8- Güzel ve Öfkeli

250 44 23
                                    

Kapıdan çıkmak isterken aniden önüne bir adam çıktı. Kafa kafaya çok fena çarpıştılar. Elindeki defter, kitaplar ve çanta yere düştü. Kendisi de düşe yazdı. Kafası adamın kafasına öyle çarpmıştı ki, biran nerede olduğunu unuttu. Adam kızı sarstığına göre hem şoktaydı, hem de utanmıştı. Kıvırcık saçlı kız öfkeyle adamın yüzüne baktı.

"Amca! Dikkat etsene! Kafamı patlattın be!"

Adam hala şaşkındı. Kırık kırık sesle özür diledi.

"Kusura bakmayın, acelem vardı. Birden önüme çıktınız. Kendimi frenleyemedim."

Kız daha da öfkelendi.

"Ha demek ki, suçlu benim?! Önüne çıktım?! Öyle mi?! Tutmaz tabii frenlerin! Yaş olmuş yüz elli! Fren mi kalır insanda bu kadim yaşta?!"

Adam eğilerek yere düşen eşyaları almaya çalıştı. Kız ona engel oldu.

"Gerek yok nazik olmana! Bunu genç hanıma çarpıp kafasını patlatmadan önce düşünmen gerekirdi! Çekil! Git yoluna! Kendim toplarım!"

Adam kıvırcık ve ince kızın öfkesi karşısında tekrar ayağa kalkıp oradan hemen uzaklaştı. Kız eşyalarını alırken hala öfke nöbetinden kurtulamamıştı.

"Hayvana bak be! Gelip tren gibi çarpmış, bir de aniden önüme çıktın, frenlerim tutmadı diyor! Git yağ koydur frenlerine o zaman! Bu ülkede de hanımlara saygı bitmiş, arkadaş ya!"

"Jale?!"

Kıvırcık saçlı kız sesin geldiği yöne döndü. Kafasında spor şapka, üzerinde beyaz kot pantolon ve mavi tişört, omzunda evrak çantası, bir yetmiş boylarında düz saçlı bir kız duruyordu karşısında. Kıvırcık saçlı kız eşyaları elinde ayağa kalkarak onun önüne dikildi.

"Aa Elif! Naber tatlı şey?"

Kucaklaştılar. Elif şaşkınlıkla ona baktı.

"İyi misin? Öfke kusuyorsun gibime geldi?"

Jale boş ver dercesine yüz hareketi yaptı.

"Sorma ya, canım. Boş ver."

"Noldu?"

"İçeriden çıkıyordum. Otobüse yetişeyim diye. Kapıyı dönünce bir öküze çarptım."

Elif şaşkınlığını saklayamadı.

"Harbi öküz mü?"

"Evet ya, harbi öküzdü! Hani bildiğin öküz! Çarptı bana boynuzlarıyla!"

"Üniversitede öküzün ne işi var kızım?"

Jale arkadaşına bön bön baktı.

"Ciddi misin kızım sen? Kafa mı buluyorsun benle? Ne öküzü? Adamın biri işte! Allah'ım ya! Nerede dengesizi var beni bulur!" Saatine baktı. "Otobüsü de kaçırdım! Tüh!"

Elif gülümsedi.

"Bir şey olmaz, canını sıkma. Ayhan bizim fakülteye uğramış, dekanla bir işi varmış. Şimdilerde çıkar, onunla gideriz."

Jale umursamaz ve istemez bir jest yaptı.

"Boşver o sersemi be. Şimdi yine arabanın yakıtı yok diye ağlar, parasını bizden ister."

Elif onun koluna girdi.

"Yoo, istemez, istemez." Boşta olan eliyle uzaktan gelen adamı gösterdi. "Bak, beyefendi geliyor bile. İti an, çomağı hazır et."

Yaklaşık bir seksen boylarında, atletik vücutlu ve hafif esmer bir adamdı Ayhan dedikleri. Yanında gözlüklü ve kırklı yaşlarda biri de vardı. Onlara vardıklarında Ayhan kızları selamladı.

"Merhaba kızlar. Nasılsınız?" Jale'ye baktığında şaşırdı. "Kızım ne oldu senin alnına?"

"Ne olmuş alnıma?"

"Kıpkırmızı olmuş ve şişmiş."

Elif lafa karıştı.

"Adamın biri çarpmış köşeyi dönerken."

Ayhan elini Jale'nin alnına koydu.

"Kötü görünüyor. Buz tedavisi yapmak lazım. Hemen kafeden alır getiririm. Siz arabaya gidin." Anahtarı Elif'e vererek acele şekilde fakültenin kafesine gitti. Yanındaki gözlüklü arkadaşı ile birlikte.

Kıvırcık saçlı kızın alnına buz tedavisi yaptıktan sonra Ayhan kızların ikisini de evlerine bıraktı. Zaten ikisi de aynı apartmanda, komşu bloklarda oturuyorlardı. Elif, arkadaşını yalnız bırakmayarak eve kadar geldi. Biraz oturup sohbet ettikten sonra Jale yorgun olduğunu söyledi. Elif onu yatağa yatırdı, üstünü kapattı ve öperek ayrıldı. Kıvırcık saçlı kız odasında tek kaldı. Gözlerini tavana dikerek düşüncelere daldı. Bugün neden bu kadar gergindi? Tamam, adamın biriyle fena çarpışmışlardı, hala kafası zonkluyordu. Ama bu değildi asıl sebep. İçinde tuhaf, rahatsız edici bir his vardı. Ne kadar düşünse de sebebini bulamıyordu.

Üniversitenin diş hekimliği fakültesinde İngilizce hazırlık sınıfındaydı. On dokuz yaşın içindeydi. İnce vücudu, sıfır bedeniyle, güzel kıvırcık saçları, çocuksu yüzü, bitmez tükenmez enerjisi ve araştırmacı becerisiyle etrafındaki herkesin beğenisini kazanmıştı. Çok okur ve çeşitli konularda bilgisini artırmaya çalışırdı. Fark ettiği bir şey vardı : çok bildikçe, çok öğrendikçe mutsuzluğu da doğru orantıda yükseliyordu.

Belki de zaman geçtikçe etrafında kenetlenen arkadaşlarından kaynaklanıyordu bu mutsuzluğu? Düşündü. Elif, kendisinden iki yaş büyük ve aynı üniversitenin edebiyat fakültesinde öğretim görüyordu. Güzel, ince belli, hileden uzak, duygusal ve bir o kadar da kendisini seven bir arkadaştı. Bir kız gibi ince vücutlu Hasan diye erkek kardeşi de vardı. Jale o ufaklığı düşününce gülümsedi. Dokuz yaşı olmasına rağmen karşısına çıkıp "seni seviyorum abla, benimle evlenir misin?" diye evlilik teklifi etmişti. Elif'le ikisi gülmekten karın ağrısına yakalanmışlardı. Çocuk da küsmüş ve onların yanından ayrılıp gitmişti. Daha sonra çocuğun gönlünü alarak bir büyük gibi bir insanın ablasını sadece sevdiğini, ama evlenemeyeceğini anlatmışlardı. Anlamıştı galiba. Elif'in annesi ev hanımıydı. Babası dükkan işletiyordu. Durumları pek fena sayılmazdı aslında.

Ayhan'ı düşündü sonra. Ayhan tam yirmi altı yaşındaydı. Zeki biriydi. Bazen gözlük kullanırdı, işte o zaman kıvırcık kız ona "amatör profesör" diye takılırdı. Esmer adam kızın dediklerine hiçbir zaman kızmaz, darılmazdı. Ayhan yine aynı üniversitenin Psikolojik Danışmanlık bölümünde okuyordu. Lisansı bitirmiş, yüksek lisans derecesinden yüksek notlarla mezun olmuş, şimdi de doktora çalışmasının ilk senesindeydi. Ciddi şekilde birkaç ay sonra savunacağı makale üzerinde çalışıyordu. Anne ve babasının ne iş yaptığını söylememişti hiç. Jale ve Elif ısrarla sorduklarında ise kaçamak cevaplar vererek konuyu değiştiriyordu her seferinde. Ne iş yaptıklarını bilmese de durumları gayet iyi olmalıydı. Ayhan son model Passat kullanıyordu. Ne zaman da pahalı bir kafeye otursalar, hesabı hep o ödüyordu. Bazen tuhaf arkadaşları ile çıkageliyordu. Kah Fransız, kah Japon, kah da Orta Asyalı Rusça konuşan birileri ile dolaşıyordu. Sorduğunda ise lisanstan, yüksek lisanstan, farklı kurslardan tanıştıklarını ve arkadaş olduklarını söylerdi.

Düşüncelerin derinliğine kendini o kadar kaptırmıştı ki, haberi bile olmadan uykuya daldı. Uzun, güzel kıvırcık saçları yüzüne saçılmış bir şekilde uyuyordu. Annesinin kapısını çalmasını ve sonra içeri girerek düşen yorganı üstüne örtmesini de hissetmemişti. İçinde devamlı onu rahatsız eden hislerle mücadele ederek rüyanın derinliklerine çoktan inmişti bile. Ruhunun sakinleştiği tek yer olan rüyasına. 

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin