35- Küçükpark'ta Bir Kafe

179 31 8
                                    

Burası Küçükpark'tı. Küçükpark Türkiye'nin İzmir şehrinde, Bornova ilçesinde küçük bir semt ismiydi (hala da öyledir). Bornova metro durağının yakınındaydı. Burada genellikle öğrencilerin oturduğu kafelerin sayı çoktu. Çünkü metro durağının öteki tarafı da Ege Üniversitesi kampüsünün girişine giden yol idi. Metro durağının hemen karşısında da otobüs durakları vardı. İzmir'in kuzey, kuzeybatı ve kuzeydoğu semtlerine giden otobüsler bu duraklardan kalkıyorlardı. Öğrencilerin büyük çoğunluğu otobüs ve metro kullandığı için oradan Küçükpark'a geçer, sabah kahvaltı, öğlen yemeği yerlerdi. Özellikle sınav döneminde ellerinde fotokopi kağıtları, notlar, kitaplar olan üniversite öğrencileri ile dolardı kafeler. Her türlü millet mensubunu görmek mümkündü. Orta Asya ülkeleri, Kafkas ülkeleri, Yunanistan, Rusya, İran, Almanya, Arnavutluk, Mısır, Burkina Faso ve diğer ülkelerden gelen öğrenciler. Hepsinin de tek ortak dili Türkçe'ydi. Gerçi Orta Asya ve Kafkas milletleri kendi aralarında Rusça da konuşurlardı. Cıvıl cıvıl öğrenci kaynayan bu semtte aynı zamanda seyyar satıcılar da az değildi. Kitap, kontör, cep telefonu, telefon aksesuarları satanlar, simit, pilav, ayran dağıtanlar Küçükpark'ın sokaklarında cirit atıyorlardı. Zabıta memurlarının da sık sık uğradığı yerlerdi. Bazen zabıta ile seyyar satıcılar arasında uzun soluklu kovalamaca olayları olurdu.

Kafelerin birinde devamlı bir genç adam sabah kahvaltı yapıyordu. Her zaman da yediği aynıydı : bir poğaça, üçgen peynir, rafadan yumurta ve bir fincan yeşil çay. Dizüstü bilgisayarını masanın üstünde açarak, bir taraftan kahvaltı yapar, diğer taraftan da bilgisayarda bir şeyler yazardı. Onu o kafede çalışan garsonlar iyi tanırdı. Artık içeri girdiğinde hoşgeldin lafından sonra siparişin ne olduğunu sormuyorlardı. Zaten ezbere biliyorlardı. Kısa sürede genç adamın kahvaltı malzemelerini temin eder, kahvaltı bittikten sonra da bayağı iyi bahşiş alırlardı. Genç adam onları hiçbir zaman bahşişsiz bırakmazdı.

Yine o günlerden biriydi. Genç adam oturup kahvaltısını yapıyor, arada bilgisayarda bazı işlemler gerçekleştirmeye çalışıyordu. Kafasını kaldırıp gözleri ile garson çocuğu aradı.

"Koçum, baksana bir?"

Garson çocuk sesi duyunca hemen içerideki odadan dışarı fırladı.

"Buyur, ağabey."

"Sana zahmet, çayımı tazele lütfen."

"Baş üstüne, Samir ağabey."

Samir'in kültürlü ve ahlaklı biri olması orada çalışan herkesi memnun ediyordu. Semtin en çok tercih edilen kafesi olduğundan, burada her tipte müşteri olurdu. Sadece öğrenciler değil, inşaat ameleleri, seyyar satıcılar, iş adamları da uğrardı. Küfürlü konuşanlar, sert sesle sipariş verenler, hiç bahşiş vermeyenlerle dolup taşardı. Kumral genç adam ise farklıydı. Yediği kadar bahşiş de verir, aynı zamanda diğerlerinden farklı olarak oranın çalışanlarına kibar davranırdı.

Kapı açıldı. İçeriye bir kız, bir de erkek girdi. Her hallerinden öğrenci oldukları belliydi. Samir ilgilenmedi hiç. İkisi de gelip onun masasının karşısındaki sandalyede oturdular. Kumral adam yine aldırış etmedi, kafasını bile kaldırmadı. Ta ki tanıdık sesi duyuncaya kadar.

"Ooo, bak kimleri görüyoruz?"

Kafasını kaldırınca ise karşısında kıkırdayan Jale'yi gördü. Yanında uzun saçlı ve saçlarını at kuyruğu yapmış, top sakallı bir erkek de vardı. Kıvırcık saçlı kız hemen elini uzattı.

"Merhaba."

Samir onun elini sıkmadan kafasıyla selamı aldı.

"Selam. Hangi rüzgar attı sizi buraya?"

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin