DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

876 200 73
                                    

1997/Paris/Yetim Hane
(10 Yaşımdayken)

Üzerime gelen karanlığın çocuk aklımın ürettiği bir "canavar" olmadığını anladığımda, hafif tombul ve kısa boylu kadın her an oradan kaçacak gibi duran beni telaşla süzüp bir kolumdan tuttu.

Onun dokunuşuyla göz bebeklerim büyüdü ve ellerim bu buz gibi gecede daha da soğudu.

Kadının henüz yüzünü göremedim derken bana doğru yaklaşıp cüssesine ters düşen yumuşak bir sesle;

"Uyanmış... Tanrım Felix??? Uyanmış!"

Bu son cümleyi biraz yüksek sesle söyledi ve o karanlık koridorun sonuna doğru hızlı adımlarla yürümeye başladı. Ve tabi beni de yanında koşuşturmaya başladı. O kadar hızlıydı ki onun hızına yetişebilmek için çabalarken battaniyem ellerimden kaydı ve karanlık koridorda kayboldu...

"Harika! Artık g*tüm donabilir!"

Diyerek gözlerimi devirdim. Artık bu kadından korkmuyordum. Çünkü o tombullukla koşarken çok komik görünmeye başlamıştı.

"Felix? Kahrolasıca neredesin?"

Karşıdan resmi kıyafetli bir adam kravatını düzelttikten sonra dağınık saçlarını sağ tarafa doğru yatırıp düzeltti. Ellili yaşlarda olan bu adam uykulu gözlerle ciddiyetinden ödün vermemeye gayret ederek nefes nefese kalmış beni ve yanımdaki "tombul hatuna" baktı.

"Tombul hatun" diyorum çünkü eğer kilo verse bence tam bir "hatun" olurdu. Neyse...

"Bayan Philips? Bu ufaklık... "

Kahverengi küçük gözleri büyüdü ve;

"Derhal müdüreyi arıyorum."

"Gecenin bu vaktinde mi Felix?"

"Tanrı aşkına bayan Philips..."

Bezmiş gibi kollarını iki yana salladı ve;

"Kaç kere bana "Bay Creen" demenizi söyledim!"

Tombul hatun mırıldanarak beni beyaz renklerin hakim olduğu odaya götürdü. Gözlerime şefkatle bakıp;

"Burada oturup bekleyeceğiz..." dedi.

Ben beyaz koltuğa göz atıp oturdum. Ama deri koltuk o kadar soğuktu ki titredim. Bunu farkeden tombul hatun;

"Ahh, nasıl düşünemedim"

Diyerek hırkasını benim omuzlarıma örttü. Sıcacıktı.

"Ne hatırlıyorsun küçüğüm? Adını hatırlıyor musun?"

Işte benim lanetim o zaman başladı. Lanet hiçbir şey bilmeme serüvenim. Bilmiyordum. Hatırlamak başka bir şey. Ben...

Boşluktaydım...

Benim korku dolu bakışlarımı farkeden kadın yanıma oturup beni kollarının arasına aldı. Ve gözlerimden bir damla yaş düştü.

"Anne? Annem? Ner.....de...."

Böylece ağzımdan ilk kelimeyi duymuş oldular. Ilginç ama sesim bana yabancı gelmedi. Her şeyin yabancı olduğu bu ortamda... ve her şeyin" beyaz"...

Iğrenç bir beyazlık hakimdi burada. Bulunduğum her neredeysem her şey beyazdı. Beyazdan nefret etmiştim. Soğuktu beyaz. Her yer siyah olsa bu kadar nefret etmezdim. Sıcaktı siyah...

TÜFEK/TamamlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin