Bölüm 45

2.5K 204 6
                                    

İki Hafta Sonra...

Otobüs durağına vardığımda Yalçın'ı göremedim. O gün ilk kez otobüs durağında Yalçın'ı bekleyen ben oldum. Yolun karşısında göründüğünde otobüs de durağa yanaşmak üzereydi. Acele etmeden otobüse binmeye çalışan insanların arasına karıştı. Ben otobüse ondan önce binip, her zaman durduğumuz körüğe ilerleyerek Yalçın'ın yanıma ulaşmasını bekledim. Arkamdan gelen onlarca insanın ardından otobüse binen Yalçın ise kalabalığı işaret ederek koltukların arasındaki koridorda durup bana çaresizce baktı. Yalçın'da, Tuğba'nın okula gelmesinden itibaren geçen iki hafta içinde meydana gelen değişim sadece bununla sınırlı değildi.

Yalçın, o günden sonra az gülüyor, daha az konuşuyordu. Birkaç devamsızlık yapması da gözden kaçmadı. Bu devamsızlıkların sebeplerini attığı mesajlarla belirtiyor, özellikle aramaktan ya da benimle yalnız kalmaktan çekiniyor gibi duruyordu. Okula geldiği günlerin birkaçında ise yemek yemek istemediğini söyleyip kantinde kısa bir süre sessizce oturduktan sonra sınıfına çıkmıştı.

Arkadaşlarımız bu değişime yorumsuz kalmayı tercih etmişlerdi. Seda zaman zaman nükseden öfkesini beni üzmemek adına yatıştırıyor, Berk ise bazen beni telkin ediyordu. Ona göre Yalçın'ın yaşadığı şeyler herkesin kaldıramayacağı şeylerdi ve bu kadar idare edebilmesi bile oldukça fazla bir güç gerektiriyordu. Belki de yorulmuştu... Biraz yalnız, sessiz kalması gerekiyordu. Yalçın'ın yaşadığı bu dönem Berk'e göre doğal bir süreçti ve bittiğinde her şey eskisinden çok daha güzel olacaktı. Yine de Berk'teki bir şey... Bilmiyorum, belki bir ifade, bir jest, bir hareket... Yalçın'ın tıpkı bana olduğu gibi Berk'e de soğuk davrandığını hissettiriyordu. Seda bir keresinde Berk ve Yalçın'ın akşamları sık sık bir araya gelip PlayStation oynadıklarını ve tüm boş zamanlarını bununla geçirdiğini söyleyip yakınmıştı. Oysa şimdi bu oyun akşamları tamamen bitmişti...

Yalçın'la otobüsten inip okula yürürken tek kelime etmedim. O da hiçbir şey söylemedi. Sessizce okul yolunda ilerlerken Seda'nın tek başına kapıda durduğunu gördüm. Kapıya yaklaştığımızda konuşan Yalçın oldu.

"Berk yok mu?" diye sordu Seda'ya.

"Kahvaltı etmemiş. Kantinde bir şeyler yemeye gitti. Ben İnci'yi beklemek için burada kaldım." diye cevap verdi Seda.

"Tamam" dedi Yalçın, "ben Berk'in yanındayım." Okulun demir kapısından geçerken son sözünü Seda'ya ya da bana bakmadan, ortaya söylemişti. Seda, Yalçın'a bakıp bana döndü:

"Kavga mı ettiniz?"

"Hayır. Ama hiç konuşmadık."

Seda koluma girerek derin bir iç çekti. Hiçbir yorumda bulunmaması üzülmemi istemediğindendi. Seda'nın öfkeden deliye dönüp Yalçın'a ağzına geleni saymasını istiyordum. Bu sanırım ikimize de iyi gelecekti.

Derse girmeden hemen önce Berk yanımıza gelip Seda'nın yanağından öptü, iyi dersler diledi. Elini omzuma koyup bana da sessizce destek oldu. Bana bakarkenki ifadesi acıma hissini andırıyordu ve bu hiç hoşuma gitmedi.

Yalçın o gün yine öğle yemeğine inmedi. Soner ve Berk yemekleri getirmek üzere masadan kalktıklarında Gamze bana bakıp elimi tuttu: "Belki de Yalçın'la konuşmalısın" dedi.

Seda da benim gibi dikkat kesilmişti. İkimiz de merakla yüzüne bakınca Gamze konuşmasına devam etti:

"O kız okula döndükten sonra geçirdiği evrim hepimizi şoke etti. Ondan nefret edenler bile bu yeni Tuğba'ya alışmakta zorluk çekti. Yalçın'ın bir şok geçirmesini anlıyorum ama fazla uzun sürdü ve bunun da farkındayım. Bana sorarsan İnci, bu durumda sana da belli görevler düşüyor."

Gamze'nin Seda'nın bile hakkında konuşmak istemeyip görmezden gelmeyi seçtiği Tuğba hakkında konuşması beni şaşırttı. Sesindeki abla tınısı rahatsızlık vermekten çok yol gösterir gibiydi. Bu da insana gerçekten huzur veriyordu.

"Nasıl görevler?" diye sordum sessizce.

"Bilmiyorum. Ama düşünüyorum. Yalçın'ı hepimiz senelerdir tanıyoruz. Onu böyle görmedik. Bize bir şey anlatmıyor ama sevgilisi olarak seninle konuşabilmeli. Soner her şeyini bana anlatır. Bence Yalçın da sana konuşacak. Bu yüzden bence artık onun neden böyle davrandığını sorma vaktin geldi."

"Bence de!" diyerek Gamze'ye katıldı Seda. "Seni böyle üzmeye hakkı yok."

"Beni üzdüğünün bilincinde değil gibi" dedim ikisinin de yüzüne bakmadan.

"O zaman üzüldüğünü açıkça ona söylemelisin. Yalçın bir keresinde senin için 'aklına ne gelirse söyleyebilen bir kız' demişti. Sanırım ona 'aramızda ne var Yalçın' diye bağırmışsın bir gün. Hem de yolun ortasında!"

Evet, öyle bağırmıştım. O günü hatırlayınca boğazım düğümlendi. Her şeyin toz pembe olduğu zamanlardı. İlk aşkın gücünün her şeyi yenebileceğine inanıyordum.

Soner ve Berk masaya geldiğinde havadan sudan konuşuyor gibi yapıp konuyu kapattık ve yemeğimi sessizce yerken Yalçın'la baş başa kalıp son iki haftadır olanları sormak için konuya nasıl girmem gerektiğini düşündüm...

Son ders zili çaldığında Yalçın beni okulun iç kapısında bekliyordu. "İnci, babam işten erken çıktığını söyledi. Yoldaymış. Beni arabayla alacak. Okulda bekle dedi. Ben bugün seninle gelemiyorum" dedi.

Yalçın'ın yüzüne baktığımda gözlerinde dürüst olmayan bir gölge gördüğümü sandım.

"Tamam. Yarın görüşürüz o zaman" diyerek parmak uçlarıma kalkıp yanağına bir öpücük kondurdum. Yalçın öpücüğümle birlikte gülümsedi. Bu gülümsemenin kalbimi acıtmasının sebebi, içinde mutluluk ya da romantizm değil, bıkkınlık olmasıydı.

Gece yatmadan önce telefonuma baktığımda Yalçın'dan gelen mesajı gördüm:


"Rahatsızlandım. 3 gün rapor aldım. Merak edilecek bir şeyim yok. İyi geceler :)"


Odamın loş ışığında telefondaki mesajı izlerken merak edilecek bir şeyi olmayan birinin üç günlük raporu nasıl alacağını düşündüm.

Yorganımınaltına girdiğimde buralara nasıl geldiğimi anlamıyordum. Yalçın'laayrılacağımızı düşündüğüm ilk an, işte o mesaja bakarken uyuyakaldığım andı.    

Hanımeli KokusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin