Farklıyım Bölüm 36

150 4 1
                                    

Her günü kavgayla geçen bir kız çocuğusun. Hayattayken babana güveniyordun, öldükten sonra kavgaların iyice arttı. Söylenen her söze şiddetle karşılık verdin. Öyle ki seni kendisine av olarak seçen avcıyı fark etmedin bile. Samimi geldi, sıcak geldi ama seni asıl tüketen kişi olduğunu göremedin...
Bekir'in bana söylediği sözleri ancak şimdi anlayabiliyordum. Açık ve net bir şekilde Berk'ten bahsediyordu.
Gerçekten ben bu kadar kör olmayı nasıl başarmıştım? Beni tutsak etmesine nasıl izin vermiştim?
Doğruydu, beni asıl tüketen kişi Berk'ti. Asıl komik olansa ona aşık olduğumu sanmamdı. Aramızda geçen şeyleri sevgiden ibaret sanıyordum. Aradığım o sevgiyi onda bulduğumu düşünmüştüm. Öyle bir zamanda gelmişti ki, reddetmek çok zordu.
Babamın yokluğunda sığınacağım bir liman olmuştu benim için. Öyle ki ona sonsuz bir güven duyuyordum. Her derdimi anlatmış, en zor zamanlarımda hep onun yanında olmak istemiştim. Aslında en büyük hatayı da böyle düşünerek yapmıştım. Nasıl yeni tanıdığım birisine sığınmıştım ki?
"Burası." Dedi Ada eliyle sokağı işaret ederek. Arabayı sağa çekip durdurdum. "Kendine dikkat et Cemre. Bir şey olursa hemen ara."
"Sende." Diyerek sarılışına karşılık verdim. "Yarın görüşürüz." Dedi arabadan inmeden hemen önce. Hafifçe gülümsemekle yetindim.
Ada evine doğru ilerlerken önüme dönüp gaza yüklendim. Düşündüklerim bir an olsun beni yalnız bırakmıyordu. Kendimi bir bataklığın içinde çırpınıyor gibi hissediyordum. Çevremde tutunabileceğim ne bir dal ne de başka bir şey vardı. Tam ortada dibe batmak üzereydim.
Normal hayata nasıl dönecektim? Benim için öyle bir şey mümkün müydü? Okula gidip gelecek, arada bir arkadaşlarla vakit geçirecek, üniversite sınavına çalışacak ve belki de kazanacak... Kendimi bu kelimelerle bağdaştıramıyordum. Benim için imkansız görünen bir gelecekti bu. Bana ömür boyu yetebilecek paraya sahiptim ama huzurum yoktu. Paranın huzur getiremediği de suratıma çarpıyordu. Geleceğimi satın alamıyordum.
Ya her şeyi bir kenara atıp kendime yeni bir hayat çizersem? Belki de başka bir şehire taşınsam, orada yeni bir hayata başlasam... Hayır. Bu da imkansızdı. Nerede olursam olayım, ne kadar uzağa gidersem gideyim belayı da peşimden getirecektim. Ben hayatta olduğum sürece böyle yaşamaya mahkumdum. Kendi zehirimi kendim taşıyordum ve elimde bir panzehir yoktu.
Aylar öncesinden satırlara döktüğüm o kelimeler zihnimin tozlu raflarından sıyrılıp kendisini hatırlattı.
Etrafı dikenli tellerle çevrili bataklık kızına saray bahçesindeki süs havuzunu anlatamazsınız...
Bu doğruydu. Ben asla düzgün bir hayatın karakteri olamayacaktım. Ne kadar iyiyim desem de geçmişimden bir anı gün yüzüne çıkacak ve bana "sen mi iyisin!" diyecekti. Tam toparlandım ve her şeyi yoluna soktum desem tekrar bir anı kendini belli edecek ve "şimdi de bununla uğraş!" diyecek ve beni başka bir belaya sürükleyecekti.
Arabayı park edip kontağı kapattım. Başımı arkaya yaslayıp bir süre dışarıyı izledim. Sitenin boş bahçesi sonbaharın güzelliğini göz önüne seriyordu. Yere dökülen kırmızı-turuncu ve sarı yapraklar büyüleyici bir güzellik sunarken esen rüzgar onlara eşlik ediyor ve adeta dans etmelerine imkan sağlıyordu. Kar tanesi gibi havada yavaşça süzülen yapraklar zeminde kendilerine yer edinirken içime yeni bir hüzün çöktü. Hayatta bir yerimin olmadığını fark ettiğim an dikiz aynasından yüzümü inceledim. Hissettiğimin aksine sert ve umursamaz görünüyordum. Bakışlarımı kendimden kaçırıp arabanın kapısını açtım. Ağır adımlarla binaya ilerleyip demir kapıdan içeri girdim. Üçüncü katta olan asansörün düğmesine basıp aşağıyı işaret eden oku izledim. Geri sayımı andıran görüntü hafızamda başka sahneleri canlandırırken açılan kapıdan içeri girdim. Bitkindim. Hatta çok yorgundum. Geçen yılın aksine kendimi yaşamın son anlarında gibi hissediyordum. Babamın ölümünden sonra bile düşünmediğim o şeyi şuan o kadar arzuluyordum ki.
Belki de gerçekten bir son olmalıydı. Her şeyin bir sonu olduğu gibi, bir son.
Gözlerimi asansörün aynasındaki yansımamdan çevirdim. Omuzlarımdan daha ileriye gidemeyen saçlarım bana yorulduklarını haykırıyordu. Gözlerimin altında beliren mor halkalar ağlıyor, daha fazla dayanamayacağız diye isyan ediyordu. Yüzümdeki solgun ifade daha önce bu kadar acı çekmediğini dile getirircesine dudaklarını aralıyordu. Bedenim ölümü arzularcasına yere yığılmayı bekliyordu.
Bedenimdeki bu acıya daha fazla tanıklık etmeye cesaretim yoktu. Gözlerimi kendimden çekip asansör aynasına sırtımı döndüm. Çelik kapılar iki yana açılırken sanki arkamdan bir el uzanıp gerçekleri yüzüme vurmak için beni geri çekecekti. Telaşla kendimi dışarı atıp elimi ceketimin cebine attım. Soğuk anahtarlar avuç içlerimde kendini hissettirirken kapıya yaklaşıp anahtarı deliğe soktum.
Canavar inine geri gelmişti.
Ayakkabılarımı çıkarıp ceketimi vestiyere astım.
İçeriye doğru ilerleyip salona girdim. Oyun burada başlamıştı.
Koridorda bedenimi salona çevirmiş öyle dururken dış kapının çalmasıyla geçmişe yapacağım yolculuk ertlenmek zorunda kalmıştı.
Ağır adımlarla kapıya doğru gidip açtım. Biraz erken de olsa Bekir gelmişti. "Kapıda mı bekleyeceğim?" Dedi imalı bir şekilde. Dediklerini umursamayacak kadar yorgun hissediyordum. Kapının önünden çekilip geçmesi için salonu işaret ettim. "Ne oldu sana?" Dedi yerde duran ayakkabılardan kendisinin de çıkarması gerektiğini anlayıp. "Bir şey yok. Gel hadi." Diyerek salona ilerledim.
"Bir şey olmuş Cemre. Böyle durgun değildin." O görmese bile gözlerimi devirip kendimi koltuğa bıraktım. "Dedim ya, bir şey yok."
İmalı gözleri bir süre üzerimde gezindi. Bir cevap alamayacağını anlamış olacak ki o da koltuğa oturup başını arkaya yaslandı.
"Şimdiden bu haldeysen, gerçekleri öğrendikten sonraki halini hayal edemiyorum." Dedi ve histerik bir gülüş sundu. İçimde sönmek bilmeyen ateş yeni bir kıvılcıma kucak açarken bütün yorgunluğumu unutup oturduğum yerde doğruldum.
"Bu olayı uzatmadan her şeyi sen anlatsana." Sözcüklerim bir dilekten, istekten uzaktı. Her şeyi netleştirmek istiyordum. Gerçekten çok yorulmuşum.
"Bunu yapmayacağım. Biliyorsun. Sana söyledim, Berk her şeyi anlatan kişi olacak." Tekrar gözlerimi devirdim. Neden o anlatmıyordu ki? Ben neden teklifini kabul etmiştim?
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? Şu bahsedip durduğun gerçekler ne ile ilgili?" İçimdeki sabırsız tarafım kendisini belli ederken Bekir gerildiğini belli eden bir şekilde oturuşunu değiştirdi. Biraz öne gelmiş, dirseklerini dizlerine yaslayıp ellerini aşağı doğru birleştirmişti. "Ben sana anlatmak için hazırdım. Hatırla. Bunu sen istemedin. Hiç merak etmiyorum demiştin!" Ses tonu her bir kelimesinde daha da artarken arkama yaslanıp gözlerimi kapattım. Çaresizlik sesime ulaşırken dudaklarım arasından "yoruldum." Kelimesi çıktı.
"Bu deftesif halinden çıksan çok iyi olur Akkay. Yapacaklarımız için nefretine ve enerjine ihtiyacımız var." 
"Bekir tüm bunları tek başına yapsan daha iyi olacak. Ben, ben kendimde bu gücü bulamıyorum." Dedim hızlıca. Birkaç saat önce her şeyi yapabilecek güce sahipken şimdi kolumu kaldıracak halim yoktu.
"Peki..." Bekir'in sakin sesi beni huzursuz ediyordu. Kabullenmiş olamazdı!
Elini pantolonunun cebine uzatıp telefonunu çıkardı. Ekranda bir iki yere dokunduktan sonra telefonu kulağına getirip karşı taraftan cevap gelmesini bekledi.
"Mekana git ve emaneti benim eve getir. Acele et!" Dedikten sonra beklemeden telefonu kapattı.
"Yürü hadi gidiyoruz."

Farklıyım (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin