"İnci, hasta mısın?"
Annem geldiğinde odamda yatıyordum. Bedenim hasta değildi. Ama ruhum kanıyor gibi hissediyordum. Seda'dan duyduklarım zaman geçtikçe daha da ağırlaşıyordu. Yorganımın altına girip olanları düşünürken Yalçın'dan iki mesaj geldi ve ikisini de okumadım.
"İyiyim, anne" diye cevap verdim ve kafamı kaldırıp kapıda duran anneme baktım. Ben konuşunca annem, odamın lambasını açtı, içeriye girdi. Yapay sarı ışık odayı sararken gözlerimi kırpıştırdım. Annem yatağın hemen yanında dizlerinin üzerine oturdu, benimle aynı hizaya geldi. Parmaklarını alnıma koyup ateşime baktı, sonra da saçlarımı okşadı.
"Ateşin yok. Neden yatıyorsun? Karnın mı ağrıyor?"
Annemin şefkatli bakışları içime dalga dalga yayılıyordu. Yorganımı üzerimden atıp doğruldum ve eğilip annemin boynuna sarıldım. Annem şaşkınlık içinde yatağımın üzerine kalktı, kollarını bana doladı.
"İnci, neyin var?" diye sordu endişeyle. "Bir şey mi oldu?"
Yüzümü annemin boynuna gömdüm orada öylece kokusunu içime çektim. Dünyanın hiçbir yerinde kendimi bu kadar güvende hissedemezdim. Annem olduğu sürece, yolumu her zaman bulurdum. Gözlerimden yaşlar süzülürken neden ağladığımı bilmiyordum.
Tüm olanlardan anneme bahsetmediğim için hissettiğim suçluluk duygusundan mı?
İlk aşkım, ilk sevgilim, ilk öptüğüm, sarıldığım kişi tarafından aldatıldığım için mi?
Yoksa gerçekten doğruyu göremediğim için mi?
Neden olduğunu bilmesem de annemin kollarında kendime gelene kadar ağladım... Ağladım... Ağladım.
Ağlamam tükenip sayıklama halini aldığında annemden uzaklaşıp yüzüne baktım. Onun da gözleri dolmuştu ve sabırla konuşmamı bekliyordu. Ondan biraz uzaklaşıp yatağımın başlığına dayandım ve elimle yüzümü sildim. Annem kalkıp mutfaktan bir tutam peçete getirdi ve o da yatağımın üzerine çıkıp sırtını duvara dayayarak oturdu. Tıpkı bir kız arkadaş gibi bağdaş kurup beni dinlemeye hazırlandı. Bu süre içinde hiçbir sabırsızlık göstermedi. Annem, dünyanın en anlayışlı ebeveyniydi ve ben ondan her şeyi gizlemiştim... Kendimden nefret ediyordum!
Anneme Yalçın'ı ve Tuğba'yı anlattım. İkisinin yaşadıklarını dinlerken yüzü endişeye boyanmıştı. O an annemin, bana sormak istediği sorular olduğunu hissettim. "Senin başına bir şey geldi mi? Sen bir hata yaptın mı?" gibi sorular. Yüzüm kızararak annem bu soruları bana yöneltmeden ben cevaplarını verdim. Ve en sonunda anneme bugün Seda'dan duyduklarımı anlattım. İlk sevgilimin beni aldattığını anlattım ona. Annem beni dinlerken, karşısında git gide küçülüyordum. Olanları anlatırken, nasıl aptalca davranışlar sergilediğimi anlıyordum...
"Bana bunları neden o zaman anlatmadın?"
Tüm anlattıklarımı dinledikten sonra annemin ilk sözü bu oldu. Sorusunu yüzüne bakmadan cevapladım:
"Şimdi bunları anlatırken, doğru kararlar vermediğimi anlıyorum. Sanırım o zaman da bunları anlatmaktan kaçınmamın sebebi yanlış olduğunu bilmemden kaynaklanıyordu..."
Annem konuşmaya başlamadan önce yavaşça gülümsedi.
"Yaptığımız hatalar bizi hayata hazırlıyor İnci. Hepimiz bir takım hatalar yapıyoruz. Önemli olan kendimize zarar vermeden bu hataları anlayabilmek ve doğruyu öğrenebilmektir. Yalçın'ın yaptığı hata, sonuçları çok ciddi olan ve geleceğini hatta kişiliğini etkileyebilecek bir hata. Tuğba'nın hatası ise onu hayatı boyunca bırakmayacak. İçinde bir yerde her zaman bir bebeği aldırmış olmanın, bileğini kesmiş olmanın, büyük bir hataya bulaşıp kendini kurtarmak yerinde hala ona tutunmaya çalışmanın hayaleti peşinde olacak. Bu tip yaralar iz bırakır. Bileğindeki kesik izinden bahsetmiyorum. Ruhundaki yara izi... Sana gelince... Senin bu tip bir hata yapmayacağını biliyorum. En azından buna inanmak istiyorum. Bunun için dua ediyorum..."
"Dua etmek mi? Bu benim elimde! Böyle bir şey yapmam!" diye böldüm sözünü.
"Elbette senin elinde. Ama Küçüğüm, bazen gerçekten yanlışları doğru olarak görebiliriz. Yalçın, en başından beri senin için yanlış biriydi. Ama doğru sandın. Bunun gibi düşün... Büyük bir sorunun ortasındaydı ama yine de seninle yeni bir arkadaşlığa başladı. Sorumsuzluk gösterip bir kızın hayatını kararttı ve sana yakınlık gösterirken onunla hala sevgiliydi... Böyle ciddi ilişkilerin bitmesi, sorunların unutulması, insanın diğerinden arınması için uzun zamanlar gerekirdi. Yalçın seni aldatmadı, İnci. Tuğba'yı aldattı. Sen, ne yazık ki sadece bir molaydın. Sorunlardan kaçış..."
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken hiç sesim çıkmıyordu. Annem haklıydı. Her zaman olduğu gibi. Aldatılan ben değildim. Aldatılan Tuğba'ydı. Tuğba'nın iki hafta sonra okula döndüğünde kantindeki hali gözümün önüne geldi. Bileğindeki sargı... Yalçın'ın onu kucağında taşıması... Yalçın'ın yüzündeki o acı... Tuğba'dan daha çok acıyordu Yalçın canı. Bunu görmüştüm ve görmezden gelmeyi seçmiştim. Gözlerimi kapattım. Gözyaşlarım yeniden yanaklarımdan süzüldü. Annem elindeki peçeteyle yüzümü kurularken;
"İlk ilişkinin böyle sonlanmasını istemezdim, İnci. Ama bunun ruhunda iz bırakmasına izin verme. Hayatının o kadar başındasın ki... Daha o kadar çok insan tanıyacaksın ki... Doğru olanı bulmanın daha da zor olduğu günler olacak. Sağlam durmalısın. Dikkatli düşünmelisin. Ve asla geçmişe takılıp kalmamalısın."
Anneme yeniden sarıldım. Onun varlığı için içimden tüm kalbimde şükrederken Tanrı'ya yanlışı doğrudan ayırabilmemde bana güç vermesi için dua ettim...
Seçimlerimiz, bizi biz yapıyordu. Yanlış bir insan olmak içinse yanlış seçimler yetiyordu...
Tanrı'm,sen beni koru.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...