2016/New York
Forbia bir ölü...Dudaklarım çapraz bir gülüşle sağa doğru yayıldı. Sonra hafifçe ağzım açıldı ve Forbia'ya dönerek güldüm...Adeta sinirlerim bozulmuştu.
"Hahah! Cierra çok..."
Sonra Forbia'nın gözlerindeki korku kıvılcımını görünce sözüm yarım kaldı... Forbia titrek sesiyle başını bir sağa bir sola sallamaya başladı...
"Hayır! Ben bir ölü değilim! Saçmalama! Ben yaşıyorum bak!"
Elleriyle benim koluma dokundu, ayağa kalktı zıplayıp kör kediyi yakalamak için eğildi ama kör kedi cırlayarak sırtını kamburlaştırdı. Kedinin dişleri her an saldıracağını anlatır nitelikteydi...
Cierra eliyle kediyi sakinleştirmeye çalıştı. Ama bence sakinleşmeye ihtiyacı olan tek varlık o kedi değildi.
Ben! Biri beni de sakinleştirsin!
"Forbia!"
Cierra'nın sesi öyle şiddetli çıktı ki, saçları kabarmıştı. Öyleki sesiyle odadaki mumlar sönmüştü. Her yer karanlık, zifiri karanlık oldu. Sonra biri parmak şıklattı ve bütün mumlar tekrardan yandı. Cierra, sol eli havada, gözleri kapalı sakin olmaya çalışıyordu. Derin bir nefes almasıyla kabarık saçları da yatıştı...
Gözlerini açtığında yeşil gözleri, Forbia'nın mavi gözlerine meydan okurcasına ışıldadı.
"Sen geçmişini niye hatırlamıyor zannediyorsun ha?"
Forbia kendine yöneltilen bu soru karşısında iki adım geriledi. Ben konuştum;
"Öyleyse ben de mi bir ölüyüm?"
Cierra bir büyücü edasıyla geniş eteğini savurarak yanıma yaklaştı.
"Hayır... Royce sen gerçeksin o ise bir ruh!"
Işaret parmağı Forbia'nın üstünde sabitlendiğinde sanki delip geçiyormuş gibi kalbini tuttu Forbia... Cierra devam etti;
"Forbia'yı sen ve ben görebiliriz. Bir de hayvanlar..."
Kedisine gözünün ucuyla baktı;
"Ve hayvanlar da ruhlardan pek haz etmezler... Ben falcı olduğum için görüyorum ama sen Royce... Sen neden görüyorsun bilmiyorum..."
Tüylerim diken diken oldu. Forbia ağlamaya başlamıştı... Cierra önüne genişçe bir kap aldı ve içini su ile doldurdu... Kabı Forbia'nın önüne getirdi. Elleriyle yüzünü kapatmış olan Forbia yavaş yavaş ellerini araladı. O sırada ayağa kalkıp yaklaştım, kabı görebilecek kadar yaklaşmıştım. Forbia, eğilip önündeki su dolu kaba baktı ama kendini göremedi. Yansıması yoktu... Biraz daha yaklaşarak kabın içindeki suya baktığımda sadece kendimi gördüm. Ama Forbia görünmüyordu. Dehşet içinde nefes alırken Forbia'nın yüzü bembeyaz oldu ve zaten dolu olan gözlerinden bir damla yaş süzüldü... Önce yanaklarına, burnuna sonra çenesinde biraz oyalanarak önündeki kaba düştü...
CUP...
Damla suyun içine düşer düşmez su kıpkırmızı oldu, kan kırmızısı... Ben elimle boğazımı tuttum, Forbia ise geriye doğru sendeleyip düştü... Cierra;
"Sen de farkındaydın değil mi Forbia? Bir şeylerin ters gittiğinin, senin normal olmadığının farkındaydın değil mi?"
Cierra elindeki kabı saksıya döktü. Saksının içindeki çiçek önce mor rengini aldı daha sonra kuruyup öldü...
Bu yaşananlar nedeniyle o kadar gerilmiştim ki yumruk yaptığım ellerim mosmor olmuştu. Cierra devam etti;
"Royce dışında hiçbir şey hatırlamıyorsun değil mi?"
Içini çekti ve Forbia'ya elini uzattı. Forbia, Cierra'nın elini tutmadan kendisi kalktı.
"Çok sık gördüğüm bir durum değil..."
Cierra'ya sordum;
"Ne çok sık gördüğün bir durum değil?"
"Ölülerin bu dünyada sıkışıp kalması..."
Uzun süredir konuşmayan Forbia konuştu:
"Ben burada sıkışıp kaldım mı?"
"Büyük ihtimalle küçük kız... Ya yarım bıraktığın bir iş için buradasın ya da ruhun bu dünyada sıkışıp kaldı. Ve ilginç bir şekilde Royce da seni görüyor..."
Ben ellerime bakarak konuştum;
"Ve bana geçmişimi hatırlatıyorsun. Sen acaba ben misin?"
Cierra kaşlarını çatarak elleriyle saçlarını topladı, sarı halkası her zaman ki gibi gözümü aldı. Forbia'nın karşısına geçerek onu iki kolundan tutup kendime yaklaştırdım. Mavi gözleri beni kendine çekiyordu, oralarda bir yerlerde çığlıklar kopuyordu sanki. Yağmur sonrası ıslak camlar gibiydi gözleri.
"Acaba benim pararlel evrendeki yansımam gibi bir şey olabilir misin?"
Cierra bizim fazla yakınlaşmamızdan ötürü sesli bir şekilde öksürdü;
"Belki birlikte yaşadıklarınız sana geçmişini hatırlatıyordur. Şimdi artık ne yapman gerektiğini söyleyeceğim..."
İkimizin arasına girdi ve bizi birbirimizden uzaklaştırdı. Ben dikkatlice Cierra'ya bakıyordum. Ağzından çıkacak her şey değerliydi.
"Royce... Hatırladığın en eski zamana git... oraya git... Düşünce olarak da ama mekan olarak da git... Forbia'yı da al yanına git."
Geçmişinde hatırladığım en eski şey yetim hanemdi. Oraya mı gitmeliydim? Seneler geçmişken üzerinden... Beyaz duvarlarıyla, eski pencereleriyle akıl hastanesine benzeyen yere mi? Freddy'nin defalarca korkuttuğu, öyle ki altımı ıslattığım, ölü güvercini gömdüğüm yere mi? Yoksa annesine istediği ayakkabıyı almadığı için bağıran çocuklarla aynı yerde okuduğum okullara mı?
Sınav esnasında içim acıdığı için sıraya "anne" yazmıştım. Bunu gören öğretmen kopya yazıyorum diye herkesin önünde beni dövdüğünü çok iyi hatırlıyordum. Ve hatırladığım ama hatırlamak istemediğim bir çok şey...
Bu düşünceler arasında boğulurken Forbia kendi kendine konuşuyordu.
"Ben ölü müyüm? Ben bir daha hiç Fransız olamayacak mıyım? Birisiyle evlenemeyecek miyim?"
O kadar içli konuşuyordu ki gerçekten içim acıdı. Kimsesizlik nasıl biliyordum evet ama...
Düşünsenize bir ruh olduğunuzu öğrendiğinizi?
O yüzden hiç empati yapamadım. Bir ölü olmak nasıl bir duygu hiç anlayamazdım sonuçta.
En azından şimdilik...
Emin olduğum bir şey vardı, bu kız bana geçmişimi hatırlatıyordu. Ve artık bizi uzun bir yol bekliyordu. Seneler önce terkettiğim yerlere gitme vaktiydi... Yanımda kızıl bir ölüyle hem de...
Tek temennim ölü bir kıza gönlümü kaptırmamaktı...
~*~*~
Arkadaşlar sizi daha fazla habersiz bırakmayayım diye kısa da olsa bir bölüm yayınlandım. (:
Ek olarak söyleyeyim;
Royce; 29 yaşında
Forbia; 20 yaşında...Fikirlerinizi saklamayın. Hikayem hakkında tahminleriniz varsa söyleyebilirsiniz... ((:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TÜFEK/Tamamlandı
General FictionBir kitabın ismi niye tüfek olsun ki?(Tamamlandı) TÜR: Dram/Gizem Yağmur can yakar mıydı hiç? Sanki biri yağmuru ateşe vermişti ve değdiği yeri yakıyordu.Yine "kendimsiz" kalmıştım işte, "kimsesizlikten" ziyade... "Beni kaybetmekten korkman hoşuma g...