27- Büyük Buluşma/3

137 34 3
                                    

Bir dakika sonra binanın kapısından dışarı çıktı, yaklaşık yüz adım uzaklıktaki küçük markete doğru yola koyuldu. Köşeyi dönüp marketin kapısından içeri girmeye çalışırken birden Elif'le burun buruna geldi. Bu o kadar ani oldu ki Elif bu ani çıkıştan korkup elindeki poşeti yere düşürdü. Jale bunu fark etmedi ama onu gördüğüne çok sevindi, sanki yıllardır görüşmüyorlardı, gerçi aynı binada oturuyorlardı.

Elif, Jale'den iki yaş büyüktü, üniversitenin edebiyat bölümünde ikinci sınıf öğrencisiydi. Boy olarak onunla aynı boydaydı ama Jale daha zayıftı. Elif'in saçları siyah ve düzdü, teni beyaz ve güzeldi, kahverengi gözleri, ince kaşları ve düz biçimli bir burnu vardı. Dudakları ise diğerleri ile pek uyumlu sayılmazdı, fazla inceydi ve makyaj yapmadığında Jale ona bazen "İp dudaklım, renklendir şunları da erkek arkadaşın öpmek istediğinde yerini bulabilsin" diye sık sık takılırdı. On iki seneden beri arkadaşlardı, hatta arkadaştan da öte birbirlerine hep "aşkım" derlerdi. Birbirlerine öyle alışmışlardı ki yazın tatile herkes bir tarafa giderken devamlı telefonla konuşur, mesajlaşır, dönene kadar da bir askerin sevgilisini özlediği gibi özlerlerdi.

Elif "Ne yaptın, aşkım?!" diye poşeti almak için yere eğildi, tekrar ayağa kalktığında Jale onun üstüne atlayıp boynuna sarıldı.

"Seni gördüğüme çok sevindim, birtanem! Bak tam beş saat sonra bara gidiyoruz, kaytarmak yok tamam mı, kediciğim?"

Elif, unutmuş gibi elinin içiyle alnına vurarak,

"Hadi ya! Canım, sabah niye hatırlatmadın? Tamamen unutmuşum, annemle gidip petshop'tan ona İran kedisi alacaktık, ve söz verdim" dedi.

"Kızım, salak salak bahaneler uydurma! Ben alırım sana kedi, kaplan ne bileyim gergedan. Bana söz vermiştin ve gelmezsen gelme. Tek başına da giderim!"

Elif'in yüzündeki üzgün ve ciddi ifade birden bire değişiverdi, kahkaha attı, Jale onun rol yapıp kendisini oyuna getirdiğini anladı. Arkadaşının omzunu tırnakları ile çimdikledi,

"Yaa! Yapma bunu işte, pislik!"

"Haha! Tamam ya, morartma her tarafımı, geliyorum tabi. Ama Halil duymasın, yoksa tantana yapar."

Jale onun erkek arkadaşının adını duyunca yüzünü ekşitti.

"Ya bu adam da çok oluyor ha! Kız kıza eğleneceğiz illa burnunu sokacak, babandan beter tavır takınmaya başladı. Hele bir laf söylesin, ağzını burnunu dağıtırım ben onun". Birden durdu, sonra işaret parmağını ona tuşlayarak, "Ne yani, şimdi baban sana akşam için izin mi verdi diyorsun?" diye sordu.

Elif gülümsedi, bu "Evet" anlamına geliyordu. Jale sevinçle onun yanaklarından öptü, bunu her zaman yapıyordu ve arkadaşı da alışıktı zaten.

İki hafta önce üniversiteler arası Atatürk'ün Sosyal Çalışmaları adı kompozisyon müsabakasında il ikinciliğini kazandığında sevincini ilk Elif'le paylaşmış, dakikalarca sarılarak öpmüştü. Sevincinin şiddeti kısmen azalıp da sıkıca sardığı kolları çözülünce, arkadaşının yanaklarının sadece öpülmediğini, aynı zamanda ısırıldığını da keşfetmişti. Elif onu göğsünden hafifçe geri itti,

"Sakın ha! Isırdığın yerlerin morartıları daha yeni gitti. Beni bu güzel havalarda günlerce eve mahkum etmeye hakkın yok," dedi eğlenerek.

Jale kolundaki saate baktı, "Anam! Zaman ne de çabuk geçiyor. Benim hemen malzemeleri alıp eve götürmem lazım, annem sonra dırdır edip başımın etini yer yoksa. Hadi canım sen de git eve, üç saat sonra gel beni al"

Elif ona baktı, "Neden üç saat sonra ki? Beş saat sonra değil mi buluşma saati?" diyerek anlamadığını belirtti.

Jale gülümsedi, "Ee aşkım, bugün biraz alış veriş yaparız diye plan kurmuştum. Kendime bir şort ve askılı tişört bakmak istiyorum"

Anlaştıkları gibi, üç saat sonra Elif onu almaya gelmiş, ikisi birlikte otobüse binerek şehrin merkezine inmişlerdi. İki saat boyunca mağazaları dolaşmışlar, fakat Jale bir türlü katalogda beğendiği elbiseleri bulamamıştı. Ava gidip de eli boş dönen avcılar gibi, hiçbir şey alamadan barın yolunu tuttular.

İkisi yan yana birlikte barın kapısından girdiler. Dışarıdan bakıldığında içerisi karanlık gibi görülse de rengarenk ışıklar ortalığı aydınlatıyordu, köşelerdeki masaların bulunduğu mekanlar ise bilinçli olarak daha az ışıklandırılmıştı.

Jale'nin gözleri dört kişilik uygun bir masa aradı, kısa sürede tamamen uzak bir köşede aradığı şeyi buldu. Etrafını sanki ilk kez gelmiş gibi ıssız bir adaya düşen botanik bilim adamı misali merakla inceleyen arkadaşının kolundan tutup çeke çeke hedefine doğru götürdü. Masaya varıp koltuklara yayıldılar, sırf aklından geçenleri alabilmek için alış veriş niyetine çok mesafe kat ettiklerinden bacakları ciddi şekilde zonkluyordu. Jale ayak ayak üstüne aşırdı, yerini yumuşak kumaş koltukta daha da rahatlatıp,

"Oh be! Ne kadar rahatladım. Gezmekten her tarafım ağrıyor. Dur bir dakika," dedi ve küçük çantasından avuç büyüklüğündeki aynasını çıkarıp baktı, "Aman Allah'ım! Kız, benim makyajım bozulmuş!"

Elif'in gözleri içerideki ışığa henüz alışamadığı için yaklaşıp arkadaşının yüzüne dikkatle baktı, "Evet azıcık bozulmuş. Git lavaboda yinele, hatta birlikte gidelim," dedi ve ayağa kalktı. Jale de onunla birlikte ayağa kalktı, uzaktan bir garsona "Biz hemen döneriz, burayı kimseye kaptırma" anlamında eli ile işaret etti. Genç garson "Tamam" dercesine başını hafifçe eğdi.

İki kız arkadaş geri döndüklerinde henüz on dakika bile geçmemişti, masalarında birinin oturduğunu uzaktan fark ettiler, yaklaştıklarında ise bunun Ayhan olduğu belli oldu. Jale şaşkınlıkla ona selam verdi, ama bir an kendini ele alıp şaşkınlığını saklamaya çalıştı. Ayhan önce Elif'e sonra Jale'ye baktı, bir şeyler söyleyeceğini iki kız da anlamıştı. Nihayet söyledi.

"Arkadaş biraz geç gelecekmiş, çok önemli ve ertelenemez bir işi varmış. Barın yerini tarif ettim, sen git ben kısa sürede gelirim dedi," diye kısa bir açıklama yaptı.

Jale içindeki hayal kırıklığının da etkisiyle oluşan hafif sinir bozucu ve şaşkınlık duygularını bastırmaya çalışarak, "Tamam, iyi oldu aslında. O gelene kadar biz bize muhabbet ederiz, zamanın tadını çıkarırız," diye gülümsedi. Kalbi, ağzından çıkanların tek bir kelimesini bile onaylamadı, ama yine de duygusal ve ruhsal açıdan zayıf biri gibi görünmek istemiyordu, her zaman dimdik ve güçlü olmaya çalışırdı.

"Ee canım, anlatacak mısın bu gizemli arkadaşın kimdir ve neden bizimle tanışmak istiyor?" diye meraklı gözlerle sordu Elif.

Ayhan gülümsedi, "Sizinle tanışacağını bilmiyor henüz, ben onu sadece davet ettim, bana borçluydu ve reddedemedi. İyi biri, dediğin gibi gizemli kişiliği var, hem de inanılmaz şekilde dünya görüşüne sahip, her konuda bilgilidir ve güzel de konuşuyor. Bu yüzden hani sen seversin profesörlük taslayıp gelecek hakkında kuvvetli tahminde bulunanları diye kendisini davet etmek geçti aklımdan".

"Bizi de düşünürmüş, canım kankam. Ee, bu durumda biz de sana borçlanmış olduk, değil mi tatlım?" diye alaycı bir edayla söyledi Jale, resmen eğleniyordu.

Ayhan onun konuşmasındaki alaycı tonu hemen yakaladı, istifini bozmadan, "Ne bileyim, bana şu kuzenin Eda'yı ayarlarsan ödeşmiş oluruz," diye sırıttı.

(devam edecek)

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin