Kasım 1996/Castle Combe
#Martin Blake#
Ellerimi avcuna alıp kanayan yarama endişeli bir yüz ifadesiyle baktı. Eli, boynuma bağladığım kirlenmiş beyaz beze gitti ve bir hamleyle düğümü açıverdi. Ben milyonuncu kez onun dünyanın en güzel kadını olduğunu düşünüyordum. Burnunu sıksam elimde kalma ihtimali yüksekti. Bunları düşünürken yarım yamalak ettiğim tebessüm, Eleanor'un elime bastırdığı bezin acısıyla yüzümden silindi, acıyla yüzümü buruşturdum. O da, o küçük ağzını aralamış, canımın yanıp yanmadığını anlamak istercesine bir elime bir yüzüme bakıyordu. Canımın yandığını anlamasını istemiyordum. O yüzden yüz ifademi yumuşatıp beş dakikadır hiç ayırmadığım o noktaya, gözlerine bakmaya devam ettim. Bir süre sonra kan lekesi olan bezi avucuma bastırmayı bırakıp yarayı tekrardan inceledi. Rüzgardan kurumuş dudaklarını avucuma yaklaştırıp sızlayan yaramı öptü."Ellerin hala çok güçlü Martin."
Gözlerimi kısarak en sıcak tebessümümü Eleanor'un tarçın kirpiklerine gönderdim. Sağlam olan elimle onu boynundan tutup kendime yaklaştırdım. Güzel saçlarına burnumu gömdüm ve kokusunu ayak parmaklarıma kadar çektim.
"Senin de saçların hala fesleğen kokuyor..."
Kendini benden uzaklaştırdı, yüzünde her zamanki çocuksu aksi yüz ifadesi vardı.
"Ahırdayken? İltifatlarını biraz gerçekçi seç Bay Blake!"
Elbisesini düzeltti en az kendi kadar inatçı saçlarını arkaya attı. Anladım ki güçlü bir trip vakasıyla daha karşı karşıyayım. Bıkmış gibi kollarımı halsizce iki yana salladım.
"Aaa yapma Tanrı aşkına Eleanor! Sadece ahır, romantik sözler için iyi bir seçim değil."
Etrafına bakınarak ahırdaki iki kovayı alıp burnunu olabildiğince havaya kaldırarak ahırın kapısına doğru yürümeye başladı.
"Ben eve gidiyorum, sizi ve fesleğen kokusunu başbaşa bırakıyorum Bay Blake..."
Bana her kızdığında "Bay Blake" derdi. Bu onun bana, "sana çok kızgınım, gönlümü almazsan, bu gece başka odada yatmak zorunda kalırsın" deme şekliydi. Ne yapalım benim sevgili karıcığımın huyu da buydu.
"Eleanor! Bebeğim dikkat et hamilesin..."
Inadından ödün vermeden başını salladı ve onu Ingiltere'de ilk gördüğüm gün ki gibi, bir kontes edasıyla ahırdan dışarı çıktı. Gerçekten fesleğen gibi muhteşem koktuğunu hiçbir zaman bilemeyecekti...
~*~*~
"Baba!"
Elimdeki baltayı bir kenara bırakıp alnımdaki teri sildim. Derin bir soluk alıp ellerim belimde, Travis'i görmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜFEK/Tamamlandı
General FictionBir kitabın ismi niye tüfek olsun ki?(Tamamlandı) TÜR: Dram/Gizem Yağmur can yakar mıydı hiç? Sanki biri yağmuru ateşe vermişti ve değdiği yeri yakıyordu.Yine "kendimsiz" kalmıştım işte, "kimsesizlikten" ziyade... "Beni kaybetmekten korkman hoşuma g...