Seda karşıma geçip baştan ayağa beni süzerek imalı bir ıslık öttürdü. "Kırmızı kazak, siyah kot, kabartılmış kahverengi dalgalı saçlar ve badem gözler... Yalçın seni böyle görse ne der merak ediyorum."
Yüzüne alınmış gibi baktım.
"Tamam, Yalçın'dan bahsetmeyeceğim" diye geri vites yaptı Seda. "Hadi gidip şu Serkan'ı görelim."
Evden çıktık. Havadaki gri bulutlar yağmuru müjdeliyordu. Sert soğuk belki yağmurdan sonra kırılırdı. Ancak şimdi, ellerimizi sızlatacak derecede kendini hissettiriyordu. Montumun fermuarını sonuna kadar çekip yakamı kapattım. Kazağımın yakası açık olduğu için soğuk beni daha çok etkilemişti. Kafenin şömineli odasından Seda'ya bahsettim ve yol boyunca birlikte o güzel sıcağı hayal ettik.
Sokağa girince ilk baktığım şey kafenin önündeki bisikletti. Orada duruyordu. Serkan buradaydı! İçimdeki coşkuyu engelleyemiyordum. Heyecanla Seda'nın koluna girdim. Seda bana inanmayan gözlerle bakınca bu yaptığımdan utandım.
"Gerçekten bu çocuğa ilgin mi var İnci? Sene başından beri Yalçın'dan hoşlanıyorsun sanıyordum."
Kafenin kapısına vardığımız için bu soruya cevap vermekten kurtuldum. İçeri girdik. Dünkü adam kasada oturuyordu. Beni görünce tanıdı, gülümseyerek "hoş geldiniz" dedi. Koridordan geçip şömineli odaya gittik. Üç kişi, dün Yalçın'la oturduğumuz şöminenin dibindeki masaya oturmuş sohbet ediyordu. Seda'nın kolundan tutup başka bir yere geçmek istediğimi söyleyince hemen yandaki daha geniş olan mavi renkli odaya girdik. Ahşap zemin ayaklarımızın altında gıcırdıyordu. Burası da yeteri kadar sıcaktı. Montlarımızı çıkarıp cam kenarına oturduk. Karşı duvarda eski konser afişleri ve telleri olmayan beyaz bir gitar asılıydı. Sokağa bakan pencerelerde eski model tüllerden vardı ve bu da kafeye neredeyse ev havası veriyordu.
"Aman Tanrım! Burası çok güzel bir yer!" diye inledi Seda.
"Evet. Gerçekten çok sevimli." dedim.
Tahta masanın üzerine tükenmez kalemle yazılmış isimler vardı: Ayça, Doruk, Fatma, Erkan...
Tahtalar gıcırdayınca kafamı masadan kaldırdım. Mavi sweati ile Serkan odaya girdi. Beni gördü; kısa bir an, neredeyse fark edilmeyecek bir nefes süresince, duraksadı sandım. Sonra yüzüne yavaşça yayılan çarpık bir gülümsemeyle gelip tepeme dikildi. Gözleri bir bakış yakama kaydı. Dudağı mı seyirdi, yoksa bana mı öyle geldi?
"Hoş geldin." dedi arka cebindeki defteri çıkarırken. "Bana bu kadar çabuk geleceğini sanmıyordum."
"Sana gelmedim" dedim sertçe. "Arkadaşımla," Seda'yı göstererek "dışarı çıkmak istedik ve o burayı önerdi."
Serkan tek kaşını kaldırıp Seda'ya baktı. "Seni daha önce burada görmedim" dedi. Seda kekeledi: "A-Ablamdan duydum. Çok... Çok güzel bir yer dedi!"
Serkan'ın yüzündeki gülümseme sırıtma halini alırken dişlerinin arasından "Evet, eminim öyle demiştir" dedi. "Ne alırsınız?"
"Demek sen de beni bekliyordun?" dedim sorusunu duymazdan gelerek.
Serkan elindeki küçük deftere sanki sipariş vermişiz gibi bir şeyler karalayıp arka cebine soktu ve tek elini masaya, diğerini de oturduğum sandalyenin arkalığına dayayıp yüzüme doğru eğildi. Seda'nın nefesini hızla çekip ellerini ağzına götürdüğünü gördüm. Serkan yüzündeki kibirli sırıtışla burnumun ucuna kadar yaklaştı:
"Evet..." dedi. Sesi neredeyse fısıldar gibi çıkıyordu. "Evet, bekliyordum. Çünkü bana geleceğini biliyordum."
Birkaç saniye orada öylece durdu. Sonra kişisel alanımdan çıkıp doğruldu. Seda'ya göz kırptı ve biz orada birer biblo gibi dikilirken arkasını dönüp odadan çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...