Çok saçma

102 6 25
                                    

Aklımdaki kelimeler adeta takla atıyor, can atıyor kağıda dökülmek için... ama ben kaç gündür kağıda dökmüyorum onları.
Onlar kağıda dökülmedikçe daha çok eziyet ediyorlar bana. Peki bu eziyete neden dur demiyorum? Neden bir son vermiyorum? Çünkü seni bir daha yazmayacaktım...
Ama olmuyor, şu son günler bir çok şeyi farketmeme sebep oldu, hepsi de senle ilgili, istersen şimdi bir de kendini benden dinle, seni delilercesine seven birinden.
Kendini bir de benim gözümden görmeye var mısın? Hazır mısın?
Ama dikkat et, benim sana aşık olduğum gibi sen de kendine aşık olma.
Seni kime anlattıysam beni anlamadı aslında, çok garip.
Ama onların neyi anlamadığını ben çok iyi anladım. İnsan hiç görmediği, sesini duymadığı birine, kokusunu solumadığı birine nasıl bu denli bağlanır? Nasıl bu kadar sever?
Doğru; seni hiç görmedim, sesini duymadım, kokunu solumadım...
Ama ben senin kalbini gördüm, içinde taşıdığın sevgiyi, fedakarlığı, masumiyeti, çocukluğu ve kalp kırıklıklarını gördüm. Bunları gördükten sonra seni sevmemek delilik olurdu, sevmekse intihar...
Ben intihar etmeye karar verdim; peki pişman oldum mu?
Asla!
Asla pişman olmadım. Çekeceğim acıları bildiğim halde 'bir daha Onu sever misin?' diye sorsalar; hiç tereddüt etmeden 'EVET!' derim.
Sen de gördüklerimi fazla anlatmıyorum, anlatamıyorum.
Anlatmıyorum çünkü kalemim anlatacak, yetecek gücü bulmuyor, kelimeler kifayetsiz kalıyor anlayacağın.
Ama anlatabilseydim kalp işi değil de mantık işi olurdu değil mi?
Peki sevginin içinde mantığın işi ne?
Sevmek kalple var olan bir eylem, mantık devre dışı kalıyor.
Seni anlatmıyorum, çünkü benim en büyük korkum seni benim gözümden görmeleri oldu. Seni benim gözümden görenin seni sevmemesi ise imkânsız olurdu. Sen bilmedin tabii ama seni benim gözümden gören biri olur diye çok korktum.
İşte o yüzden bir sır gibi sakladım seni herkesten, kendimden bile, kimselere anlatmadım seni, ta ki...
Ta ki hissettiklerimi içimde tutamadığım güne kadar. Olmadı, o kadar senle dolmuştum ki, kendime yer bulamıyordum artık. Gittiğim yerlere seni de götürüyordum, gittiğin yerlere seninle geliyordum.
Hiç bilmediğim, tanımadığım, görmediğim şehrinin sokaklarını ezberler oldum. Yürüdüğün sokakları bile kıskandım, çünkü onlar bile daha yakındı sana, bir ben sana çok uzaktım.
Yürüdüğün yolları yürüdüm, sevdiğin insanları sevdim, en az senin kadar onlara bir de ben değer verdim.
Sadece sen sevdğin için, değer verdiğin için kalbimde kimlere yer verdiğimi bir bilsen yutkunursun, hem de en acı şekilde.
Peki bu yürek ne zaman düştü sana?
Bu soruya benim bile verecek bir cevabım yok, bilmiyorum.
Ama ilk hissettiğim zamanı anlatayım mı sana? Dinlemeye hazır mısın?
Aslında biraz acı bir olay, sen sırtından bıcaklandığını düşünüyordun, arkandan iş çevirildğini, hatırladın değil mi?
Siz sadece üçünüzün canı yandı zannettiniz, oysa bir dördüncü kişiden haberiniz yoktu. Sana kilometrelerce uzak olmama rağmen senin acını kalbimin en derinlerinde hissettim.
Tek bir şey istedim o zaman:
acını alıp, kendime katmak, yeter ki senin canın yanmasındı, ben o acıyı ve kalp kırıklığını taşırdım.
Zaten onca zaman bu yüzden susmadım mı? Senin kalbin okadar güzeldi ki, eğer sana olan hislerimi bilseydin bana bir şans tanırdın ama bu sana acıdan başka bir şey getirmezdi, bense bunu istemedim, hep mutlu ol istedim.
Sonra bir gün benim şehrime geldiğini öğrendim, ondan sonra bu şehre daha farklı baktım, geçtiğim tüm caddelerde senin izin olabilirdi, bu nedenle geçtiğim ve geçmediğim tüm sokakları bir ayrı sevmeye başladım.
Sanki kokunu burada bırakmışsın gibi nefesimi derin derin içime soludum hep, sesin duvarlarda yankı bırakmışçasına daha da dikkatli dinledim şehrimin seslerini.
Tekrar gelebilme ihtimalin vardı, bu yüzden günlerce, haftalarca hattâ...aylarca seni aradı gözlerim. Paranoyakça her dışarı çıktığımda arkama, etrafıma bakar oldum, hattâ... her gün dışarı çıktım, sana rastlayabilme olasılığını yüksek tutmak için. Şimdi diyeceksin ki 'saçma' haklısın, saçma, hiç görmediğim birini görsem nasıl tanıyacaktım değil mi?
Ama ben değil, kalbim tanıyacaktı seni.
Çünkü biliyordum, seni ilk gördüğü yerde, ben kim olduğunu bilmediğim halde kalbim seni tanıyacaktı. Bu kadar benimsemişti, sevmişti çünkü seni.
Ama bu masalın mutlu sonu yok işte, o yüzden kağıtlara döküyorum ya seni.
Senin yanını bir başkası süslüyor, seni ne kadar seviyor bilmiyorum ama umarım en az benim kadardır, çünkü sen bunu fazlasıyla hak ediyorsun. Yanını bir başkası süslediği için seni bu kalpten azad etmeye karar verdim, tek doğru gelen şey bu çünkü. Sevgim bitmedi ama...ama yanlış geliyor işte.
Ve bu his beni öldürüyor, sen bana hiç yanlış değildin, hep doğruydun, kalbime tek yakışandın.
Gerçi bu yaralı ve yamalı kalp sana lâyık olur muydu bilmem ama sevdim işte.
Neyse, tek doğru gelen sen, bir yıl önce koca bir yanlışa dönüştün.
Çok göz yaşı döktüm, çok uykusuz kaldım, bir çok kez de nefessiz. Yanlış olduğunu bilmek çok acı kattı bana, yine de...
Yine de pişman olmadım, yine sorsalar, yine severim, çünkü değiyorsun be, değiyorsun...
En çokta hak ediyorsun!
Ama artık seni azad etmenin vakti geldi, yoluma bakmalıyım, kendimi daha fazla kaybetmeden.
Ama korkuyorum;
Çünkü iki yıldır sen süslüyorsun kalbimi, seni azad ettikten sonra boşluğa düşmekten, kendimi kaybetmekten çok korkuyorum.
Ama yine de...
Yine de azad ediyorum seni.
Tek bir isteğim var senden;
mutlu ol, olur mu?
Kalbine çok iyi bak ve hep çok mutlu ol.

Seni severken hep yerine oturmayan bir şeyler vardı, sonra anladım ki yerine oturmayan benmişim... Kendime hiç hakkım olmadığı halde hayatında pay biçmişim...

Sana Yazdığım MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin