Farklıyım Bölüm 2

849 28 0
                                    

Cenazelerin sadece kalabalık için olduğu bir gerçekti. Tanımadığım ama akrabamız olan insanlar elimi sıkıyor bana başsağlığı diliyordu. Her birine donuk acılı gözlerimle bakıyor, tek kelime etmeden geçip gitmelerini izliyordum. Cenazeye gelen bir kişi beni oldukca şaşırtmış, hatta sinirlenmemi sağlamıştı. Anne demem gereken kadın buradaydı. Oldukça açık görünen siyah elbisesi ve üzerinde ustalıkla durduğu siyah topuklu ayakkabılarıyla mezarların arasından geçip yanıma gelmişti. Kalabalığın dağılmasını uzaktan izlediğimi fark etmiş olmalıydı. "Cemre, başımız sağolsun." dedi hüzünlü bir sesle. Konuşmadan, tepki vermeden öyle sadece karşıya bakıyordum. Kalabalık dağılmış, hoca duasını okuyordu. "Bak kızım, ben üzgünüm. Böyle olmasını istemezdim..." Cümleye böyle başlamasından anladığım tek şey onlarla gitmem için beni ikna etmeye çalışıyordu. Hoca da mezarın yanından ayrıldığında Serpil'e aldırmadan babamın yanına doğru yürümeye başladım. Mezarının yanına yaklaşıp dibine çöktüm. Tuhaf hissediyordum. Sanki akşam olduğunda babam yine işten gelecekmiş gibi ama öyle olmayacağının da bilincindeydim. Cevap gelmeyeceğini bilmeme rağmen konuşmak istiyordum. Cesaretimi ve kendimde konuşucak gücü bulduğumda derin bir nefes alıp yanağımdan durmadan süzülen yaşları elimin tersiyle sildim. "Korkuyorum..." Sensiz kaldığımın ve bu dünyada yapayalnız olduğumun farkındayım baba. Ölümün çok ama çok zamansız oldu. Hayallerimde sen hep ölümsüzdün. Tabi bu ölümün bir gün bizi ayıracağını biliyordum ama bu kadar erken olmasını istemiyordum. Beni merak etmeni istemiyorum babam. Hayatıma devam etmek zorundayım, sensiz olsa bile. Serpil'le birlikte gidip hayatımı mahfetmeye, senin o kadar çabanı olmamış saymaya niyetim yok. Burada evimizde pek âlâ yaşayabilirim. Ben senin kızınım baba, güçlüyüm. Burda huzur içinde yat, dualarım seninle babam. Bunları içimden söylerken elimle toprağı tutuyordum. Avuç içlerim karardığında bundan sonraki hayatımda hep böyle kara olacağı beynimde dönüp duruyordu. "Seni seviyorum." O kadar söylemek istediğim cümle vardı ki, üzerimde sadece üç kelime etmenin ağırlığı vardı. Duamı edip mezarlıktan ayrılsam bile hemen eve dönmek gibi bir niyetim yoktu. Biliyordum Serpil oradaydı ve beni götürmekte kararlıydı. Sahilde yürüyebildiğim kadar yürüdüm. Bacaklarım artık iflas ettiğinde kendimi en uygun kayalığın üzerine bıraktım. Tekrar yapayalnız kalıyordum işte. Karanlığıma geri çekilmiştim ve bu sefer beni çekip kurtarabilmesi için babam yanımda olamayacaktı. Artık benim için bir umut yoktu. Babam beni alacak ve kurtulacağım diyemeyecektim. Daha ne kadar vakit geçirmiştik ki? Bu ayrılık çok çabuk olmuştu.

