19- Ayhan'la Tanışma

157 38 5
                                    

Hemen duş aldı. Bunu her seferinde yapıyordu. Rahatlıyordu. Üzerini giyinip spor çantasını sırtına geçirerek evden çıktı. Arabasına binerek Evka3'e doğru yola koyuldu. Arabasını yeni yapılmış spor salonunun yanında park etti. Kapıya vardığında kilitli olduğunu gördü. Kapının üzerinde 'Tadilat nedeniyle üç gün kapalıyız' yazıyordu. Tüh, kötü oldu. Geri dönmek isterken salonun yakınındaki halı sahayı fark etti. Futbola olan ilgisi onu halı sahaya doğru götürdü.

Sahada kıran kırana mücadele vardı. Hızlı ve sert bir oyun sergileniyordu. Kenarda taraftarlar için yapılmış bankların birinde oturup izlemeye başladı. Beyaz formalı takım siyah takıma karşı devamlı atak yapıyor, sağlı sollu saldırıyordu. Beyaz takımın kaptanı hafif esmer tenli, siyah saçlı genç adam arkadaşlarına devamlı bağırıyor, onları organize etmeye çalışıyordu. Karşı takıma nihayet gol atabildiler. Kornerden gelen topu takımın hafif uzun boylu, ince yapılı oyuncusu kafayla ağlara yolladı ama aynı zamanda da kendisine sert faul yapıldı. Yere düşen adamın bağırtısına oyun durdu. Baldırına rakibin ayakkabılarının sert, çıkıntılı tabanı denk gelmişti. Onu kenara çektiler. İçeride itirazlar yükseliyordu.

"Bir şeyi yok, sadece hafif bir darbe! Artistlik yapıyor! Hadi devam edelim!"

"Oğlum, en iyi oyuncumu sakatladınız! Beş kişiyle nasıl oynayalım?"

"Bizim sorunumuz değil! O zaman yenilgiyi kabul edin!"

"Hayır ya! Oynayacağız!"

"O zaman ya böyle devam edin, yada dışarıdan birini alın! Zamanımızı çalmayın!"

Takım kaptanı gibi davranan siyah saçlı adam sahanın kenarına bakıp kumral adamı gördü. Yaklaştı.

"Birader, oynamak ister misin?"

"İzlemek daha keyifli."

Adam yorulmuştu ve terlemişti. Hızlı soluk alıp veriyordu. Saçlarını düzelterek teklifini yineledi.

"Bir adam eksiğiz şuanda. Oynamak istersen para da almayız. Oynamak daha zevkli. Var mısın?"

Kumral adam gülümsedi.

"Tamam, oynarım."

"Hangi mevkide oynuyorsun?"

"Orta ve ileri uçta daha iyiyim."

"Tamam, gel hemen. Bu arada ismim Ayhan. Seninki ismin ne?"

"Samir."

Samir üzerini soyunma odasında hızlıca değiştirerek oyuna katıldı. Tam bir profesyonel oyuncu gibi davranıyor, isabetli uzun ve kısa paslar veriyordu. Orta sahadan sert bir şut çekti. Direğe çarpan top kaleye yuvarlandı. Kaleci bu hızın karşısında hiçbir şey yapamamıştı. İki farlı üstünlük yakalamışlardı. Oyun santradan tekrar başladı. Topu hemen kapan Samir'in ara pasında Ayhan üçüncü golü attı. Maç sonunda altı iki maçı galip bitirmişlerdi. Gollerin yarısını kumral adam atmıştı.

Duş aldıktan sonra sahanın kenarında oturdu. Telefonuna baktı, yeni bir mesaj yoktu. Bu sırada siyah saçlı takım kaptanı ona yaklaşıp yanına oturdu. Elini uzattı.

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Bizi kırmayıp oyuna geldiğin için. Ve ayrıca attığın ve attırdığın goller için. Biz bunları bu sene hiç yenemedik. Ama senin sayende siftah yaptık. Hem de ne biçim skorla," diyerek güldü Ayhan.

"Aslında amacım oynamak değildi. Sadece izlemeye gelmiştim."

"Tesadüf işte. Arkadaşlar da seni çok beğenmiş. Gelecek sefer de davet edelim diyorlar."

"Söz veremem," diye gülümsedi Samir. "İşlerim çok oluyor, hem de okul filan var."

"Nerede okuyorsun, Samir?"

"Ege Üniversitesi Endüstri Mühendisliği. Yüksek lisans tez aşaması. Ama ikinci dönem daha okula uğrayamadım."

"Ben de okuyorum, Psikolojik Danışmanlık bölümü. Ama bende doktora çalışmasıdır. Demek ki, aynı üniversitede okuyoruz," diyerek kumral adama baktı. "Nerelisin?"

"Doğu'dan."

"Erzurum?"

"Daha da doğu."

"Iğdır?"

"Sağa çek biraz da."

"Ondan daha sağ taraf ya Nahçivan'dır, ya Ermenistan."

Samir tekrar gülümsedi.

"Azerbaycan uyrukluyum ben."

"Bir millet, iki devlet?"

"Aynen öyle, Türküz biz de."

Kumral adam ayağa kalktı.

"Ben artık gideyim."

Ayhan da onunla birlikte ayağa kalktı.

"Misafirim ol. Seninle tanışmak isterdim. İyi birine benziyorsun ve güzel top oynuyorsun. Bir numaralı hayranını kırmazsın herhalde," dedi.

"Aslında olur. Ama sadece kahve yeterli."

"Benim evim Bornova Merkez'de. Otobüsle en fazla on beş dakika."

"Otobüse gerek yok," diyerek eli ile aralıktaki spor salonunu gösterdi Samir. "Arabayı şuraya park ettim."

Samir, yeni psikolog arkadaşı ile bir hayli muhabbet etti. Türk kahvesinden içerek derin konulara daldılar. Kumral adam yeni arkadaşının samimi görüntüsüne rağmen ağzından çıkardığı her kelimeyi dikkatlice seçiyor, kendi geçmişi hakkında pek bir şey konuşmamaya çalışıyordu. Kumral adam, yeni arkadaşının evini sevmişti. Geniş, lüks ve rahat bir daireydi. Ama bir şeylerden rahatsız olmuş gibiydi. Buna anlam veremiyordu. Aniden gözü bir kaleme takıldı. Eline alıp çevirerek bakmaya başladı.

"Beğendin mi?" diye sordu Ayhan.

"Hem de çok," diyerek şaşkınlığını gizlemeye çalıştı Samir. "Güzel bir parça harbiden."

"Al, senin olsun. Hediye olarak kabul et. Üniversiteyi kazandığımda babam hediye etmişti."

"Yoo, senin için değeri büyük olan bir şeyi alamam ben. Hem bir sorum olacak."

"Evet, sor."

"Ben kalem seven biriyim aslında. Devamlı yanımda bulundururum hatta."

"Devamlı yazıyorsun o zaman?"

"Sayılır," diye gülümsedi Samir. "Bildiğim kadarıyla son yıllarda böyle şatafatlı kalemler satılıkta hiç olmadı. Daha öncesini bilmiyorum..."

Ayhan kabaca onun lafını kesti.

"Evet, yoktu. Öncesinde de hiçbir yerden satın alamazdın. Babam ofisten getirmişti. Babam da, annem de ofiste böyle kalemler kullanırlar. Bunların mürekkebi diğerlerine göre beş altı kat daha dayanıklı, daha geç bitiyor. Ve bunlarla yazmak oldukça rahattır."

"Evet, doğru. Hemen elime yattı," diye yumuşak bir yüz ifadesi ile ona baktı kumral adam. "Ama yine de bunu alamam. Kusura bakma, rahatsız olurum sonra. İleride ikinci bir kalemin olursa, ha, o zaman kendim zorla alırım."

Gülüştüler. Espri yerine oturmuştu. Samir saatini kontrol ederek artık saatin geç olduğunu, gitmesi gerektiğini söyledi. Olası futbol maç rövanşı için cep telefon numarasını Ayhan'a bırakarak onlardan ayrıldı.

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin