14- Acımasız Dövüş (+12)

207 40 5
                                    

İndi arabadan. İner inmez şoför gaza bastı ve hızlıca oradan uzaklaştı. Kumral adam hemen cep telefonuna sarıldı.

"Murat, yönlendir beni. Şuan mahallenin girişindeyim."

"Evet abi, görebiliyorum ekrandan. Durağı geçtikten hemen sonra sağa, mahalleye gir. İlerle ve kırmızı dört katlı binayı gördüğünde sola bak. Orada binaların arasında dar bir tünel var, dikkatle bakmazsan zor seçilir. O tünele dal ve seni götürdüğü yere git. Karşına çıkan herhangi birine uyuşturucu istediğini söyle. Seni direk oranın belalı tiplerinin huzuruna götürecekler."

"Kolaymış. Tamam, seni sonra ararım. Teşekkürler," diyerek telefonu kapattı genç adam.

Telefondaki çocuğun anlattığı gibi tüneli buldu. Tünele girip ilerlemeye başladı. Karşısına esmer, orta boylu, yürümekte zorluk çeken, dişleri sararmış uzun sakallı biri çıktı. Seslendi.

"Amca, sen buralarda mı oturuyorsun?"

Sakallı adam gözlerini süzerek ona baktı. Esrar kokusu hemen kendini belli ediyordu. Elini beline atarak uzun bir bıçak çıkardı. Seke seke genç adamın üstüne yürüdü.

"Seni doğrarım, ikiye bölerim, piç! Sen kimsin de burada bana soru soruyorsun?"

"Bana uyuşturucu lazım, şu senin içtiğinden. Birkaç arkadaş için götüreceğim. Çokça lazım. Satıyor musun?"

Esmer adam durdu. Bıçağı elinde sallayarak onu tehdit etmeye devam etti.

"Polis misin, lan sen? Seni fena şekilde deşerim, biliyorsun değil mi?!"

"Hayır, polis filan değilim. Kafa çekmek isteyen biriyim, hiçbir yerde bulamadım, buraya gelmemi tavsiye etti arkadaşlar."

"Kim o arkadaşların senin?!"

"Ne yapacaksın kim olduklarını? Eşrefpaşa'dan Ahmet ağabey."

Eşrefpaşa ismini duyunca adam elindeki bıçağı tekrar beline soktu. Eli ile ona işaret etti.

"Gel götüreyim seni, bizim reisle konuş."

Bu kadar kolay ikna edebildiğine şaşırmıştı genç adam. Esmer sakallı adamın peşinden yürüdü. Tüneli geçip, eski yarım bir binanın büyük kapısından içeriye girdiler. Bodrum katı gibiydi. Yürüyüp arka kapıdan çıktılar. Burası genişçe bir araziydi. Yaklaşık on beş on altı civarında adam vardı etrafa dağılmış. Yarım metrelik yuvarlak taşların üstünde oturup elindeki sigara benzeri şeyleri içenler, hançer kadar büyük bıçakları ile ağaçta antrenman yapanlar, bağırarak konuşanlar, içtikleri otun etkisinden deli gibi gülenler ve diğer hiç tahmin etmediği durumda olanlar vardı.

Bunlar içeriye girdiğinde bazıları dönüp baktı. Esmer adam hiç kimseye aldırış etmeden adımladı. Döndü ona baktı.

"İşte, burası," diyerek kendinden birkaç adım uzakta olan küçük bir kalabalığa seslendi. "Bu genç çocuk bizden ot almaya gelmiş, ben de buraya getirdim."

Grupta homurdanmalar yükselmeye başladı.

"Neden getirdin ki? Belki polistir!"

"Sana kaç kez söylendi yabancı birini getirme diye?!

"Hey, çocuk! Bela mı arıyorsun?"

"Defol, git buradan, orospu çocuğu!"

Genç adam ellerini cebine soktu. Ona olur olmaz küfreden serserilere baktı. Yüzünde zerre kadar tepki veren bir ifade yoktu.

"Peki, tamam. Gideceğim. Ama önce birkaç soru sormak istiyorum."

Karşılarında duran ve onlara meydan okuyan bu kumral saçlı adamın hareketlerinden pek hoşlanmamışlardı. Elleri cebinde, dudaklarının arasındaki kürdanla sanki onlara meydan okuyor gibiydi. On beş kişilik grubun en uzun boylusu sağ elini laubalice havaya kaldırdı. En az iki metre boya sahipti.

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin