"Gitmek istiyorum."
Seda sebebini sormadı. Hemen kalktı, kasaya gitti. Geri geldiğinde montumu giymiştim. Odanın kapısında Serkan'ın durduğunu gördüm. Ciddi ifadesinde bir tutam şaşkınlık vardı. Kapıda yan yana geldik, yanından geçerken kolumu tutacak sandım ama o hiçbir şey yapmadan öylece bizi izledi. Kasadaki güler yüzlü adama iyi günler dileyip dışarı çıktık.
Kapıdaki lacivert bisikletin yanından geçerken her adımda içime yayılan mutsuzluk kalbimi ağrılaştırıyordu. Seda da benim kadar sessizdi yol boyunca. Otobüs durağına geldiğinde saatine baktı: "Benim artık gitmem gerekiyor" dedi isteksizce "...ama sen böyleyken..."
"Önemli değil, ben iyiyim. İnan bana moralim sabah olduğundan daha yüksek." Bu kocaman bir yalandı.
"Emin misin?" diye sordu şüpheyle.
"Gerçekten..." dedim.
Seda'nın otobüsü gelene kadar bekledim. Onu yolcu ettikten sonra orada durup çevreme bakındım. Seda yanımdan ayrılınca her düşünce birden beynime yüklendi. Yalçın, Tuğba, hamilelik, Serkan...
Eve yürürken tüm bunları düşünüyordum. Sıradan, kimsenin dikkat etmediği hayatımda kendimi mutsuz sanırken aslında ne kadar şanslı olduğumu şimdi anlıyordum. Aşk... Aşk her zaman hüzünle birlikte geliyordu. Ama benim durumumda aşk kimden yanaydı? İşte bu gerçek bir bilinmezdi.
"İnci!"
Durdum. Adımı kimin seslendiğine baktım... Yolun karşısındaki Yalçın bana el sallıyordu. Arabaların arasından heyecanlıca geçerken oradan kaçmak istiyordum.
"Nasılsın?"
"İyi sayılırım, eve gidiyordum." dedim.
"Neden sadece 'iyi' değil de, 'sayılırım'? Bir şey mi oldu?" sesindeki alaka o kadar samimiydi ki... Neredeyse canım yandı.
"Aramızda ne var Yalçın?"
Yalçın'ın suratındaki ifade, benim Serkan'ın karşısında takındığımın aynısı olmalıydı. Böyle beklenmedik sorular sorumayı kimden öğreniyordum acaba!
"N-Ne demek aramızda ne var? Nasıl bir soru bu?"
Yüzüm yine kızarıyordu ama artık geri adım atamazdım. Sevgili değilsek ve aramızdaki samimiyet başkası tarafından yüzüme vurulduğunda beni utandırıyorsa bir şeylerin açıklığa kavuşması lazımdı.
"Bir kafede el ele oturuyoruz ve akşamında 'düşünmeden edemiyorum' mesajı gönderiyorsun. Ve sonra sabah, yaz tatilinde Tuğba'yı hamile bıraktığını ve bebeği zorla aldırttığını öğreniyorum. Şimdi de beni görünce mutluluk içinde kendini trafiğin ortasına atıyorsun... Yani 'aramızda ne var' sence de yeterince açık bir soru değil mi?"
Yalçın'ın yakışıklı yüzü hayretle lekelendi. Uzun kıvrık kirpikleri titreşirken yüzüme bakıyordu. Arkasından geçen bir adam ona yavaşça çarpınca kaldırımın ortasında dikildiğimizi fark ettim. Yalçın'ı etkilemedi bu temas. Kolumu dirseğimden yavaşça kavradı, hiç güç harcamıyordu. Sadece koluma dokunmak ister gibiydi. Konuşmaya başladığında sesindeki hayal kırıklığı cam parçaları gibi etrafa saçıldı:
"Köşeye sıkıştığımı görmüyor musun?" dedi. "Bir hata yaptım, İnci. Ve bunun cezasını en ağır şekilde ödüyorum."
Orada Yalçın'ın dolan gözlerine bakıp sustum. Gözlerini sıksaydı gözyaşları yanaklarından süzülecekti. Ama Yalçın gözünü kırpmadı. Islak gözleriyle konuşmaya devam etti:
"Onun eline bir koz verdim. Ve bunu kullanarak herkesi acınası bir durumda olduğuna inandırdı."
"Bebeğini aldırmasını istemişsin!" diye çıkıştım.
"Ne yapmam gerekiyordu peki? Söylesene İnci! Ne yapmalıydım! Okulu bırakıp bir işe mi girmeliydim? Onunla evlenmeli miydim? On sekiz yaşımda baba olabilecek miydim sence?"
"Bir kızı hamile bırakman da..."
"Bir hataydı!" diye bağırdı. Herkes bize bakıyordu.
Yalçın'ın hamilelik olayını reddedeceğini düşünmüştüm. Tuğba'nın bir oyunu olduğunu söyleyecek; bir suçu olmadığına, böyle bir şeyin yaşanmadığına beni ikna edecekti. Oysa şu an yolun ortasında bağırarak bunun bir hata olduğunu söylerken her şeyi doğruluyordu. Hangisi daha yakıcıydı bilmiyorum...
"Sana anlatmak için çok erkendi..." dedi sakince.
"Ondan ayrıldın mı?" diye sordum. Yüzüne bakmıyordum. Gözlerindeki acizliği görmek istemediğimden caddeden gelip geçen araçları izliyordum...
Yalçın cevap vermeden kolumdan yavaşça çekiştirdi, beni ara sokaklardan birine soktu. Caddenin gürültüsünden yavaşça uzaklaşıp evlerin arasında yürümeye başladığımızda kolumu tutmayı bıraktı. Ellerimi montumun cebine soktum. O da aynısını yaptı. Birkaç sessiz adımdan sonra Yalçın yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
"Geçen pazartesi ondan ayrıldım. Yoruldum. Ne zaman uzaklaşmaya çalışsam yaşadıklarımızı öne sürüyor ve tehdit ediyordu. Kalbini kırmayacak şekilde söyledim... Yine de deliye döndü. Üzerime saldırıp beni tokatladı." Yalçın aniden durup bana baktı: "Ona vurmamak için kendimi zor tuttum!" Yeniden yürümeye başladı.
Hafta başında Seda'nın bana anlattıklarını anımsadım: "Yalçın dördüncü kattaki tuvaletin kapısını yumruklamış ve 'Bıktım' diye bağırmış. Merdivenlerin altında oturan tüm grup duymuş. Önce Yalçın inmiş aşağı. Suratı kıpkırmızıymış. Sonra da Tuğba. Ağladığı belliymiş ama çaktırmamış hiç."
Yalçın doğru söylüyordu.
"Ertesi gün hayatında ben olmazsam yazın yaşadıklarımızı herkese anlatmanın bir yolunu bulacağını söyledi. Başımıza bu olay geldiğinde ilk koşup anlattığı kişiler ailemdi, İnci. Zaten çatırdıyordu evlilikleri. Benim olayımla tamamen dağıldılar. Annem şimdi yüzüme bakmıyor, babam hep yanımda ama... o karısını benim yüzümden kaybetti... Evlilikleri benim yüzümden bitti. Eğer bu olay olmasaydı belki sorunlarını çözerlerdi! Anlıyor musun?" derin bir nefes aldı.
Konuşmadan biraz daha yürüdük. Küçük bir çocuk içinde iki ekmek olan poşetle yanımızdan geçerken bize bakıp sırıttı. Yalçın da ona gülümseyerek cevap verdi. Bu durumda bile güler yüzlü olabiliyordu. Yeniden konuştu: "Dün kantindeki olaydan sonra onunla yapamadığımızı bir kez daha söyledim. Bitti, dedim."
Yalçın yürümeyi bıraktı. Kolumdan tutarak beni de durdurdu. Yüzüne bakmam için çeneme dokunup başımı kaldırdı. "Yemin ederim İnci, böyle bir şey olacağını biliyordum. Dün ayrılmak istediğimi söylediğimde hiç tepki vermedi. Sadece gülümseyip 'tamam' dedi. Bebek olayını sana duyuracağından emindim. Bu yüzden dün kafede onun nasıl bir yılan olduğunu anlatmaya çalıştım sana... Ama bu kadar çabuk olacağını düşünmedim. Biraz zaman geçince anlatacaktım. İlk benden duyacaktın... Eğer şimdi, şu an bana destek olup yanımda olmazsan, yine o kazanacak. Bir kez daha hayatımı çalacak. Ben bir hata yaptım. Ama tek başıma değildim bu hatayı yaparken. Bu hatanın bedelini ise tek başıma ödüyorum. Lütfen... Bana inan..."
"Bütün bunlarla nasıl başa çıkacağım?" diye fısıldadım. Tanrı şahit, bu soruda, duyduklarımın yanı sıra Serkan'ı da kastediyordum...
Yalçın kollarını omuzlarıma dolayıp beni kendine çekti. O soğuk havada, sokağın ortasında sevgilim olmayan Yalçın bana sarılırken soruma cevap verdi: "Bilmiyorum. Ama sadece yanımda olmanı istiyorum."
İki erkeğin arasında kalmak bir kızın başına gelebilecek en kötü şey olmalıydı. Yalçın'a yavaşça sarılırken kararımı vermiştim: İlk aşk, her şeyi yenerdi. Serkan'la Tuğba'yı bile...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...