Bir iki saat sonrasında burda da bunaldığımda eve doğru yol aldım. Siteye isteksizce girdiğimde parkta oturan bir kaç kişi beni yanlarına çağırmıştı ama bu halde gitmek istemiyordum. Merdivenleri kaplumbağa hızında çıktığımda halamın hatta annemin ve üvey piçin burda olmasını beklemiyordum. Halamla yaşayacağımı biliyordum, zaten annemle gitmeyeceğime göre ve beni sahiplenecek bir başka akrabam olmadığına göre halam en mantıklı çıkış yoluydu. Girişte duran ayakkabılar ve koridordaki aynadan yansıyan görüntülere şok olmamın ardından içeri, salona girip ne yaptıklarına bakıyordum. Benim sinirlenmeme laf söylemelerine, bahane bulmalarına şaşırıyordum doğrusu. Neye sinirleneceksem, neye öfkeleneceksem onu yapıyor sonra da bana sinirli olduğum ve öfkemi kontrol edemediğimle ilgili laflar söylüyorlardı. Halamın mutfakta bir şeylerle uğraştığını anlamamak zor değildi. Ne zaman üzgün veya öfkeli olsa mutfakta yemek yapar ya da ortalığı karışırırdı. İçeriden gelen sesler vakit geçirmek için alel acele yapılan işleri olduğunu belli ediyordu. Serpil salonda duran fotoğraf çerçevelerini ters çeviriyordu ve Alkan piçi salonda, babamın koltuğunda, ayaklarını uzatmış televizyon kanallarını geziniyordu! Hızla yanına gidip elindeki kumandayı aldım ve koltuğa fırlattım. Ayaklarına sert bir tekme atıp masadan indirmesini sağladığımda Serpil bana dönmüş ne yaptığıma bakıyordu ve o piç de bana ters ters bakıyordu. "Sen! Sen ne yaptığını sanıyorsun ha!" Diye bağırdım. Bu adam nasıl bu kadar şuursuz olabiliyordu!?
"Burası benim babamın yeri. Anlamak çok mu zor! Koca evde kıçını koyacak yer  bulamadın mı? Bir de rahat rahat oturuyorsun şurda. Defol evimden!" Alkan piçine sert çıkışım ardından Serpil uyarıcı nidalarda bulunsa bile umurumda değildi. Acım tazeydi ve bu adamın yaptığı terbiyesizlikten başka bir şey değildi. "Hadi ama Cemre, alt tarafı bir koltuk bu, ha baban ha ben? Adam oturuyor sonuçta. Bende senin baban sayılırım." Bu dediklerinden çok babamın yerine kendisini koyması gücüme gitmişti. Kendime engel olmak istemiyordum. Olmuyordum da zaten. "Bana bak hemen defol git burdan. Bu evde yeriniz yok siktirin gidin!" Serpil yanıma gelip Alkan'ın kolundan tuttuğunda sakinleştirmek istiyor gibiydi. Piçi dışarda beklemesi için ikna ettiğinde sert ifadesiyle bana döndü. "Bak Cemre, bu adam benim için değerli. Baban öldü evet acını anlıyorum ama bize saygısılık etme. Bu adam seni bu iğrenç yerden kurtarmak ve rahat bir hayat yaşatmak için toplantılarını erteledi. Şimdi de sen gelmiş adama hakaret üzerine hakaret ediyorsun. Terbiyesizliğine son ver, o adam onca  yıl seni besledi. Baban gibi âdi birisi mi olmak istiyorsun? Bu pis yerden hemen eşyalarını topla gidiyoruz. " Lafını bitirdiğinde boğazına yapıştım ve koltuğa oturduğunda elimin altındaki boynuna bütün gücümle bastırdım. Nefes alamadığını belli eden hareketlerde bulunuyordu. "Bak an- Serpil. Bana veya babama bir tek kelime söylemeye hakkın yok senin. O piçin de bana iyilik yaptığı falan yok orda senin bana neler yaptığını ve onun nasıl gülerek izlediğini çok iyi biliyorsun. Babamı nasıl aldatıp o adama kendini sattığını da unutmadım. Siktir git evimden burda kevaşelere yer yok. " Kolundan çekiştirerek kapının önüne attığımda sertçe suratına kapıyı kapatıp duvara yaslandım. Durumlar çok fenaydı ve ben bunun üstesinden gelebilecek miydim emin değildim. İçeri geçmeye niyetleniyordum ama kapının tekrar çalmasıyla arkamı dönüp kulpu aşağıya indirdim. Ağzımda toparladığım sözleri Serpil'in suratına çarpacakken karşımda duran kişiler hepsini yutmama sebep oldu. Beklediğim kişiler siteden tanıdığım park arkadaşlarım değildi. İçeri geçtiklerinde sessiz kalmayı başarabilmiştim. Sordukları nasılsın sorusuna ise verdiğim tek cevap vardı. Yarım...
Ruhumun yarısı o mezara gömülmüştü ve beni ayakta tutan tek şey ileriyi merak edişimdi. Yıllar geçtikce nasıl bir hayat yaşayacağımı merak ediyordum. Kısa sohbetleri ve bana ilgili davranmalarının ardından evlerine dağıldıklarında halama odama gittiğimi söyleyip kendimi karanlığa bıraktım. Evet karanlıktan korkuyordum, hemde çok. Belki yine babam gelir diye beklemedim de değil tabi ama gelmeyeceğini biliyordum. İşin acı kısmı da orasıydı zaten. Camın önünde saatlerce oturup dışarıyı izlediğimi düşünüyordum ama saatler yerine sadece yirmi dakika geçmiş olması büyük hüsrandı. Oturduğum yerden kalkıp yatağa cenin pozisyonu alarak yattım. Gözüme uyku girmiyordu karşımda duran masayı, sandalyeyi, masanın üzerindeki gereksiz onca şeyi inceledim. Hep böyle olmazdı değil mi? Yokluğu bu kadar canımı acıtır mıydı?
Sabaha kadar odamda attığım volta sayısı mı desem, içtiğim bira mı desem bilmiyorum. Gözlerime her an hücum eden gözyaşlarımı nasıl geri gönderdiğimi mi söylesem yoksa? Ağlamaktan nefret ediyordum ama engel de olamıyordum bir yerden sonra. Bir elimde sigara, bir elimde bira şişesi... Odamda duvarın dibine çökmüş ve hıçkırarak ağlamama engel olamamış bir ben her an görebileceğiniz bir şey değildi. Sabah olduğunda bir umut daha belirdi içimde. Kapıdan içeri elinde tencere ve kepçeyle girmesini bekledim. Bekledim, ta ki halam odaya girene kadar. "Uyumadın mı?" Sorusuna karşılık hayır anlamında kafamı sağa sola salladığımda odaya bakındı, içtiğimi anlaması pek de zor değildi. Etraftaki boş şişeler gayet durumumu belli ediyordu ve rastgele sondürdüğüm sigaralar da yerlerdeydi. Odayı bir gecede baya batırmıştım ama umurumda bile değildi doğrusu. Ayağa kalkıp dağınıklık arasından zorla telefonumu bulduğumda gelen kutusunda bir sesli mesaj yazıyordu. Uyuşuk hareketlerle kilidi açtığımda mesajın babamdan olması yarama tuz biber olmuştu. Ellerim titreyerek mesajı açtığımda iki gündür hasret kaldığım o sesi duydum.
"Kurbağa sen uyuyor musun hâlâ uyan artık! Bir saate hazır ol dışarı yemeğe çıkacağız ve eğer geldiğimde uyuyor olursan sana bir hafta sigara yok. Beklemeyi sevmem biliyorsun. Seni seviyorum."
Mesajın sonuna geldiğinde telefonu sinirle duvara fırlattım. Ekranın çatladığına emindim. Sert bir hareketle kapıyı açıp odadan çıkmıştım. Üzerimde dün giydiğim kıyafetler duruyordu. Saçlarım da oldukca berbat görünüyor olmalıydı ve bu zerre kadar umurumda değildi. Sigaram ve param elimdeydi anahtarla birlikte cebime koyduğumda ayakkabılarımı aynı sinirle ayağıma geçirdim. "Cemre? Nereye gidiyorsun kahvarltı yapmıyacak mısın?" Cevap vermeden kapıyı çekip çıktım. Konuşmaya dermanım yoktu ama diğer yandan avazım çıktığı kadar bağırmak istiyordum. Kendimi sokağa salıp rastgele dolaşmış hatta bir ara kaybolduğuma şaşırmıştım. Bir sokaktan diğerine geçerken kendime çelme takıp yere düşmeme iyice sinirlenmiş va kaldırım kenarında oturup bir sigara yakmıştım. Gece geç saate kadar dışarıdaydım ama garip bir şekilde merak edenim olmamıştı. Hayatta babam buna izin vermezdi emindim. Sadece tuhaf olan halamın beni zerre kadar merak etmiyor olmasıydı. Yanımda kalmasına ihtiyacım yoktu ama tek başıma da yaşıyamazdım. Onu eve almamın tek sebebi de buydu yoksa Serpil ve Alkan piçinin yanında iki yıl geçirmek zorunda kalırdım.

Farklıyım (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin