Selamünaleyküm kardeşlerim. Size güzel bir haberim var. Hikayemizin baş karakteri için düşündüğüm ve kapakta da kullandığım ünlü "Esra Bilgiç" ile konuştum. Kendisi hikayemize destek olmak istediğini söyledi. Bölümleri geç attığım için çok özür diliyorum. Ama fazla yoğunum. Affola.
Vote vermeyi, bolca yorumlamayı ve beni takiplemeyi unutmayın! Ask.fm'de yabanleyla olarak varım, sorularınız beklerim!
Gördüğüm manzara üzerime kalın duvarların yıkılmasına neden oldu. Ah Furkan! Ah aşk! Beni fark edince birkaç saniye duraksadı. İçeriye geçtiler. Asu hızla aldığı çiçekleri elime tutuşturdu. Elimde acı kokan kan kırmızısı güller... Gözlerimin dolması çok uzun sürmedi. Çiçekleri mutfağa koydum. Tezgaha yaslanıp biraz nefeslendim. Ağlamamak için direniyordum. Sude geldi.
"Ferah, iyi misin?" Arkamı döndüm. Kızarmış yanaklarım ve ağlamaya hazır gözlerimi görünce telaşlandı.
"Otur şuraya" diyerek bir sandalye çekti ve beni oturttu. "Güçlü olmalısın. Ben de bugün öğrendim...." " Bugün mü?!" dedim bağırarak "Bugün öğrendin öyle mi?" "Bak vallahi en az senin kadar şaşkınım." diye elime yapıştı. Bu sırada Asu geldi. "İçeriye gelmiyor musunuz hadi" diyerek bir çırpıda beni tozlu yutkunmanın ortasına bıraktı. Furkan bana doğru gözlerini hafifçe kaldırarak keskin bir bakış attı. Ağlamaya hazır bir bulut gibi güneşli bir yaz akşamına terk edilmişti ruhum. Sol yanımın sızladığını fark ettim. Elimi göğsüme koydum.
Ah kalbim! Ah aşk! İntihar gibisin. Mutluluktan ölmeye niyet etmiştim oysa... Acıdan iliklerime kadar yanmayı değil. Bu aklımın deli çağında kalbim ile bu kadar erken vedalaşmak ne zormuş. Sen çocuk! Hayattaki tüm darbeleri es geçip sana yenilmek daha çekici gelmişti. Sanırım mutluluktan ölmek yerine yanmak istemişim. Sen hem öldürdün hem yaktın.
"Kahvelerinizi nasıl alırdınız?" sözü böldü içimin yangın şiirlerini.
"Acı" dedim içimden "Acı bir aşk dolu kahve."
Herkes gülümsüyordu. Ben hariç... "Nisyan" dedi kalbim tekrar "Dediğin gibi. Unutmak!"
Mutfağa gitmek için ayaklandık. Hala kendimde değildim. Sude de bir o kadar pervaneydi etrafımda. Neye yarardı? Kırık bir kalpten başka ne kaldı elimde?
"Kızlar boş durmayın hadi kahve yapmamız lazım." diye beni çekiştirerek ocağın başına getirdi Asu. Belli etmemek için gözlerimi gizlice elimin tersiyle sildim. Derin bir nefes aldım. Ellerim hala titriyordu. "Abla" dedi Sude "Ferah'ın biraz başı dönmüş ben yapayım" "Hayır" dedim iteleyerek "Ben yaparım"
Yanıma gelip sessizce konuşmaya çalışıyordu Sude
"Bak Ferah, gerçekten çok üzgünüm." "Üzgünsün öyle mi! Seninle ilgileniyor bu çocuk diye beni aptal yerine koydun nasıl üzgünsün?"
"Saçmalıktı tamam ama nereden bilebilirdim senin kalbini çalan kişinin ablamın evleneceği çocuk olacağını?"
"O senin ablan, nasıl bilmiyorsun kimin ile evleneceğini?" dedim elini sıkıca tutarak "Aptal gibi görünüyorum farkında mısın? Bir süre hatta çok uzun bir süre Sude adında bir arkadaşım olmayacak" "Bak Ferah yapma!" dedi. Dinlemedim.
Kahveyi ocağa koydum. 40 yıllık hatrı olurmuş birlikte içilen kahvenin. Bana 40 yıllık bir zehir gibi şimdi. Onunla değil 40 yıl 40 saniyem bile olmayacakmış bu hayatta...
Bu sırada daldığım için kahve taştı. Sanki içim cezveden dışarıya taşıyordu. Durdurulamayan bir doluluk...
"Ne yaptın çekil bir kahveyi beceremedin!" diyerek beni iteledi Asu. Ses etmedim, edemedim. Bir kelime edersem gözlerimden dışarıya daha kuvvetli bir güç çıkacaktı. Dudaklarımı ısırdım. Biraz sonra kapıya yöneldim. Sude kolumdan kavrayarak sordu;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sâye
SpiritualElif ile Furkan'ın hikayesi bu. Bir yanda günümüz modasına uymaya çalışan,dinine bağlı gibi gözüküp dünyevi lezzetlerde kaybolan Elif, diğer yanda ailesinin tam tersi, Allah aşkıyla yanıp tutuşan, ismi gibi hakkı ile batılı birbirinden ayıran Furkan...