Selamünaleyküm kardeşlerim, bölümleri biraz arayla yazmaya çabalıyorum. Sayımız giderek artacak inşallah. Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Beni de takip etmeyi unutmayın. Sevdiğiniz ve beğendiğiniz bir bölüm olması duamla... Hayırlı günler! ( Bu kardeşinize de namazlardan sonra dua etmeyi unutmayın)
Alarmın sesiyle gözlerimi araladım. "Sabah erken kalkmak berbat birşey." diyerek mızmızlanıp ayaklarımı yataktan sallandırdım. Bir elimle gözümü ovuştururken diğer elime telefonumu aldım. Geceden sabaha binlerce bildirim gelmişti. Yüzüm hemen gülümsedi. "Fenomen olmak bunu gerektirir" diyerek egomu tatmin ettim. "Hemen tweet atmalıyım." Parmaklarım beynimden hızlı davranarak koca bir günaydın mesajını gönderdi. Cevaplar ise gecikmemişti
"Günaydın Saye!!" "Günaydın ferah bir gün olsun!" "Sabah uyanmak berbat bir durum." "Okula giderken bil bakalım kimin tweetlerini okuyorum? Tabiki de senin"
Gülümsemem kulaklarıma değin uzamışken kapıyı annem araladı.
"Günaydın boncuğum" "Boncuk ne anne ya kuş muyum ben?" "Tamam o zaman günaydın güzel kızım" "Günaydın annelerin en tatlısı,ballısı,kaymaklısı." Yanağıma öpücük kondurduktan sonra "Kahvaltıya gel tamam mı" diyerek çıktı annem.
Kahvaltı etmek... Sevmediğim diğer bir olay. Kahvaltı etmek zorunlulukmuş gibi her sabah bunun için de uyandırılıyorum. Heh bir de babam namaza kaldırmak için geliyor. Gece o saatte uyuyan biri sabahın köründe namaza kaldırılır mı hiç? Babam bana hiç acımıyordu.
Ayağa kalktım. "Bugün hangi şalı örtsem acaba?" diyerek bakınırken gözüme bebek mavisi şal takıldı. "Evet, işte bu" diyerek aldım. Saçlarımı büyükçe toplayıp, şalı kafama attım. Annemlerin yanına geldim.
Babamın yanağına bir öpücük kondurdum. Her zamanki öğütleri gecikmedi.
"Kızım bonen niçin yok? Bonesiz örtü mü olur?"
"Baba bu sıcakta bone örtülür mü hiç! Patlayacak kafam... Ayrıca saçım görünmüyorsa problem yok demektir ki saçım görünmüyor. Ya bir günde iltifat et."
"Siyah örtseydin daha çok yakışırdı"
"Ay Ali, için geçmiş senin. Genç o tabiki de maviler,pembeler,morlar falan örtücek."
"Sema sultan ağzından bal damlıyor bal" dedim. Babamın bu tavırları beni bir gün öldürecek.
"Dershaneye gitmişsin dün şaşırttın beni" dedi babam tekrar. Aklıma Furkan gelince yüzüm daha da gülmeye başladı "Evet gittim, ben çalışkan bir öğrenciyim baba. Bu sene kesinlikle dershaneyi kaçırmayacağım. Sana söz" Dershaneyi mi Furkanı'mı dedim kendi kendime.
"Hadi bakalım göreceğiz." "Neyse ben kahvaltımı yaptığıma göre okula gitmeliyim. Hoşçakalın."
...
Okulun kantininde Sude ile otururken ona Furkan'dan bahsetmeye başladım.
"Ya dün dershanede bir çocuk gördüm, muhteşem yakışıklı. Böyle kumral, uzun boylu. Adı da Furkan" "Ee hesabı falan yok mu fotoğrafını göstersene." "Maalesef, yani şu devirde sosyal medya kullanmayan nadir gençlerden biri kendisi."
"Konuştunuz mu hiç?" "Evet, beni tersledi" "Aa tersledi mi?Neden?" "Elimi uzattım diye, öyle keskin baktı ki korktum." "İlginçmiş" dedi ardından Turgay geldi yanımıza. "Selam kızlar." "Selam Turgay." "Ee ne yaptın dergi ismi düşündün mü?" "Evet, Aşeka!" "O ne demek" dedi şaşkın bakışlarıyla
"Aşeka, sarmaşık manasına gelir sözlükte. Nasıl ki sarmaşık, çepeçevre sardığı ağacın suyunu emerse, onu soldurup zayıflatırsa ve hatta bazen kurutursa, aşk derecesindeki sevgi de sevenin sevdiğinden başkasına ilgi duymamasına ve onu sarartıp soldurmasına sebep olur. İşte belki de bu yüzden aşeka'dan aşk türemiştir. Aşkın kendisi yani" dedim gözümü kırparak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sâye
SpiritualElif ile Furkan'ın hikayesi bu. Bir yanda günümüz modasına uymaya çalışan,dinine bağlı gibi gözüküp dünyevi lezzetlerde kaybolan Elif, diğer yanda ailesinin tam tersi, Allah aşkıyla yanıp tutuşan, ismi gibi hakkı ile batılı birbirinden ayıran Furkan...