İkinci Mektup

679 21 4
                                    

Gelelim ikinci mektuba sana seni fazla bekletmeyeceğimi söylemiştim.

Yine garip bir başlangıç oldu, farkındayım. Sanırım bu mektup başlangıçlarını hiçbir zaman beceremiyeceğim. Neyse gelelim bugünkü konumuza, bugünkü acıma;

En büyük, en ağır, en geçmeyen yaram, acım, kalp ağrım, sızım...
Ben terkedilmiş bir kızım. Hayır sevgilim tarafından değil olmayan biri tarafından terk edilemez bir insan ama zaten olmuş olsa bile üç gün ağlardım bir hafta sonra hayatıma devam ederdim. Bukadar basit. Olayı fazla abartmaya gerek yok. Ama maalesef ben erkek arkadaşım ya da sevgilim -artık neyse ney- tarafından terk edilmedim.
Ben, tanıdığım ilk adam, gördüğüm ilk adam, bana çınar ağacı olması gereken adam tarafından terk edildim. Ben babam tarafından terk edildim. Babası tarafından terk edilmiş küçük bir kız çocuğu... Söyle bana ne kadar büyüyebilirim ki? Ne kadar olgunlaşabilirim? Bir yanım hep eksiken...
Aslında ben hiç büyümedim, büyümek zorunda kaldım. Babasızlık zormuş, çok zor. Küçükken büyüyünce geçer yalanıyla avuturdum kendimi. Geçmiyormuş. İnsan alışmıyormuş da. Hattâ biliyor musun hayat seni babana daha çok muhtaç bırakıyormuş. Ne garip değil mi? Beni terk etmiş bir adama deliler gibi muhtaç olmam...

Zaman başkalarının acılarını dindirmiş olabilir, başkalarının yaralarına kabuk bağlamış olabilir ama benim acılarıma acı kattı, yaralarımı deşti, tekrar kanattı beni. Ağlamadığım için insanlar beni hep güçlü zannetti. Oysa benim gözlerimden yaş akmaz, çünkü benim kalbim kan ağlar. Ben yinede susarım. Sükut ve yalnızlık benim en iyi ve sadık dostlarımdır. Onlar anlar beni. Onlar bilir beni.

Sen de benim gibisin. Babası tarafından terk edilmiş. İşte bu yüzden bu mektupları sana yazıyorum. Sadece sana. Senin dışında herkes okusada...

Benim babamla olan en büyük sorunum varken de olmaması. O varken bile yok. Bu saatten sonra olsa bile farketmez zaten. Annemle ayrılma kararı aldıklarında dört yaşındaydım. Onların ayrıldığı günü çok iyi hatırlıyorum. Ve şimdi o günü hatırladığımda aklıma takılan bir şey var. Babam bana o gün bile yabancıymış.
Eğer o çabalasaydı, annem için, benim için, kardeşim için, bizim için, ailemiz için bugün burda olmayabilirdik. Bugün mutlu olabilirdik. Ama babam sevmeyi değil yıpratmayı seçti. İlk önce annemi, sonra beni.

Benim çocukluğum ona yaranmakla geçti, babamın 'seninle gurur duyuyorum kızım' lafı için ölebilirdim bir zamanlar. Şimdiyse o cümle bile yaralarımı saramaz, acımı dindiremez. Artık babam gurur duysun diye çaba da sarfetmiyorum. Çünkü benim arkamda dağ gibi Annem var. Benimle her zaman gurur duyan güzel kadın. Hatalarımı yüzüme vurmayan bana onları nasıl düzeltebileceğimi anlatan meleğim.

Ayrılığın üstünden iki yıl geçmeden babam yeni bir aile kurdu. Peki benim bu ailenin içinde yerim var mı? Dışarıdan bakılınca fazlasıyla içeri girince işler değişiyor. Çünkü eğer o ailede yerim olsa kendimi bir yabancı gibi hissetmezdim değil mi? Bir misafir gibi. Fazlalık gibi.

Babam Annem için ne yapmadıysa yeni eşi için okadar şey yaptı. Babam benim için ne kadar az zaman ayırdıysa yeğenlerine okadar çok zaman ayırdı. Şimdi söyle bana nasıl affedeyim onu? Bize sırtını dönmüş bir adamı nasıl affedeyim?

Büyüdükçe geçmiyor hiçbir şey. Hattâ insan büyüdükçe daha fazla algılıyor her şeyi. Algıladıkça daha çok yanıyor canı. Mesela ben artık sadece kendi acılarımı değil annemin acılırını da hissediyorum. Onun çektiklerini. Belki de canımı en çok bu yakıyor. Annemin acılarını görmek. Ben annemin gözyaşlarıyla cehennemi de tattım onun gülüşleriyle cenneti de yaşadım.
Annemi zor dönemlerinde yalnız bırakan onca insan oldu. En zor dönemlerimizi kimsesiz geçirdik biz. Herkes mükemmel hayatını yaşarken annemin çektiği acıları görmediler sonra ona kızıp küstüler. İnsanoğlu en küstah, en değer bilmez varlık.
Ve şunu anladım insanlar kendilerini başkalarının yerine koymadıkça, koyamadıkça daha çok dostluklar biter, daha çok canlar yanar.

Dediğim gibi babam varken bile yok. Benim üstlendiğim acıları göremeyecek kadar kör. Benim sadece hatalarımı yüzüme vurur. Herkes her şeyi doğru yapar, ben, kendi kızı yanlış.

Babasız büyümek çınar ağaçsız büyümek demek. Düşmek üzereyken ona yaslanıp güç alamamak demek. Onun gölgesinde soluklanamamak demek. Babasız büyümek güçsüz, kuvvetsiz büyümek demek.

Benim çınar ağacı gibi bir babam yok ama dağ gibi bir Annem var. Bense annemin kızıyım onun gibi acıları yüklenir ve çekerim.

Sana Yazdığım MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin