33- Güney Azerbaycan'da

163 31 1
                                    

Tebriz yaklaşık bir buçuk milyon nüfuza sahip tarihi bir şehirdi. İran İslam Cumhuriyetinin kuzeybatısında, Güney Azerbaycan'ın kuzeyinde yer alan bu şehrin nüfusunun çoğunu Azerbaycan Türkleri oluşturuyordu. Son senelerde tıbbi ıslahatlar sonucunda ilerleme kaydetmiş İran şehirlerinden biriydi. Birçok ülkeden tedavi ve muayene için bu şehre akın oluyordu. Özellikle Azerbaycan Cumhuriyeti'nden, kuzey taraftan hastalar Tebriz'e gelerek hem ucuz, hem de kaliteli sağlık hizmetlerinden faydalanıyorlardı. Bundan başka ilaçlar da katıksız ve ucuz temin edilebiliyordu. Doktorların ve sağlık işçilerinin çoğu genç uzmanlardı.

Tebriz'in en büyük ve güzel camilerinden biri de Göy Mescit'tir. Cuma namazı için buraya bir hayli insan toplanırdı. Aynen bayram namazlarında Türkiye'deki camilerdeki kalabalık gibi. Camiye sığmayan insanlar etraftaki yolları bile kapatarak, yere kilim serip namaz kılıyorlardı. Hatta kilim bulamayanlar kartondan, yada üstlerindeki ceketlerden de istifade ediyorlardı.

Bugün de bir cuma günüydü. Müslümanların kutsal günü olan cuma gününde Göy Mescit yine dolup taşıyordu. İçeride hemen kapının kenarında namaz kılan müminlerin arasında uzun boylu, genç bir adam da kafasında takke, elinde tespihle namazdan sonraki tesbihata (namazdan sonraki dualar) kalmıştı. Yeşil gözleri, kumral saçları ve biçimli yüzü ile dikkatleri kendi üzerine çekiyordu. Namaza gelirken yolda çarşaflı, kapalı kadınlar ondan gözlerini çekememişlerdi. Ama kumral saçlı adam bu ülkede dikkatli davranmak zorunda olduğunu bildiği için aldırmadan hızla yoluna devam etmişti. Şimdi ise yüzlerce insanla birlikte müslümanlık görevini yerine getiriyordu.

Tesbihat bittikten sonra caminin imamı uzun bir dua okudu. Herkes arkasından salavat getirip Fatiha okudu. Genç adam da onlarla birlikte hareket etti. Ellerini yüzüne sürdükten sonra yaşlı, beyaz sakallı, takkeli bir adam ona yaklaşarak yarım yamalak Türkçe sordu.

"Selamünaleyküm. Allah kabul buyursun, evladım."

Genç adam gülümseyerek ona Farsça cevap vermişti.

"Aleykümselam. Bilmukabele."

Yaşlı adam şaşırmıştı.

"Sen İranlı mısın yoksa?"

"Yok, amca değilim. Bakü'lüyüm, Türkiye'den geldim. Uzun zamandır burayı görmek istiyordum, bugüne nasipmiş."

"Peki o zaman Farsça'yı nereden biliyorsun?"

Kumral saçlı adamın gülümseyişi devam etmişti.

"Kendi çabalarımla öğrendim. Zengin bir dil, edebiyat ve şiir dili olarak bilinir. Ben de şiir okumayı severim. Ömer Hayyam'ın, Firdevsi'nin, Sadi'nin, Şems-i Tebrizi'nin vurgunuyum."

Yaşlı amca da edebiyat öğretmeni olduğunu söyleyince muhabbet daha da tırmandı ve bir hayli sohbet etti. Bilgili ve akıllı bir insana denk geldiğini düşünen genç adam amcaya yakın tarihle ilgilendiğini de söyledi.

"Özellikle Irak-İran savaşının sonları ve sonraki yılları araştırıyorum. Müslümanlar için büyük kayıp sayılan bu savaşın etkileri hakkında öğrenmek istiyorum."

Yaşlı amca ona birkaç kütüphane adını söylemiş, yerlerini tarif etmişti. Kumral adam ayılırken amca sordu.

"Peki, evladım, senin adın ne?"

"Benim adım önemli değil amca. Uzun zamandır bir insan olarak anılmak istedim hep. Sen beni Tanrı Misafiri gibi hatırla."

Göy Mescit'ten ayrıldıktan sonra dükkanların birinden kendisine şapka aldı. Saçlarını saklaması gerekiyordu. Eczaneye girerek siyah renkte lens de istedi. Yeşil gözleri de dikkatleri üzerine çekmeye yetiyordu. Taksiye atlayarak üç bin tümen karşılığında otele vardı. Yaklaşık iki dolar karşılığıydı bu. Ne kadar da ucuzmuş! Otel fiyatları ise pek ucuz değildi. Tebriz'in en iyi otellerinden birinde gecelemek için parayı ödeyip odasına çıktı. Gecesi için yetmiş iki dolardan bir hafta kalacaktı. Yatağa geçmeden cep bilgisayarını açtı. Programı çalıştırdı.

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin