12- İzmir'de Operasyon

231 40 4
                                    

Samir, eksiksiz bir sabah kahvaltısının yirmi dört saatlik bir çalışma gününe gerekli yakıtı sağladığına inanırdı. Kendisine güzel bir kahvaltı hazırlamıştı. Yemek pişirmeyi ve sofra kurmayı severdi. Acele ettiğinde dışarıda yemek yese de, zaman buldukça evde çeşit çeşit yemekler yapar, farklı tatlar denerdi. Bunu ona dayısı öğretmişti. Dayısına nereden öğrendiğini sorunca, gülerek "sadece bundan zevk aldığını, dikkatini toplamaya yardımcı olduğunu" söylemişti. Aslında haklıydı da. Yemek yapmak insanın dikkatini toplamaya yardımcı olur, konsantrasyon eksikliğini giderirdi.

Bugün de sabah erkenden acele bir işi olmadığı için kendine ziyafet çekmeyi koymuştu kafasına. Kahvaltıda en sevdiği yemek ise yumurtalı patatesti. Patatesleri ince ince, dört köşeli sütun şeklinde kesiyor, tavada bol yağın içinde iyice kızartıyordu. Tuzunu da arada pişmeden ekliyordu. Daha sonra çırptığı yumurtaları kızarmış patateslerin üzerine serpiyordu. Ateşini kısarak başında bekliyor, tavayı sağa sola sallayarak yumurtanın patateslerin arasındaki boşlukları tamamen doldurmasını sağlıyordu. Bunun yanında ketçap ve mayonezi de eksik etmiyordu. Hemen aşağıya inip simit de almıştı iki tane. Sofrada zeytin, köy peyniri, tereyağı, ufak ufak kesilmiş salatalık ve domates salatası, pekmez de vardı. Çayı da bardağa koyduktan sonra sofraya oturdu. Dün akşam pek bir şey yememişti, geç saatlerde acıktığını hissetse de yemek istememişti. Özellikle saat sekizi geçtikten sonra yenen yemeğin midede pek sindirelemediğini, bağırsaklarda soruna yol açtığını biliyordu. Çünkü vücut akşam saatlerinde artık hızlı bir şekilde uyuma moduna geçiyordu, bu yüzden sindirim sistemi yavaşlamış oluyordu. Samir vücuduna neyin iyi gelip, neyin iyi gelmediğini iyi biliyordu. Kendi sağlığını ve psikolojik yapısını korumanın bu hayatta çok önemli olduğuna inanmıştı. Diğer şeyler ikinci plandaydı hep.

Kızılcıktan demlediği çayını içerken yanına koyduğu dizüstü bilgisayarını çalıştırdı. İlk önce haberleri okuduktan sonra, gizli e-postasına baktı. Bugün önemli bir mesaj beklemiyordu. Ama galiba bir mesaj vardı. İmlecini üzerine getirip tıkladı.

"Merhaba. Seni rahatsız etmek istememiştim ama beni dinlemek zorundasın. Bunu okuduğun anda bana hemen geri dönüş yap ki açıklamaya yapabileyim. Sen okumadan bilgilerin sanalda kalmasını tehlikeli buluyorum."

Hemen yanıtladı.

"Merhaba. Bilmem gereken bir şey mi var?"

Yarım dakika kadar bekledi.

"Evet, var. Olmasa seni meşgul etmem, bilirsin. Sanırım bir ipucu daha buldum."

Samir acele etmedi. Çayından yudumladı. Ağzına bir zeytin atıp tekrar sanal aleme dönüş yaptı.

"Bekliyorum. Merak ettim."

Bu kez cevabın gelmesi iki dakikadan da uzun çekti.

"Geçen hafta senin şehirde bir katliam oldu. Ama mahkemenin haberi olmadı, polis departmanında eritildi. Savcıya bildirilmediği için bir tek bilgi bile sızmadı. Büyük ihtimalle ajanların da haberi var. Bir evsiz öldürüldü. Bir çete tarafından, Kuruçay mahallesinin serserileri tarafından. Şüpheli durum var, o çete reisi ile konuşman gerekir."

Pek umursamadı.

"Ne var ki bunda? Bir tinerci, serseri grubunun elebaşısı evsiz birinin canına kıymış Polisin işidir bu, sen farklı kaynaklardan bilgi verirsin adliyeye. O zaman mecbur olup ortaya çıkarırlar meseleyi."

'Gönder' tuşuna bastıktan sonra lavaboya gitti. Yüzünü yıkayıp geri döndü mutfağa. Yanıt gelmişti.

"Evsiz dediğimiz şahıs gerçek hayatta evsiz değil. MI6'nın bir ajanıdır. Çok iyi saklandığını düşünüyordu ama deşifre oldu. Bu haber kendisine iletildi mi iletilmedi mi bilmiyorum. Deşifre olduğunu bilse hemen saklanması gerekirdi. Demek ki haberi alamamış olacak ki oradan ayrılmamış."

"Başka bir ihtimal de var. Belki de başka bir MI6 ajanı daha var yakınlarda. Deşifre olduğu hakkında haberi alır almaz talimatlar doğrultusunda çete reisini parayla kiralamış ve diğer ajanı ortalıktan temizlemiştir."

"Bu ihtimal da olabilir. Doğru. Sana bazı bilgiler vereceğim. Bunları sakın unutma. Öldürülen adamın oradaki ismi Kemal. Kütük olarak İzmir'in bir köyünden, anne babası yok, bir yaşlı dayısı var ismi de Mahsun. O çete reisinin de anne babası o köyden taşınmışlar İzmir'e. Çete lideri ve ailesi yunan asıllıdır, gerçek ismi Grigori'dir. İzmir'de Hakan diyorlar. Hani bilesin diye söylüyorum, etrafındaki serseriler ona Taşyumruk diyor. Onu yakalayabilirsen o zaman gerçeği öğrenme fırsatın olur. Belki de olmaz. Ama yine de dikkatli ol, ona sadık olan pek çok iri yarı akılsız adamı var."

Samir son kez tıklayarak 'gönder' tuşuna bastı.

"Merak etme. Kendime dikkat ederim, Scherkznik amcaya da selamlarımı ilet," diyerek yazısını tamamladı kumral adam.

Kumral adam sofrayı kaldırdıktan sonra duş aldı ve özel elbise dolabını açtı. Bir telefon ve bilgisayar gibi kullanılabilen özel gözlüklerini taktı. İnce ve hafif kurşungeçirmez yeleğini giydi. Özel yapım bıçaklarını da iyice yerleştirdikten sonra sevimli mini otomatik silahının olduğu sırt çantasını da dolaptan çıkardı.

Belki bir umut, belki önemli bir ipucu bulabilirdi. İngiliz ajanlarının neden bu ülkede olduğu onun için o kadar da önemli değildi. Bu, Türkiye istihbaratının kendi sorunuydu, belki de özel gizli anlaşmalar çerçevesinde dönüyordu bu işler. Karışmamıştı bu işlere hiçbir zaman. Çeşitli ajanlarla çalışmıştı farklı ülkelerden ama henüz bir Türk ajanla çalışmaya yanaşmıyordu. En son Fransa'da yaşadığı olaydan sonra bunu göze alamıyordu. Fransız ajanların az kalsın başına dert olacaktı. Son anda onları ölümden kurtarmıştı ama bir daha da bir araya gelmemişlerdi. Sadece onların komutanı bayan şef ajanla bazen irtibata geçiyordu. Bayan ajanın Samir'in engin bilgilerine ve yeteneklerine her zaman ihtiyacı olmuştu. Garip olan buydu ki, bayan şef ajan Samir'i hiç görmemişti, fiziksel olarak bilmiyordu kendisini. Telefon ve internetle iletişim kuruyorlardı. Onun ekibinden bir kaç kişi Samir'i tanısa da komutanlarına yüz yüze görüştüklerine dair hiçbir şey söylememişlerdi. Bayan ajan tutucu ve oldukça milliyetçi bir tipti. Görüştüklerini öğrenmiş olsa onları ihanetle suçlar, deşifre olduklarını varsayarak yargıcın önüne fırlatırdı. Bu yüzden onunla iletişim kurduğunda bile dikkatli olmak zorundaydı.

Alman ajanlar Fransızlardan farklıydılar. Dakik, kesin ve robot gibi hareket ediyorlardı. Zerre kadar korku nedir bilmezler, devamlı risk almaktan da çekinmezlerdi. Sanki damarlarında korkusuzluk sıvısı kanla karışmış, en zor anlarda bile yüksek ruh haliyle düşünmeye fırsat sunmuştu onlara.

Amerikan ajanlara hiçbir zaman güvenemiyordu Samir. Bunun nedeni belliydi : onlar sırf kendi ülke menfaatleri için her şey yaparlardı. Anlaşmaya uymak, verilen sözü tutmak, sadakat ve benzeri ifadeler onlar için geçerli değildi sanki. Bugün destek verirsin, yarın senin peşinden yakalamak için gelirlerdi. Fransa'dayken onlardan birkaç düzinesini etkisiz hale getirmek zorunda kalmıştı. Bunu farklı kimlikle etmişti ve kendini o kadar iyi şekilde saklayabilmişti ki yıllardır şifreyi çözememişti CIA.

Kendi ülkesinin ajanlarından hiçbir zaman destek almamıştı. Milli Tehlükesizlik Nazirliyi ismi altında faaliyet gösteren Azerbaycan Güvenlik Teşkilatı çalışanlarını tehlikeye atmak istememişti. Samir, uzun süre vatanından uzakta yaşamış olsa da, doğduğu ülkeyi ve onun insanlarını seviyor, onlara değer veriyordu. Bu yüzden onların zarar görmesine, teşkilatın diğer gelişmiş ülke istihbarat kurumlarınca hedef haline gelmesine gönlü razı olmamıştı. Zaten merhum efsanevi başkan Haydar Aliyev'in başkan oğlu İlham Aliyev'in son senelerdeki ciddi başarıları, ülkenin petrol satışları sayesinde farklı alanlarda yatırım yaparak gelişmesi, Ermenistan'la on dört senedir süregelen ateşkesin devam etmesi ülkede ekonomik istikrardan bahsediyordu. Güvenlik teşkilatını kendi sorunlarının içerisine çekerek ülkeyi karıştırmak hiç tasvip etmediği bir hareketti. Büyük Dayı'nın manevi kardeşi Vladimir'in bu konudaki fikirlerine de sert şekilde karşı çıkmıştı.

Asansörden indikten sonra cep bilgisayarında en yakın taksi durağını arattı. Fazla uzakta değildi. Yürüyerek sekiz on dakikada gidiliyordu. Düşünmeden hemen yola koyuldu. Neyle karşılaşacağı hakkında en ufak bile fikri yoktu.

KURAL DIŞI (1.kitap:"Yüzleşme")Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin