Telefonumun derinden gelen titreme sesi rüyamı böldüğünde anlamsız bir karanlığın ortasındaydım. Gözlerimi rüyamın karanlığından odamın loşluğuna açtım. Titreme sesi bir kez daha duyuldu. Yataktan hızlıca kalktım. Kapının buzlu camından odama vuran hafif yeşil ışık holümüzü aydınlatan gece lambasından geliyordu. Annem uyuyor olmalıydı. Eve geldiğimde ümitsizce bir kenara fırlattığım çantamın ön gözünden telefonu alırken bir titreşim daha duyuldu. Odayı birden ışıkla dolduran telefonun ekranında "Yalçın" yazıyordu.
"Efendim?" dedim sessizce. Kalbim yerinden çıkacaktı.
"Özür dilerim, uyandırdım" dedi Yalçın.
"Ö-Önemli değil, uyumuyordum..." Göz göre göre yalan söylüyordum! Yalçın'ın yumuşacık gülüşü kulağımı okşadı.
"Babamın uyumasını bekledim... Bu yüzden geç aradım."
"Neler oldu?" diye sordum aceleyle. Yalçın telefonun diğer ucunda derin bir iç çekti. Bir süre sessiz bekledikten sonra fısıldıyor gibi konuşmaya başladı:
"Akşam yediye kadar okuldaydık. Gerçekten çok uzun sürdü. Herkesle defalarca konuşuldu. Ama kısaca, konu en az zararla kapatıldı."
"Nasıl oldu?"
"Tuğba'yı da hastaneden getirdiler. Geldiğinde daha sakindi. Söylediklerinin sinir krizi anında ağzından çıkıverdiğini söyledi."
Kalbimin gümbürtüsünden Yalçın'ın ne dediğini anlamıyordum. Tuğba her şeyi yalanlamıştı! Bu olabilir miydi?
"Ayşe Hoca ve Müdire Hanım babamlarla yalnız konuştu. Babam durumdan haberdar olduklarını söylemiş. Tuğba'nın daha önce de bu konuyla onlara geldiğini, onun küçük bir kız olduğunu ve bunu, sonuçlarını düşünmeden beni kaybetmemek adına yaptığını düşündüğünü söylemiş. Annem de babamı tasdik etmiş."
Yalçın'ın sesindeki rahatlamanın sebebi bu olmalıydı: Annesinin onun tarafında olması ve onu ele vermemesi...
"Peki ya onun ailesi?" diye sordum.
"Babası kızının böyle bir şeyin içinde olabileceğine inanmadığını söylemiş; Annesi de kızı ne diyorsa doğrunun o olduğunu."
"Vay canına" dedim sesli bir şekilde. İstemeden verdiğim bir tepkiydi. Kızlarına böylesine güvenen anne ve babaya bu şekilde ihanet etmek...
"Bir hafta uzaklaştırma aldım." Yalçın'ın söylediğini anlamam için bir iki saniye geçmesi gerekti.
"Bir hafta mı?"
"Evet. Bence gerçekten olabileceklerle kıyaslandığında ağır bir bedel değil. Tuğba iki hafta uzaklaştırıldı."
"İki hafta sonra okula geldiğinde kolundaki sargı çıkmış olur. Muhtemelen dikişlerini alı..."
"Bir hafta boyunca seni göremeyeceğim..." dedim Yalçın'ın konuşmasını bölerek...
"Özür dilerim." dedi Yalçın. Bir süre sessizce bekledik. Sessizliği bozan Yalçın oldu:
"Bir hafta boyunca beni göreceksin, İnci. Bunun için mi endişeleniyorsun?"
Cevap vermedim.
"Sabahları seni okul yoluna kadar bırakabilirim. Okul çıkışı da gelip alırım. Sadece okulda olmayacağım... Okul dışında görüşebiliriz."
Yalçın konuşurken yanaklarımdan yaşlar süzülüyordu. Loş odamın ortasında, giysi dolabımın yanında oturmuş sessizce ağlarken Yalçın'ın Tuğba'yı kucağında taşırken yüzünün aldığı ifadeyi düşündüm. Acıdan paramparça olmuş o ifade...
"İnci, ağlıyor musun?"
"Hayır" dedim hıçkırarak... Yalçın şefkatle iç çekti.
"Söz veriyorum, her gün görüşeceğiz. Her şey geçecek... Bana güven."
"Güveniyorum..." diye fısıldadım.
"Yarın sabah, hiçbir şey olmamış gibi durakta bulacaksın beni. Okula birlikte gideceğiz ve köşede ayrılacağız. Çıkışta yine orada bekleyeceğim. Tamam mı?"
"Tamam..."
"Ağlama artık" dedi Yalçın.
"Ağlamıyorum." dedim yanaklarımı silerken. Ağlamanın insana verdiği o tanıdık rahatlama içimi doldururken gerçekten daha iyi hissediyordum.
"Pek inandırıcı gelmedi ama kötünün iyisi diyelim." dedi Yalçın. Gülümsediğini telefondan bile anlıyordum. "Ve seni uyandırdığımı da biliyorum. Şimdi uykuna geri dön. Belki rüyanda dördüncü kattaki sınıfı görürsün... Orada sana sarılıp seni yeniden öperim."
Ateş yüzüme sinsice yayılırken kekeleyerek "Belki..." dedim. Karşılıklı iyi geceler dileyip telefonu kapattığımızda hala dilim tutulmuş gibi hissediyordum. Bir telefon konuşması süresince yaşadığım duygu değişikliklerini düşününce yorulduğumu hissettim. Yatağıma yatıp, dördüncü kattaki sınıfı düşündüm. Ufak bir kızken izlediğim yabancı bir filmde, kilisede evlenen gelin ve damadın öpüşmesini gördüğüm andan beri ilk öpücüğümü düşünüyordum. Ama sonunda büyük bir heyecanla beklediğim öpücüğümü aldığımda, hissedeceğimi düşündüğüm şekilde hissetmediğimi fark etmiştim. Bugün anlıyorum ki o zaman... Bu durumu kendime itiraf edecek kadar cesur değildim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...