2016/New York
"Aman Tanrım!"
Yataktan fırlarcasına kalktım... Bu ani kalkışla gözüm karardı. Sol elimle başımı tutup buruşmuş çarşafların arasından çıktım.
Bu gün hiç kabus görmemiştim, gece uyanmamıştım ve daha da güzeli aptal köpek Leli'nin havlamalarını duymamıştım.
Yine nadir bir olay daha yaşadım. Terliklerimi giymedim, -ki ben terliklerimi o kadar çok severdim ki bazen unutup yatağa bile onlarla girerdim- serin yerle ayağım temas edince memnun oldum ve oturma odasına gitmeye karar verdim.
Bakalım bizim Forbia orada mı?
O kadar alışmıştım ki onun sürekli kaybolmasına, sanki şimdi odada olma ihtimali sıfırmış gibi hissettim...
Kapının kenarından odaya baktığımda Forbia'nın yeşil battaniyenin içinde uyuduğunu gördüm. Çok değişik hissettim. Evimde bir yabancı vardı sonuçta...
Yavaş adımlarla ona yaklaştım. Küçük dudakları yarım açılmış, sağ kolu koltuktan aşağı sarkmıştı. Kıvırcık saçları hiç dağılmamıştı, bir yorgan gibi örtmüştü yastığını ve omuzlarını...
Yere, onun yanına diz çöküp yakından inceledim yüzünü... Burnuna bir kipriği düşmüştü. Dokunmamalıydım ama dayanamadım, o kiprik beni çok rahatsız etmişti çünkü...
Işaret parmağımla dokunmaya çalıştım ama düşmedi, yüzü terlediğinden yapışmıştı. Daha da sinir oldum ve bu sefer üflemeye başladım...
O kiprik düşecek dostum, o kadar!
Ben gayretle üflerken Forbia yüzünü ekşiterek uyandı... Homurdandı ve gözlerini kırpıştırarak güneş ışıklarına alışmaya çalıştı.
"Royce! Ne yapıyorsun!"
Mahcup oldum ve geriye doğru çekiliyim derken sendeleyip kaba etimin üstüne düştüm.
"Uykum var ya! Neden uyandırıyorsun? Vicdansızsın resmen!"
Duvardaki saate bakıp saatin öğle 12.00' ye yaklaştığını gördüm. Neredeyse öğle olmuştu...
"Uyandırmak istemedim de... Sen saate bak asıl! Kalksana tembel teneke!"
Öyle bir bakış attı ki bütün vücudum on binlerce mızrakla yaralanmış gibi hissederek ürperdim...
"Royce bütün gece horladın! Bir hipopotam gibi horladın! Iyi bir uyku çeken sensin! Ben değilim!"
Ben mi? Horlamak mı? Aa hayır hayır kesin yanlış duymuştu...
"Ben mi?"
Forbia gözlerini devirdi, battaniyeyi daha çok üstüne çekerek;
"Royce, çeneni kapayacak mısın? Yalan söylemiyorum..."
Sessizce odadan çıkarken hala kendime şaşırıyordum... Nasıl horlamıştım?
En iyisi bunları düşünmeden kahvaltı hazırlamaktı.
~*~*~
1998/Paris
Yetim hanede sıradan bir gündü... Ben her zamanki gibi diğer çocuklardan uzakta duruyordum.
Okulda da hiçbir şey değişmiyordu. Resim öğretmenim benimle çok ilgileniyordu ama bayan Philips' e yaptığım gibi ona da tepki vermiyordum. Yetim hanede sadece Freddy beni korkutuyordu ama okulda beni üç çocuk sürekli sıkıştırıp defterlerimi yırtıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜFEK/Tamamlandı
Narrativa generaleBir kitabın ismi niye tüfek olsun ki?(Tamamlandı) TÜR: Dram/Gizem Yağmur can yakar mıydı hiç? Sanki biri yağmuru ateşe vermişti ve değdiği yeri yakıyordu.Yine "kendimsiz" kalmıştım işte, "kimsesizlikten" ziyade... "Beni kaybetmekten korkman hoşuma g...