Episode 3.

12.2K 481 238
                                    

Görüşlerinizi bekliyor olacağım, sevmeniz dileğiyle.

Kendimi eve attığımda içimde kabaran suçluluk duygusuyla, ağlayacak raddeye gelmiştim. Onu aldatmış olamazdım. Harry'e bunu yapmış olamazdım... O bana karşı duygularında pek açık olmasa da, beni sevdiğini biliyordum. Şimdi ise ben beni seven adamı bir kenara itmiş, başka birinin dudaklarına dudaklarımda yer vermiştim.

Umutsuzca deri koltuğa oturduğumda, göz yaşlarımı serbest bıraktım. Pişmanlık parçaları içimi dolduruyor ve bir arada bütünleşiyorlardı. Bu da suçluluk duygusunu oluşturuyordu. John ile kesinlikle öğle yemeğine çıkmamalıydım. Beni öpmesine izin vermemeli, ormanda yürüyüş teklifini kabul etmemeliydim. Tanrım, bunların hiçbirini yapmamalıydım!

Ayağa kalkıp, endişeyle olduğum yerde döndüğümde, düşünüyordum.

Ona nasıl bakacaktım? Onu nasıl öpecektim? Yüzüne her baktığımda onu aldattığım adeta tokat gibi bana çarpacaktı. Bundan emindim.

Sinirle süs olarak masada duran vazoyu aldım ve yere atıp parçalanmasını sağladım. Ben lanet olası bir hakimdim ve iş arkadaşımla kocamı aldatmıştım. Ne güzel ama (!)

Titreyerek yere oturduğumda, cam parçalarını önemsemedim ve birkaçının tenime saplanmasına izin verdim. Acı çekmem gerekiyordu. Onu üzmeyi hak etmemiştim. Birkaç saate burada olacaktı ve ben tamamen bilinmezliğin içindeydim. Beynim adeta durmuştu. Sinirimin bedenimi kontrol etmesine izin veriyordum. Onun beni öpmesine izin verirken ne düşündüğümü bile bilmiyordum. Toparlanmam gerekiyordu. Yemek hazırlamam ve ona belli etmeden bu aldatma işinin üstünü kapatmam...

Mutfağa giderek, bir poşet kaptım ve salondaki cam kırıklarını toplamaya başladım. En ufak bir kırığın bile yerde olmadığından emin olduktan sonra hızla mutfağa tekrar dönüp, vazonun parçalarını çöpe atmıştım. Ellerimi yıkayıp, bugün yapacağım yemek için malzemeleri tezgaha dizdim.

Sebzeleri doğramaya başlarken, öğlenki olan olayın görüntülerini aklımdan çıkarmaya çalışıyordum. Sadece bir öpücüktü. Bir öpücük... Onu aldattığım gerçeğini sembolize eden bir öpücüktü. Daha ne olabilir ki!

Hızlı ve sert bir şekilde doğradığım salatalığı yanımda duran kaba döktüm. Elime geçen domatesi de aynı şekilde doğramaya başladığımda, bir yerlerimi keseceğimi umursamıyordum. Kalan birkaç sebzeyi de doğramış, bir tane çorbayı kaynaması için tencereye koymuştum. Tezgaha yaslandığımda telefonumun melodisi salondan duyuldu. Adımlarımı salona yönelttim ve çalan telefonumu alıp, kimin aradığına baktım. Ekrandaki aşkım yazısı kalbimi iyice parçalasa da, yeşil butona basıp aramayı yanıtlamıştım.

"Harry," diye açtım telefonu.

"Bebeğim." Boğuk sesi hattın diğer tarafından yanıtladı.

"Bir sorun mu var?" Sesimin titremesine engel olmaya çalışarak sordum.

"Eve geliyorum da ihtiyacın olan bir şey var mı? Yol üstündeyken alabilirim."

"Ah, şey evet." Elimi eteğime sürerek avuç içimdeki terden kurtuldum. "Şarabımız bitmiş, beyaz şarap alabilirsin."

"Pekala, sen iyisin değil mi?" Sesi endişeli geliyordu.

"Evet, elbette. Yani iyiyim." Derin bir nefes aldım.

"Tamam görüşürüz sevgilim." dedi kıkırdarken.

"Görüşürüz." diye yanıtladım telefonu kapatırken.

Masayı hazırlamak için mutfağa döndüğümde çorbanın kaynadığını gördüm. Hızla iki tane kase çıkarıp, ocağın altını kapatmıştım. Kaselere çorbayı koyduktan sonra hızla masa örtüsünü salona götürerek, geniş yemek masasına serdim.

Dispersed Pieces ☾ Harry StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin