Farklıyım Bölüm 32

141 7 1
                                    

Her gün değil, her an değil, her nefeste canım acıyordu. Yattığım yatak, oturduğum koltuk daha doğrusu içinde bulunduğum sıkıntısız rahat hayat bana batıyordu. Çektiğim acıyı hakettiğimi düşündüğüm bile olmuştu esasen.
Belki de bunları hakedecek bir şeyler yapmış bir şekilde eden bulur şeklinde hayatımı sürdürüyordum. Bulutları şekillere benzettiğim zamanları özlemiştim. Ben o zaman ki çocuğu çok ihmal etmiştim. Şimdi yaşadıklarım da o yüzden bana müstehak geliyordu.
Etrafıma bakındım. Evdeydim. Kendi odamda oturuyordum ama bir dakika ben az önce Berk'le konuşuyordum.  Ayrıca babamın koltuğu neredeydi?
Eşyalarım? Benim odam böyle değildi ki.
"Cemre." Babamın sesini duyduğumda olduğum yere çivilendim. "Baba?" Dedim şaşkınlıkla. Nasıl olurdu bu? Afallamış bir şekilde sesin geldiği yöne döndüm. Babam odamın kapısını araladı ve kafasını içeri uzattı. Gözlerimde boncuk boncuk biriken yaşlarım ardı ardına yanaklarımda kendilerine yol çizerken yüzümde bir tebessüm oluştu. "Kızım yarım saattir sesleniyorum. Neden gelmiyorsun." Dedi azarlar bir şekilde. Ne seslenmesi? "Baba sen... Sen öldün." Dedim hala karşımda durduğuna inanamayarak. Bir kaç adımda yanına gidip sıkıca boynuna sarıldım. Canlı olduğuna yemin edebilirdim. Babam da böyle duygusal bir karşılık vermeme önce şaşırmıştı ama sonrasında kolları belimdeki yerini aldı.
"Allah korusun kızım. Sende mezara koydun hemen beni. Gel seni birisiyle tanıştıracağım." Dedi yavaşça beni kendisinden  uzaklaştırarak.
Kafamda bunun nasıl olduğunu sorgularken babamın peşinden yürümeye başladım. Ev her zaman olduğundan daha aydınlıktı. Güneşlik perdeler açık olmalıydı. Etraf derli toplu, en son hatırladığım halinden eser yoktu.
Babamla salona girdiğimizde karşıdan gelen yoğun ışık oturan kişinin yüzünü görmeme engel oluyordu. "Onu seveceksin." Dedi babam tuhaf bir ses tonuyla. Sanki babamdı ama bir yandan da o değilmiş gibi hissettiriyordu. "O kim baba?" Dedim bir iki adım yaklaşırken. Oturan kişi ayağa kalkmış bana elini uzatmıştı. "Sevgilin, Berk." Dedi babam bu sefer beni ürkütecek kadar sert bir sesle. "Ne?"
"Elini sıksana." Babama tereddütle bakıp kafamı Berk olduğunu söylediği kişiye çevirdim. Hayır bu o değildi.
Yoksa o muydu? Evet oydu. Dış görünüşü tamamen oydu hatta. Sadece bakışları... O bana böyle haince bakmazdı. "Baban öldü." Dedi sinsi sinsi. "Hayır." Diye bağırdım ama nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde onunla el ele tutuşuyorduk. Berk'in elini tutan elime baktım. Elime bulaşan kanı görmemle kendimi Berk'ten uzaklaştırmaya çalıştım. "Baban öldü." Dedi tekrar. Etrafıma bakıp babamı aradım ama yoktu. Ev de tam hatırladığım haline dönmüştü. O çok aydınlık görünen ev birden kasvetli bir havaya büründü. Akşam saatlerinde olduğu gibi içeriye giren ışık azalmış, loş bir hava oluşmuştu. Ellerindeki kanı bana gösterip ağlamaya başladı. "İstemedim!" Diye bağırdı. "Onu öldürmek istemedim!"
"Berk?" Dedim korkuyla. Ruh hali sürekli değişiyordu. Az önce ağlayan Berk ilk gördüğüm gibi sinsice bana bakıyor, ellerini yumruk yapmış bir şekilde üzerime yürüyordu.
"Berk!" Dedim tekrar ama bu seferki bağırışım korkudandı.

Kanım çekilmiş gibi hissediyordum. Gözlerimi ne ara kapatmıştım da şimdi açıyordum. "Uyandı." Dedi başında bir kız sesi. Etrafıma bakmak istiyordum ama ense kökümden yayılan acı buna engel oldu. "Kendini yorma." Berk'in sesini duyduğum anda gördüğüm her şeyin rüya olduğunu anlayabilmiştim. Acıya aldırmadan kafamı ona çevirdim. "Berk?" Dedim özellikle ellerine bakarak. Gördüğüm şeyler beni çok etkilemişti. Hala gerçek olduklarını düşünüyordum. Ellerindeki kan, bana bakışı, ağlaması... Babam da gerçek gibiydi. Keşke öyle olsa diye geçirdim içimden.
"Bayıldın, önemli bir şey yok. Tansiyonun düşmüş." Dedi sanki ne olduğunu sormuşum gibi. Kendi elimi kaldırmak istedim ama anlamsız bir şekilde vücuduma hüküm veremiyordum. "Avukat." Dedim daha sonra. Düşüncelerimi de yönetemiyordum anlaşılan. "Biraz dinlen. Kendine geldiğinde konuşuruz." Berk eliyle saçımı oksarken o elini alıp savurmak istedim. Başımda dikilen kızın Ada olduğunu da ayak ucuma geçtiğinde görebilmiştim. "Telefonum." Diye mırıldandım. Ağzım kurumuştu, sanki saatlerdir suya aç bir şekilde bekliyorcasına. Gözlerimi kapatıp bir saniye bekledim. "Ne yapacaksın telefonu avukatı? Kendine gel önce. Bir şey yemedin mi sen?" Ses tonunda azarlayan bir ifade vardı. Yutkunup gözlerimi tekrar kapattım.
"Telefonumu verir misin?" Dedim ısrarla. Suratıma ters ters bakıp sabır diledi. Pes ettiğini anlayacağım bir ifadeyle elini masanın üzerindeki telefonuma uzattı. "Yankı arıyor." Dedi ekrana kısa bir bakış atıp bana uzattığında.
Bende zaten onu arayacaktım. "Alo?" Dedim telefonu daha kulağıma getirmeden. "Üvey? İyi misin sen o ses ne?" Dedi panikle.
"Yankı yanıma gelir misin? Sana ihtiyacım var." Dedim ilgiye ve şefkate ihtiyaç duyan küçük bir kız çocuğu gibi.
Telefonun diğer tarafından honurdanma sesleri geldikten sonra Yankı her zamanki ses tonuyla "Kurtarıcın Yankı geldi, kapıyı aç üvey." Yüzümde samimi bir gülümseme oluşurken salon kapısının önünde dikilen Ada'ya başımla işaret verdiğimde anlayarak kapıyı açmaya gitmişti. "Salim nerede kaldın lan hadi!" Berk birden dibimde bağırdığında neye uğradığımı şaşırarak ona baktım. Hazırlıksız yakalandığım için korkmuştum.
"Yankı geldi. Siz gidin artık." Dedim resmen kovarak. Gerçi dün daha beter bir şekilde kovmuştum ama.
"Yemek yediğini görmeden hiçbir yere gitmiyorum." Dedi Berk itiraz kabul etmeyen bir şekilde.
"Ben varım aslanım, size gerek yok." Yankı elinde poşetlere içeri girdikten sonra elindekileri kenara bırakıp yanıma geldi ve alnımdan öptü.
"Ne oldu benim güzelliğime?" Dedi elini saçlarımdan geçirirken.
"Bayıldı güzelliğin." Dedi Berk imalı bir şekilde. Yankı başucuma oturup bana baktıktan sonra gözlerini Berk'e dikti.
"Senin ne işin var burada?" Dedi oldukça ciddi bir tavırla. Berk de onun bu tavrına şaşırmıştı. Onu ilk tanıdığında böyle birisi olduğunu bilmiyordu. Hatta onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Gerçi bende pek bir şey bilmiyordum ama en azından tanımaya fırsatım olmuştu.
"Sen bana hesap mı soruyorsun?" Dedi. Kaşları çatılmış, yüzü gerilmişti.
"Evet hesap soruyorum. Ne işin var burada?"
İyi olduğuma emin olduktan sonra yattığım koltukta doğrulup Yankı'ya yaklaştım. Berk sert ifadesinden taviz vermeden bir bana bir de Yankı'ya bakıyordu. Onu biraz tanıyorsam içinden bir sürü kelime geçiriyor en doğrusunu bulmaya çalışıyordu.
Ellerini önünde birleştirip oturduğu yerde biraz öne geldi.
"Ziyarete geldim." Dedi ve ekledi. "Bayılınca endişelendim, hemen gitmek istemedim." Sözlerindeki samimiyetsizlik sadece benim fark ettiğim bir şey olamazdı.
"Sen mi Cemre için endişelendin? Güldürme bizi, hadi yoluna bak." Yankı ayağa kalkınca otomatikman hepimiz ayaklanmıştık. Bu kesinlikle ondan beklediğim bir şey değildi.
"Lan sen bana posta mi koyuyorsun!?" Dedi Berk içindeki öfkesinin ucundan bize bir parça armağan ederek.
"Posta koymuyorum, kardeşimi rahat bırak diyorum. Evine gelme, onun için hiçbir şey yapma diyorum." Berk elini şakaklarına götürüp parmaklarıyla oraya bastırırken Yankı'nın kolundan tutup biraz sakin olmasını fısıldadım ama neden böyle bir şey yapmıştım ki? Berk'e bende o da hak ettiği gibi davranıyorduk.
Berk'in dün bana dediği kelimeler kulaklarımda kısa bir tur atarken gözlerimin nefretle dolduğunu hissettim.
"Berk, sağol ama gidin artık. Yankı haklı. Benden uzak dur, sıkıldım bu dengesiz tavırlarından. " Bunu söyledikten sonra Salim ile göz göze gelmiştik. Ada'nın elini tutmuş öyle duruyordu. "Pekala." Dedi Berk ben onların birleşen ellerine bakarken.
"Sizin dediğiniz olsun." Berk, Salim ve Ada'nın salondan çıkışına bakarken Yankı arkalarından gidip onların gittiğinden emin olmak istedi.
Yorgunlukla kendimi koltuğa bıraktığımda neden her şeyin böyle olduğunu düşünmeden edemiyordum.
"Cemre." Dedi Yankı yanıma gelip. "İnat etme, gel okulunu değiştirelim. Bu çocuk etrafında oldukça rahat edemeyeceksin." Kafamda itiraz cümlelerini sıralarken bir an duraksadım.
"Rüyamda babamı gördüm." Dedim. "Buradaydı, sarıldım ona. Sonra salona geldik. Seni birisiyle tanıştıracağım dedi." Gözlerimi ellerime indirip Yankı'ya göstermek için havaya kaldırdım. "Berk'i tanıştırdı benimle. Sonra kayboldu. Berk de babanı öldürmek istemedim diyerek ağlamaya başladı. Her şey çok gerçekti. Ellerimiz kanla kaplandı bir an. "
"Cemre, çok zor zamanlar geçiriyorsun. Bayıldığında yanında Berk vardı. Böyle bir kabus görmen çok normal. Bilinçaltı bu, insana her şeyi gösterir. Bende bugün rüyamda Kim Kardashian ile evliydim. O da çok gerçekti." Yaptığı benzetme biraz olsa da yüzümü güldürmüştü.
"Hem bugün senin doğum günün. Ve sana ardı ardına suprizim var. Yemek yiyelim sonra hazırlan ve kendini olayların akışına bırak." Yanağımdan makas aldıktan sonra beni kendisine çekip sıkıca sarıldı.
"Acını anlamam imkansız. Sadece yanında bu acıyı paylaşmak için beklediğimi unutma." Boşta duran kollarımı bedenine sıkıca sarıp bende ona sarıldım.
"Yarın bizim okula gelsene. Liseler arası müzik yarışması için seçmeler var. Beni izlersin." Dedim. Gözleri dehşetle açılırken ellerini aman Allahım dercesine kafasına koydu. "Cemre insanlara bunu yapma. Tamam güzelsin ama iğrenç sesinle bu görüntüyü lekeleme!" Dediklerinden sonra elimin tersiyle karnına vurup ayağa kalktım. 
Salondan mutfağa gidene kadar Yankı'nın o iğrenç kahkahası bana eşlik etti. Kendime yiyecek bir şeyler hazırlarken gelip benimle birlikte karnını doyurmuştu. Şimdi sadece Yankı'nın sürprizleri için hazırlanmak kalmıştı.
Mutfaktan çıkıp birlikte salona geçtiğimizde benden önce davranıp getirdiği şeyleri bana gösterdi.
"Bugün senin doğum günün. Peri kızı olamazsın belki ama seksi bir prenses olabilirsin." Elindeki kutuyu açarken elimin tersiyle karnına hafifçe vurdum.
Yankı, kırmızı simli bir elbiseyi çıkarttığında ona kocaman açılmış gözlerime bakıyordum. "Lan bu ne?" Dedim tepkilerime hüküm veremeyerek. Hızla elbiseyi elime alıp üzerime tuttum.
Tepkimden dolayı beğenmediğimi düşünebilirdi ama tam aksine bu elbiseye bayılmıştım. "Sana yakışır diye düşündüm." Dedi elini saçlarından geçirerek.
Diğer bir kutuyu açarak içerisinden kırmızı bir ayakkabı çıkarttı. Ayakkabılar da çok güzeldi. Kalem topuk açık bir ayakkabıydı. Bileğinde ince bir kordon vardı ve çok zarif duruyordu.
"Bu yaptığın yani bunlar çok güzel. Teşekkürler." Dedim elbiseyi ve ayakkabıyı elime alarak.
"Nereye gideceğiz? Yani bu hazırlık neden?" Dedim bu kadar şık olmanın sebebini merak ederek. Getirdiği bir diğer şey olan elbise kılıfını açtı. Orada da kendisi için bir takım elbise vardı. "Bunu gittiğimiz zaman kendin görürsün. Birkaç arkadaşımı davet ettim. Bir de şu aranı düzelttiğin kız varya onu..." Bir an ne diyeceğimi düşünerek bekledim. Rüya'yı davet etmiş olmasına takılmamıştım ama ondan başka davet edeceğim birisi olmaması içten içe üzmüştü beni. "Sadece Rüya mı?" Dedim istemsiz bir üzüntüyle. Sesine yansımasına engel olamamıştım.
"Sınıfta konuştuğun birkaç kişiyi de davet ettim. Gelecekleri ile ilgili bir şey demediler ama. Sen boşver bunu, her şey planlandı. Sen kalk hazırlan." Yüzüme bir tebessüm yerleştirip ayağa kalktım. "Sende hazırlan yanımda çirkin kalma." Diyerek salondan çıktım.
Odaya girer girmez saç maşasını prize takmıştım. Makyaj malzemelerini çıkartıp cildimin tonunu fondetenle düzelttim. Abartı bir şey yapmamıştım. Kahve tonlarında bir göz makyajı ve ten rengi bir ruj sürmüş hafif de allık sürerek işimi bitirmiştim.
Saçımdan kalın tutamlar alıp güzel doğal bukleler oluşturduğumda her şey güzel görünüyordu.
Yankı'nın getirdiği kırmızı elbiseyi giyip yatağa oturdum. Ayakkabıları ayağıma geçirdikten sonra tokalarını takıp bacaklarımı öne uzattım. Gerçekten çok güzel olmuştu.
Takı olarak bileğime ince bir künye, iki elimin işaret parmaklarına da yüzükler takip dış görünüşüme bir de aynadan bakmak istedim.
Kırmızı elbisenin göğüs dekoltesi çok cüretkar duruyordu. Etek boyu da dizimden bir karış yukarıda bitiyordu.  Sırt dekoltesi de vardı ama çok de derin değildi. Belini saran kalın bir kuşak vardı. Kolları uzun, gayet hoş bir elbiseydi.
Elime de çanta olarak ufak bir şey aldıktan sonra hazır olmasını umduğum Yankı'nın yanına, salona gittim.
Neyse ki beklediğim gibi olmamıştı, hazırlanmış beni bekleyen Yankı elinde telefonuyla uğraşıyordu.
"Hadi, hazırım ben." Dedim elimle üzerimi düzeltirken.
Yankı telefondan başını kaldırıp kapının önünde dikilen beni baştan aşağı inceledi. Gözleri bir tuhaf bakıyor ne diyeceğini bilemez gibi ağzını bir açıyor bir kapatıyordu.
"Cemre?" Dedi. Yavaşça oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Sırıtıyordu. Bana uzattığı elini tuttuğumda beni etrafımda döndürüp ıslık çaldı. "Çok, çok güzel olmuşsun." Dedi tuttuğu elimi dudaklarına götürerek. "Sonunda senin hakkında övünebileceğim." Gözlerimi devirip elimi geri çektim.
"Tam ne güzel iltifat ediyor diyorum hemen batırıyorsun. Gidelim hadi." Dedim. "Ben nasıl olmuşum? Bir şey der insan." Diyerek azarladığında "Güzel. Takım elbise yakışmış." Diyerek koridora geçtim. Yankı kolumdan tutup tekrar salona soktuğunda ne yapmaya çalıştığını anlamak la uğraşıyordum. "Fotoğrafını çekicem. Poz ver." Dedi. Gözlerimi devirip salondaki camın önüne geçtim. İki kolumu iki yanıma açıp kafamı çevirdim. Gülümseyip verdiğim birkaç poz sonrası Yankı ikimizi de çekip hadi gidelim demişti.

Farklıyım (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin