Mutfağın kapısını hızla açtım. Ayaklarım bedenimi direkt buzdolabına yönlendirdi. Zaten mantıklı bir karar verecek olması gereken beyin fonksiyonlarım bugünkü drama kraliçesi hallerimden sonra faaliyetlerini durdurmuştu.
Kek... Evet kek yapacaktım. Yani yapmalıydım. Hatta pasta. Çikolatalı, büyük, içine istediğim herşeyi doldurduğum.
Gerekli malzemeleri masanın üstüne yerleştirdim. Kabımı da aldım. Önce pandispanyayı yapmalıydım. Yeni bir ağlama krizine girmeden önce.
Yumurtaları kırıp beyazlarını ayırdım. Ufacık bi tuzun bana büyük yardımları olabilirdi. Ardından şekerle hemen çırpmaya başladım. Köpürene kadar. Bembeyaz bir bulutu andırana kadar, durmadan. Sütü de ekleyerek kurulara geçtim. Kabımıza ağır misafirimiz unu aldım. Ona arkadaşlık etmesi içinde yanına nişastayı. Beyaz ortamı renklendirmek için kakaoyu da ilave ettim. Kabartma tozunu elekten geçirip onlara kattım. Malzemeler arasında ırkçılığa son verip hepsini birleştirdim. Ve bugünden itibaren ayrılıktan nefret eden ben yumurtanın beyazının boynu bükük haline üzülüp 3 parça halinde kekimize döktüm. Unutmadan ilk öğrendiğim mutfak bilgilerinden olan ayrıntıya dikkat ederek bu kısımda havalandırarak karıştırdım. Hamurum hazır olunca fırına attım. 160 derece... Ama aslında şuan bunu kendime değilde ona yediricek olsaydım eminim dereceyi 250ye ayarlardım. Benden ona bir hatıra kalacaksa eğer ağrıyan bir mide fena olmazdı. Hayır intikam çanları çalmıyor. Yada... Neyse evet krema.
Süt, un, şeker vesaire bütün lazım olan ve canımın istediği şeyleri ocakta olan tencereye koydum ve kaynayana kadar bekledim. Zamanı gelince tereyağını, vanilyasını ekleyerek karıştırdım. Soğumasını beklerken dolaptaki tüm çikolataları kucağıma doldurdum. Hemen birkaç parçasını kremanın içine attım. Hemde bitter olanları. Bu yaptığım da bitter sevmeyenlere ve gidenlere gelsin. Vuala!
Artık süsleme kısmı. Kekimi 3 parçaya ayırdım. Kırmadan, parçalamadan... Alt katını sütle ıslattım ve eşit olmasına özen göstererek kremayı sürdüm. Bu katı mutluluk katı ilan ettim kendimce. Kahkalarımızı, sevinçlerimizi, beraber kurduğumuz gelecek planlarını bu kata koydum. Üstüne de tabiki parça çikolata. Üstünü kekle örttüm.
Sıra diğer kattaydı. Süte doyurdum. Kremasını ekledim. Bu kat hüzün katı olacaktı. Özlemimi, gözyaşımı, kırgınlığımı buraya doldurdum. Bir daha bunları görmemek için çikolatadan adeta duvar ördüm.
Son kalan kekimi de yaşantılarımın hepsini kaplayacak şekilde yerleştirdim. Üstüne kalan kremanın tümünü boca ettim. Çikolata ekledikçe içim soğumadığından üstüne şekil vermek içinde yine çikolata erittim. Onu da üstüne sürdüm.
Donmalarını beklerken yine dolaba daldım. Meyveler... Muz çok tatlı olur. Çilek? Aranan kan bulundu. Onları da güzelce doğradım.
Pastama bir çerçeve gerektiğini fark edince aklıma ilk olarak fıstık kullanmak geldi. İçine de çilekler, veee tamam. İşte bitti.
Sandalyeye çöktüm ve gözlerimi pastama diktim. İşte ben buydum. Burada mutlu, huzurlu. Ben mutfağa aittim. Nefes almak burda güzeldi. Pişirdikçe güçlü oluyordum ben. Beş yaşımdan beri böyle bu. Bu özel pastamın bir de adı olmalıydı. 'Hayal'di herşey'... Daha iyi bir adı olamazdı. Ağzına ilk aldığında üzüntüler gelecek olsa da damakta kalan tat mutluluk olacaktı.
Kendime kocaman bir dilim kestim. Tabakta espri de olmalıydı. Bir gülenyüz. Yani bana göresi, sırıtan sıfat.
Yine malzemem çikolata. İki noktadan oluşan göz ve kocaman bir dudağı andıran çizgi. Çatalımı ağzıma götürdüm ve son göz yaşımı akıttım. Herkese afiyet olsun...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HADİ BENİ İNANDIR!
Teen FictionHayallerimizden özgürlüğü adına vazgeçmiş. Gezip göreceği onca yer varken hayatı erteleyemezmiş. Bize olan inancı hiç bitmemiş de bizi sadece ertelemiş. Yedi yıl sonra tek açıklaması bunlardı ve ben bir merak uğruna gidip dinlemiştim. Ben bir belki...