskindi ki görseydiniz Berk yaralanacak sanırdınız.
"Sen kapa çeneni... Senin de ondan kalır yanın yok!" diye hırladı Ayça, Berk'e. Seda davranacak olduysa da Berk'in ne olduğunu göremediğim bir hareketi Seda'yı susturdu. Gamze, insanın içini ısıtan bir şefkatle konuştu:
"Ayça, gerçekten şu an yemek yiyoruz. Konuyu uzatıp sen de uzaklaştırma almak ister misin?"
Ayça'nın dudakları ince bir çizgi halini aldı. Öfkeden parlayan gözlerle masadaki herkese dikkatlice baktı. Yalçın, masanın altından tuttuğu elime parmaklarını sıkıca dolamış, hiç sesini çıkarmadan olanları izliyordu. Ayça'nın bakışları Yalçın'ın üzerine gelince durdu.
"O kızı mahvettin. Bunu biliyorsun" dedi. Yalçın'ın dişlerini sıktığını hissettim. Ayça bana döndü:
"Sana da üzülüyorum... Çünkü gerçekten acınacak haldesin" dedi.
O an, Yalçın'a baktım. Ayça masaya geldiğinden beri ilk kez o an, Yalçın konuşsun ve beni savunacak bir şeyler söylesin istedim. Ama o hiçbir şey söylemeden Ayça'ya bakmaya devam etti. Ayça arkasını dönüp gittiğindeyse, tıpkı olayı kendi masalarından izleyen diğer öğrenciler gibi dönüp yemeğini yemeğe devam etti. Bir eli hala masanın altından benim elimi tutuyordu. Seda'yla göz göze geldiğimizde ne düşündüğünü biliyordum. Sessiz kaldığı için Yalçın'ı öldürmek istiyordu...
"Bunların olacağını biliyordunuz." dedi Soner. Masadaki birkaç dakikalık sessizliği bozan o oldu.
"Hepimiz biliyorduk ama sürekli bir yerden taciz edemezler, değil mi? Sürü gibiler..." diye yakındı Berk.
"Neden sana 'senin de ondan farkın yok' dedi?" diye sordu Seda, Berk'e. Berk'in Yalçın'a kısa bir bakış atması Seda'nın da benim de gözümde kaçmadı.
"Eh..." dedi Berk tereddütle "Bir ara ona takılmıştım... O yüzden öyle demiş olmalı." Seda'nın sarı kirpikleri can çekişen bir kuş kanadı gibi kıpırdadı. İri iri açtığı gözleriyle Berk'e baktı: "Sen de onu mu hamile bıraktın!" diye inledi. Berk yudumladığı kolasını tükürüp öksürük krizine girerken Yalçın sinirle gerildi, ayağa kalkıp bana da kalkmamı işaret etti. Seda bir Berk'e bir de bana bakıyor, Soner ve Gamze'den ses çıkmıyordu. Berk öksürüğünün arasında Yalçın'a eliyle oturmasını, durmasını işaret ediyordu. Yalçın sandalyelerin arasından geçip elimden tuttu ve birlikte kantinin kapısına doğru yürümeye başladık. Kantinden çıkarken geriye dönüp masaya baktım. Seda Berk'e peçete uzatıyor, Soner ise arkamızdan usulca bakıyordu...
Bahçeye çıkıp okulun arka tarafında doğru yürümeye başladık. Yalçın elimi bırakmıştı. Aramızda belli bir mesafeyle yan yana yürürken hiç konuşmuyorduk. Arka bahçe pek geniş olmasa da yeşil bir alandı. İğne yapraklı çam ağaçları, okulun sarı ve siyah renkte boyanmış demirleri olan gri duvarlarının dibine iliştirilmiş bankların hemen yanından göğe doğru uzanıyordu. Kış güneşi, ulu ağaçların izin verdiği ölçüde üç bankın üzerine serilmişti. Bu banklarda kız öğrenci grupları oturuyordu. Kızlar bize dikkatlice bakarken önlerinden geçtik. Biz geçtikten sonra kızların sessizliği fısıltıya dönüştü.
Yalçın, arka bahçenin en sonundaki gölgede kalmış yeşil renkli demir banka oturdu. Ben de yanına iliştim. Bank soğuk ve rahatsız ediciydi. Yalçın dirseklerini dizlerine dayayıp parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. Derin bir iç çekti.
"Bu şey peşimi asla bırakmayacak" dedi.
Cevap vermedim çünkü bunu biliyordum. Hatalar insanların peşini bırakmazdı... Sadece insanlar hatalarıyla yaşamayı öğrenirdi...
Öğleden sonra ders başlayana kadar hiçbir şey konuşmadan o soğuk banka oturduk. Ders zili çaldığında yerimizden kalkıp yine hiç konuşmadan okula girdik. Yalçın sadece, ben birinci sınıf koridorunda ondan ayrılacakken kolumu tuttu, "Özür dilerim" dedi. O gün o koridorun başında benden ne için özür dilediğini bugün hala bilmiyorum. Ben sadece "Önemli değil" diyerek koluna dokundum ve sınıfa girdim. Oysa o gün bunu söylerken, neyin önemli olmadığından da emin değildim.
Dışarıdan hiçbir müdahale olmasa, Yalçın'la aramızda bu 'olmamışlık' duygusu var olur muydu bilmiyordum. Bildiğim tek şey, bir hafta uzaklaştırma cezası biten Yalçın'ın bugünden sonra benimle birlikte okulda olacak oluşuydu. Ve unutmamam gereken bir diğer gerçeği Yalçın'ı beklediğim süre boyunca göz ardı etmiştim: Yalçın'ın uzaklaştırma cezası bittikten bir hafta sonra, Tuğba'nınki de bitecek, yeniden okula dönecekti. Bir hafta sonra Tuğba da okulda olacaktı.
Derin bir iç çekerek pencereden dışarıyı izlerken, artık hiç dinlemediğim derslerin de başıma en az Tuğba kadar bela olacağını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...