"AKLIM ŞAŞTI"

50 16 1
                                    

Zeynep'in kafesinden çıktıktan sonra eve gelip odama kapanmıştım. Neler yapıyordum, kendim bile bilmiyordum. O gün kafesine gidip onu gördüğümden beri içimden ne geliyorsa sadece onu yapıyordum.

Aslında rahat bir adamdım, doğru ama bazı hareketler hiç bana uygun değildi.

"Yiğit! Oğlum, yemek hazır. Gelmeyecek misin?" Annem kapıdan hafifçe uzanmış bana bakıyordu.

Hiçbir şey yiyecek halim yoktu ki benim! "Ben yemeyeceğim, anne. Sonra bir şeyler atıştırırım. Size afiyet olsun."

Annem bu durgun hallerime alışkın olmadığı için bana bakmaya devam etse de, sonra kapıyı kapatarak beni yalnız bıraktı.

Yatağıma uzanıp olanları düşünmeye başladım. Her şey taksicinin beni oraya götürmesiyle başlamıştı. Zeynep beni deli sanıp yanıma gelince onunla uğraşmış ve çok eğlenmiştim. Ancak güzelliği ve tavırlarının da beni etkilendiği biliyordum.

Babamın isteği ile meyve suyu projesi bana kalmıştı ve ilham meleği rolü de Zeynep'e.

Bana izlettiği videodan aklımda sadece onun yüzü, etrafındaki insanlara nazik davranışı, doğaya hayran bakan gözleri kalmıştı. Bunlar da bana yetmiş, hatta artmıştı bile.

O gün onun sayesinde abim de dahil herkesin kabul ettiği bir sunum hazırlamıştım ama bana kızgın olan kıza da bir özür borçluydum.

Kutlama fikrini öne sürerek tekrar kafesine gitmiştim ama orada olmadığını söylemişlerdi. Ben de odasında beklemeye karar vermiştim. Yolu nasılsa biliyordum.

Önce koltukta oturup gözüm kapıda dikili vaziyette içeri her an girebilir diye beklemiştim. Zaman geçtikçe sıkılıp odasını incelemeye başladım.

Masası düzenliydi. Hatırlatıcı olarak bir pano kullanıyordu. Üstünde asılı kâğıtlara ufak notlar bırakılmıştı. Kitapların olduğu tarafta ise sırf tarif kitapları vardı.

Duvarlar da neredeyse doluydu. Mezuniyet belgesi, sertifikaları ve yüzünde büyük gülümsemeler olan bir sürü fotoğraf...

Gülüşünde insanı ona çeken bir şey vardı. Her fotoğrafta gözlerinin içi parlıyordu.

İlk çerçevenin önüne gittiğimde ailesiyle olduğunu anladım. Dört kişilik bir ailesi vardı demek ki. Babasına benziyordu. Sert yüz hatları vardı ama bu onu çekici kılıyordı.

Diğer fotoğrafta bir sürü kız vardı. Bir diğeri mezuniyetindendi. Yemek yaparken, evinde, kafesinde...

Neredeyse her anı buradaydı. Değerli olan her şeyi onunla birlikte bu odada duruyordu demek ki...

Ben dolanırken o da gelmiş, kapıda bana bakıyordu. Şaşkın ifadesi beni çok eğlendiriyordu. Sonra akşam yine onun yanına gitmiştim ve şans eseri Murat'la karşılaşmıştık. Ama Zeynep beni dinlemek yerine alelacele beni kovmuştu.

Çocuk gibi azarlanmayı hak etmemiştim ki ben!

Arkadaşımla zaman geçirirken bile, ona ne kadar iyi bir aşçı olduğundan bahsedip durmuştum. Bu anları tekrar hatırlamak beni sinirlendirmişti. Yatakta doğrulurken kaşlarımın çatık olması da sinirimin resmedilmiş haliydi.

Peki, sonraki güne ne demeli? Ümit Abi yeni bir yer keşfettiğini ve onunla gitmemi rica edince onu kıramamıştım ama gittiğimiz yer bana büyük bir sürpriz olmuştu.

Yemek sırasında Zeynep'i tanıdığımı ona anlatırken, ne kadar kızgın olsam da onu övüyordum. Çünkü Ümit Abi, tanınan bir köşe yazarıydı. Zeynep için altın değerinde bir fırsattı.

HADİ BENİ İNANDIR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin