19.Bölüm "Ankara..."

10.7K 459 121
                                    

Merhaba can okuyucularım :)) Upuzun bir bölümle daha buradayım. Umarım beğenirsiniz. Oy ve iyi-kötü tüm yorumlarınızı bekliyorum. Lütfen fikirlerinizi benimle paylaşın ;)

Bu arada önceki bölümlerde kurguyu fazla etkilemeyen ufak tefek düzeltmeler yapıyorum. Belki sizlere bildirim gelir diye haber vermek istedim sizlere :))

 Belki sizlere bildirim gelir diye haber vermek istedim sizlere :))

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hatam,kusurum,eksiğim varsa affola...

Rüyama ortak olun ;)

^^

Elimde tuttuğum davetiye yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmasına sebep oldu. Daha birkaç hafta önce ellerime kanı bulaşan o 21 yaşındaki kahraman askerin sevdasına kavuştuğunu müjdeliyordu bu davetiye. Yüzümdeki gülümsemeyi silmeden başımı kaldırıp Oğuz'a baktığımda onunda benim gibi güldüğünü gördüm. Gülümsemesi o kadar içtendi ki gözlerindeki pırıltıları görebiliyordum. Davetiyeden başını kaldırıp bana baktığında gülümsemesi daha da büyüdü. Yanağında beliren gamzeleri, içinde kaybolmak için can attığım toprak rengi gözleri kalbimi hızlandırdı.

Gözlerimi Oğuz'un gözlerinden çekerek başımı davetiyeye çevirdiğimde kızardığıma emindim. Hiçbir zaman Oğuz'un gözlerine uzun uzun bakamamıştım ki ben hep utanırdım. Hele şimdi bu kadar yabancıyken birbirimize değil gözlerine bakmak onun yanında olmak bile kalbimi bilmediğim rüzgârlara savuruyordu. Ben kendimi toparlamak için dikkatle elimdeki davetiyeye bakarken Hilal'in sorusuyla kendime geldim.

"Ne Ankarası Naz? Kimin düğünü bu?"

"Yusuf'un düğünü..." Hilal, Yusuf'un kim olduğunu kendi kendine sorgularken soru dolu bakışları beni bulduğunda açıklama Oğuz'dan geldi.

"Yusuf benim askerimdi. Naz'ı ve beni düğününe davet etmiş işte."

Hilal iyice meraklanıp bana bakarken ben tüm olan biteni kısaca ona anlattım.

"Yusuf karakol baskının da yaralanmıştı. Bende ona yardım ettim. O sırada düğününe geleceğim diye söz verdim. Unutmamış oda davetiye yollamış."

Hilal biraz olsun sorularına cevap bulmuş olsa da eminim ki baskın sırasında neden karakolda olduğumu merak ediyordu. Hilal'i o kadar iyi tanıyorum ki bakışlarından yalnız kaldığımızda bana soracağı soruları bile anlayabiliyordum.

Çünkü Hilal benim çocukluğum, gençliğim, eksik yanımı dolduran ablam, cesaretim, deliliğim kısacası her şeyimdi. Ne zaman tanışıp arkadaş olduğumuzu bile hatırlamayacak kadar eskiydi dostluğumuz. Anne ve babasından kaçıp babaannesine sığındığı zamanların birinde tanışmıştık muhtemelen. Sonra ise hiç ayrılmadık. Ablamla arasındaki yaş farkı daha az olsa da o hep benimle oynamayı severdi. Biri beni üzse, bana kızsa öz ablam gibi benim yanımda olurdu. Yıllardır Amerika'da olduğu için görüşemesek de sık sık telefonla konuşurduk. Son iki yıl ise ne olduysa doğru düzgün hiç konuşamamıştık.

KALP ZAMANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin