26- Büyük Buluşma/2

133 33 10
                                    

Telefon susmak bilmiyordu, kıvırcık saçlı kız havluya bürünüp ıslak ayaklarından süzülen sular sayesinde halıda izler bırakarak hemen yan taraftaki odasına geçti. Şansından babası evde değildi, onu bu şekilde görse sitem ederdi, gerçi kızın durumu sitem edilmeyecek gibi de değildi. Annesi salonda televizyon izlemekle meşguldü, bir söyleşi programına katılan ünlü yazarın sesi evin her tarafından duyuluyordu.

"Anne, şunun sesini bir zahmet kısar mısın? Telefonla konuşacağım," diye seslendi Jale. Ama annesi duymamış olacak ki beklemesine rağmen ses kısılmadı.

"Allah'ım ya! Delireceğim bu evde," diye kendi kendine söylendi kız. "Sen de sus artık ya!" Sokakta bas bas bağıran tellallar gibi gürültüyle öten telefonun üstünü yastıkla kapattı. Birden aklına ne geldiyse yastığı bir tarafa fırlattı, ıslak eli ile cep telefonunu kapıp açtığı gibi kulağına götürdüğü bir oldu.

"Ne oldu Ayhan? Ne bu önemli olan vaka? Kız arkadaşın mı tersledi seni yoksa yine kar beyaz arabayı mı vurdun çöp tenekelerine? Ne bu inat arkadaş?"

"Hiç biri," diye cevap verdi karşı ses. Jale'nin huysuz ve sinirli bir anına denk geldiğini hemen anlamıştı. "Sakin ol kızım. Ne bu sinir? Selam yok mu? Yine kiminle tartıştın, yoksa Tamer mi hala rahatsız ediyor hala seni?"

"Kimse ile tartışmadım, kuzum." Jale'nin sesi kısmen yumuşamıştı. "Sadece saçlarım ıslak, vücudum hala sabunlu ve telefonun tuşları tamamen su içinde kaldı," diye durumu kısa şekilde açıkladı.

"Ha, anladım. Çok pardon ya, canım. Yine kitabına daldın sanmıştım, duşa girebileceğin aklıma gelmemişti. Neyse, sen bunu geç de, akşam bara geliyorsunuz, değil mi?"

"Emin değilim, tatlım. Söz veremiyorum, bir haftadır elimdeki romanı bitirmek için çabalıyorum. Bundan başka da benim için evden dışarı çıkmak sorun değil de, ama Elif'in babası biliyorsun tutucu ve sinirli biri. Ona izin çıkmazsa, tek başına oraya gelecek kadar hevesli olmayabilirim."

Doğru söylüyordu Jale, arkadaşı onunla birlikte semtin parkına gitmek için bile babasından izin koparmakta zorlanıyordu.

Ayhan gülümsedi, "Gelirseniz iyi olurdu. Bir arkadaşımı davet ettim, bize orada olduğumuz sürece eşlik edecek. Dans edecek olursak, takımı tamamlayalım diye düşünmüştüm".

Jale dalga geçti , "Ne o? Yoksa geçen seferki gibi arkadaşım diye sizin bacaksızı mı getireceksin? Milli Eğitim'in dağıttığı süt kutucuklarına benzemez bira kutuları, tatlım."

Havadaki alaycı tonu kelimeler kızın ağzından çıkar çıkmaz yakalayan Ayhan ,"Teessüf ederim. Bora tam on iki yaşında! Hem de ortaokula başladı bu sene , biliyorsun, delikanlı oldu, tam bir çapkın. Ağabeyi gibi."

Jale öyle bir kahkaha attı ki telefonu kulağına iyice yerleştiren Ayhan korktu. Kızın kahkahaları arasından kelimeleri anlamaya çalıştı, "Haha! Tam bir komedi makinesisin canım ya! Abisi gibiymiş! Abisini de biliriz. Ne çapkın ama! Son altı ayda bir golün bile yok. Futbolcu olsan bizim belediyenin takımına alırlardı kesin seni."

Ayhan konuşmanın sonunu iyi görmüyordu, kızın erkeklerle bu konularda ezici üstünlüğü vardı, bu yüzden durumu lehine çevirmek için son bir hamle yaptı.

"Jale'cim, akşam sizinle yirmi beşli yaşlarda bir arkadaşımı tanıştıracağım. Aslında pek arkadaş da sayılmayız, sadece tanıdık biri."

"Nasıl biri bu? Senin kadar çapkın mı? Direk telefon numaramı istemeye kalkmasın sonra? Yada peşimden eve kadar gizlice takip filan eder mi acaba?" diye eğlenmeye devam etti Jale.

Bu kez kahkahanın sahibi Ayhan'dı , "Yok daha neler! Nasıl biri olduğunu söylemeyeceğim, akşam gelirseniz nasıl biri olduğunu görürsün. Çocuğu zar zor ikna ettim, bana borçluydu bu yüzden reddedemedi. Bir daha geleceğini de sanmam. Şimdi müsaadenle benzin istasyonuna gidip depoyu dolduracağım, iki gündür içindeki boşlukta yankılanan çığlıkları duymamak için binmiyorum bile," ve telefonu kapattı.

Jale , "Pislik! Tabi ki binemezsin, benzinin yok bir kere! Akıl yok ki bu erkeklerde, bir de telefonu nasıl da yüzüme kapatıyor, vicdansız!" diyerek telefonun kapağını "şakk" diye kapatarak yatağın üstüne fırlattı.

Islandığından dolayı düzleşen saçları vücuduna yapışmıştı, hava sıcak olmasına rağmen kurulanmadığı için hafif üşüdüğünü de hissetti.

Banyoya doğru yürürken aklından bin türlü şey geçiyordu, beyninde amansızca birbirini kovalayan çılgın fikirler oluşuyor, sağlam kökten yoksun yapay duygular durmadan ruhuna saldırıyordu. Ayhan'ın sadece bunu haber vermek için araması kızı ciddi düşüncelere gark etmişti, sıradan bir olay gibi görünmüyordu. Çünkü onun bu erkek dostu bu zamana kadar uzun uzun arayıp da "bak seninle birini tanıştıracağım, ama mutlaka gelmen gerekir" dememiş, böyle konularda onun hayatına hiçbir zaman müdahale etmeyi denememişti. Şimdi nasıl olmuşsa, arkadaşından bile saymadığı birini onunla tanıştırmak istiyordu. Bu durumdan nefret etti, tanımadığı adını bile bilmediği bu gizemli yabancı insan akşama kadar aklını meşgul edecekti.

Jale duştan sonra ne zaman kurulandığını , şortunu ve bluzunu giyip elinde kitap salona gittiğini hatırlamıyordu. Zihni, saatli bombayı çözmek için odaklanan bomba uzmanları gibi, Ayhan tarafından beynine yerleştirilen bu gizemi çözmekle meşguldü. Böyle bir anda , bir isim bile birçok şeyi tanımlamaya yeterliydi, evet, bir isim bile tasavvur yaratmak için işe yarardı.

İç dünyasına öyle kapılmıştı ki, annesinin dakikalarca ona seslendiğini duyamadı, kafasına sert bir cisim isabet edip de oluşturduğu acı hissi onu ancak kendine getirebildi. Kucağına düşen cisme baktığında bunun plastik küçük oyuncak civciv olduğunu fark etti.

Oflayarak televizyonun karşısında ondan birkaç adım mesafede yumuşak deri koltukta oturan annesine döndü.

"Anne ya! Korkuttun beni! Hem acıttı da!.."

Annesi onun sözünü kesti.

"Korku ve acıma iyidir. Arada sırada farklı duygular yaşamanın faydaları var. Sen iyi misin, kızım?! Çünkü yaklaşık yarım saattir sesleniyorum ama ruhun uçmuş gitmiş, hiçbir şey duymuyorsun," diye yakındı.

Jale annesinin tedirgin olduğunu hissetti, devam eden konuşması bu hissi kanıtlar nitelikteydi zaten, "Seni doktora götürüp baktırmak lazım, son zamanlardaki bu davranışların babanla beni çok korkutmaya başladı."

Jale gülümsedi, en aksi durumlarda bile tebessümün sorunun çözümünde büyük etkisi olduğunu biliyordu. Anne, bırak beni kendi halime! Kalktı, okumaya çalışıp da bir türlü otuz sayfasını geçemediği romanı kapatıp annesinin yanına oturdu. Başını kadının omzuna koyup kolları ile onu kucaklayarak,

"Annelerin en güzeli., korkma canım annem, kızına bir şey olmaz. Bu aralar şiir ve yazılara yoğunlaştım, konsantre olduğum için dış dünya ile bazen irtibatım kesiliyor. Ee, bak bütün şair ve yazarlara da hep aynı şey olmuyor mu? Bırak da kızın biraz sanat hayalleri ile avunsun," dedi.

Annesinin telaşı büyük ölçüde gitmiş, reklam molası bittiği için dikkatini tekrar televizyona vermişti. Ekranda konuşanların mimiklerini bile kaçırmamak için kızına bakmadı bile, "peki" dercesine elini havaya kaldırıp,

"Marketten birkaç malzeme alınacak. Gidip mutfaktaki masanın üstünden listeyi al, sabah yazmıştım. Para da buzdolabının üstündeki plastik tabağın içinde duruyor," dedi.

"Tamam," dedi Jale ve kalkıp mutfağa yürüdü.

(devam edecek)

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin