Öğle yemeğinde Seda ile kantinde bir sürprizle karşılaştık. Berk ve Melike, bizim masamıza oturmuştu. Bizi görünce hemen diğer sandalyeleri çektiler; ben Melike'nin, Seda da Berk'in yanına oturduk. Az sonra yiyecek bir şeyler almaya giden Soner ve kız arkadaşı Gamze de bize katılınca kalabalık bir grup olarak öğle yemeğimizi yedik. Her öğle arası yaptığımız gibi, Seda bize patates kızartması aldı.
"Yalçın'ı özledim" dedi Berk. Kolunu masaya koymuş, çenesini de koluna dayamıştı.
"Böyle söyleyince fazla gay göründün" dedi Soner. Gülüşmelerimiz yükselince, kantinin diğer tarafında, her zaman Yalçın ve arkadaşlarının birlikte oturduğu ve benim her öğlen uzaktan izlediğim masaya kaydı gözüm. Seda'nın ablası Sezen ve Tuğba'nın diğer iki kız arkadaşı masaya tünemiş fısıldaşıyorlardı. Gülüşmelerin olduğu yere öfkeyle bakınca Sezen'le göz göze geldik. Gülüşüm dudaklarımda kurudu. Berk'in Soner'e gülerek verdiği karşılığı bile duyamadım. Oradan kısa bir süre ayrılmak istedim. Seda'ya baktım ama o, Berk'i hayranlıkla dinliyor, Berk de mimik ve jestleriyle ona karşı olan ilgisini sonuna kadar belli etmekten çekinmiyordu. Berk'in diğer tarafında oturan Melike de en az Seda kadar hayranlıkla izliyordu Berk'i. Gamze, Melike'ye olan bakışımı yakalayınca utandım.
"Ben lavaboya gidiyorum" dedim yerimden kalkarken.
"Ben de geleyim!" dedi Seda hemen.
"Siz kızlar gerçekten hiç yalnız gitmez misiniz tuvalete?" diye yakındı Berk. "İnci koca kız. Bence tek başına gidebilir. Beni yalnız mı bırakacaksın Seda?"
Seda kıkırdarken, Melike "Yalnız mısın, biz neyiz?" diye sordu sertçe.
"Sen neredeyse ağabeyim gibisin Melike." dedi Berk kahkahalarla. Seda da onun gülüşüne katıldı. İkisi de öyle eğleniyorlardı ki Melike'nin yüzünden geçen hüznü göremediler. Sanırım bunu gören sadece Soner, Gamze ve bendim.
Tuvalete yalnız gittim. Kabinlerden birine girdim, klozetin kapağını kapatıp üzerine oturdum. Orada sadece biraz hayattan kopmak istedim. Okulun dağılmasına birkaç saat kalmıştı ve okuldan çıkıp yolu geçecek, köşeyi dönecek, Yalçın'la buluşacaktım. Her şey bu kadar yakındı. Ellerimi kendi bedenime dolayıp tuvalette öylece bekledim. Ben tuvalete girdiğimde aynada kendilerine çeki düzen birkaç kızın dışarı çıktığını kapının kapanmasından anladım. Şimdi sadece merdivenlerden inen, koridorda gezen çocukların uzaktan gelen gürültüsü vardı. Bu kendimi biraz daha iyi hissettirdi.
Gülüşleri duvarları yıkayan birkaç kız tuvalete girince, olduğum bölümün kapısına kollarımı dayadım. Kapının kilidi vardı, bu yaptığım tuhaf bir ikinci önlem refleksiydi.
"Ben demiştim kızım size. Orospuydu, orospu..." dedi biri.
"Ya öyle diyorsun ama sonuçta sevgililerdi... Herkes biliyor kaç yıldır birlikteler." dedi ikinci kız. Ellerimin titrediğini hissettim.
"Eee... Yani... Birlikte olan herkes çocuk mu aldırıyor?" dedi ilk konuşan. Yalçın ve Tuğba'dan bahsediyorlardı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
"Ben öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Tuğba uydurmuş galiba... Arif söyledi. Sezen'den duymuş." dedi sakince konuşan başka bir ses. Konuşanların kim olduğunu görmem imkansızdı. Konuşan kız Seda'nın ablasından bahsediyor olmalıydı ama Arif'i tanımıyordum. Belki de Yalçın'ın sınıf arkadaşlarıydı konuşanlar...
"Evet, eminim yoktur." dedi ilk konuşan dalga geçerek. "Dördüncü katta o ikisinin neler yaptığını herkes biliyor. Tuğba'nın inlemeleri üçüncü kata kadar geliyormuş! Ayyyhhh... Ahhh... Yalçınnn... Yalllçınnn... Immhhh..."
Taklitten sonra duvarda çatlayan tiz kahkahalar tüm tuvaleti doldurdu.
Ellerimle ağzımı sımsıkı kapattım. Okulda... Okulda mı yapmışlardı gerçekten? Dördüncü katta... O sınıfta... O kattaki sınıfların her zaman kilitli olduğunu biliyordum ama dün Yalçın beni hiç tereddüt etmeden dördüncü kata çıkarmış, duraksamadan kapısı kilitli olmayan sınıfa sokmuştu. Biliyor gibi... O kapının kilitli olmadığını biliyordu! O sınıfta... Beni öptüğü sınıfta...
"Şu kıza ne diyeceksiniz ya? Çömezlerden... Onunla çıkıyormuş Yalçın. Rehberliğe çağırmışlar kızı sabah..."
Bunu diyen duymadığım bir sesti. Dört kişiler miydi dışarıda?
"Diyecek bir şey yok. Yalçın onu da halledecek bence." dedi diğeri.
"Hah! Doğru dedin" dedi ilk konuşan kız. "Yapmıştır bile... Dün onu da kaldırmış dördüncü kata..."
"Ohooo..." dedi diğeri, "O kata da çıkılmaz artık resmen mundar olmuş..."
Kahkahalar yine çınladı. Gözyaşlarıma engel olamıyordum. Hıçkırmamak, bağıra bağıra ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Kızlardan biri konuştu:
"Bilmiyorum. Ben hamilelik olayının yalan olduğunu duydum" dedi yeniden. Aynen az önceki gibi, hezeyana kapılmadan, sakince konuşuyordu. Devam etti:
"Benim de çömeze diyecek bir şeyim yok ama Yalçın'ı yedinci sınıftan beri tanıyorum. O zamandan beri Tuğba'ya aşık. Efsane bir aşkları vardı. Şimdi bitti ve düşman mı oldular bilmiyorum ama benim tanıdığım Yalçın'ın ilk aşkı Tuğba'ydı. Bütün defterlerine, sırasına onun adını yazardı. Bir keresinde bir beden eğitimi dersinde erkeklerle iddiaya girdi ve koluna T harfi çizdi. Bunun için de yerden aldığı bir cam parçasını kullandı."
Sessizlik içimde büyüdü. Benim gibi dışarıdaki kızlardan da çıt çıkmıyordu.
"Çocukluk aşkı mı dersiniz, bilmem. Ama Tuğba ve Yalçın'ın aşkı gerçekti. Hep evleneceklerini düşünmüştüm."
"Ama evlenmiyorlar işte... Çocuk tekmeyi bastı." dedi diğeri.
Zil çaldı. Kızların sesi, zilin çirkin melodisine karışırken, klozetin kapağına yeniden oturdum. Kapı kapandı ve dışarıdan gelen sesler gittikçe yaklaştı... Yaklaştı... Kapı birkaç kez daha açıldı, tuvaletin içi bir sürü değişik ses ve muhabbetle doldu. İçinde bulunduğum kabinin kapısı üç kere çalındı. Cevap veremedim.
Ben o an sadece; küçük, loş tuvalet kabininde oturup sessizce ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hanımeli Kokusu
ChickLitKapıdan çıktığımda onunla yüz yüze geleceğimi bildiğim gibi dudaklarımdan dökülecek olanları da biliyordum. Onu sevdiğimi söyleyecek, gözlerinin siyahındaki kırgınlığı görecektim. Aşk böyle bir şeydi işte... Bile bile ölüme gidiyor ve bunun için bir...