"BU SEFER DEĞİL"

44 14 1
                                    

Gözlerime güneş ışığı doluyordu. Rüyalar aleminden gerçek dünyaya dönerken burnuma nefis kokular dolmaya başladı. Kendimi bir anda çok aç hissetmiştim.

"Hadi bakalım, ufaklık, kahvaltı hazır."

Gözlerimi ovuştururken şahane sofrayı görmüştüm. Ablam hiç annemle mutfağa girmemişti küçükken hatta evlenmeye karar verdiğinde ona söylediği tek şey "Kocan olacak çocuk senin yemek yapamadığını biliyor mu?" olmuştu.

Ama ablam herkesi şaşkına çevirerek çok iyi bir ev hanımı olmuştu. El lezzetine diyecek bir şey yoktu. Ben hala koltukta oyalanırken ablam gelip bana sarılmaya başlamıştı.

"Dün için tekrar özür dilerim canım. Sen isteyene kadar bir daha bu konuyu açmayacağım. Söz veriyorum. Seni çok seviyorum." dediği an gözleri dolu doluydu. Beni o halde görmek onu üzmüştü. Halinden pişman olduğu belliydi de.

"Hadi hadi, geç kalmıyor musun sen? Sorumluluk sahibi bir hanım gibi davranman lazım." 

Sarılma kısmından hangi ara etimi çimdikleme kısmına geçmiştik bilmiyordum.

"Bakın siz şişik göze! Morali yerine gelmiş de benim ablama laf atmaya başlamış bile." Canım kuzenim Aslı da gelmişti sahneye.

"Ya, deme bana öyle! Abla, bir şey desene şuna. Bir tanecik hatta tek kan bağın olan kardeşini üzüyor." dedikten sonra küçüklükteki gibi kollarımı birbirine bağlayıp dilimi çıkartarak onu sinirlendirmeye çalışıyordum. Zaten Aslı da hemen bana küsmüş gibi arkasını dönmüştü. Aklından geçen şeyde bir daha benimle konuşmamaktı.

"Siz ne zaman büyüyeceksiniz acaba? Bakın kahvaltı etmeden evden çıkmak yok, tamam mı? Benim toplantım var diye sizinle kalamayacağım ama ikinizi de çok seviyorum."

Sonra da çantasını alarak bize öpücük yollayıp gitti. İki inatçı keçi kalmıştık öyle. Bir iki dakika inatlaşsam da dayanamayıp kocaman sarıldım Aslı'ya.

"Kardeş olmak için kan bağı mı lazımmış illa? Nerden çıktı bu? Biz hep üç kardeş olmadık mı? Affet beni Aslı. Çocukluğumuzda yapıyorduk ya şaka olarak söyledim ben de. Aman, al zaten, Gözde senin olsun. Hatta direk teyzeme söyle nüfusunuza alsın."

Tüm yalvarma cümlelerimi sıralamıştım. Bu kızda katır inadı vardı ama yani.

"Aslı?"

Tepki de vermiyordu. Bir anda ellerimden kurtuldu ve masanın başına geçti.

"Biraz sürün istedim. Hem görenler bizi kardeş sanıyor cicim. Şimdi, ya koşa koşa yüzünü yıkar gelirsin ya da ben tüm masayı yerim haberin olsun."

Cümlesi daha bitmeden tabağının porselen kısmı kaybolmuştu bile.  Aslı nasıl biriydi, biliyor musunuz? Yer ama kilo almaz da sizi sinir eder ya tam öyle. Hem de güzel. Hemde çok başarılı bir diş doktoru. Dünyada yaşayan üç beş kişinin şansı bu kıza verilmişti resmen.

Aç kalmayı göze alamayarak banyoya gittim. Gözlerim yorgun bakıyordu. Hafif bir baş ağrısı çekiyordum ama kafeme gidince hepsi geçecekti, biliyordum.

Elimi yüzümü yıkayıp kendime bir çeki düzen verip masada yerimi almıştım.

"İnşallah yediğin her şey yağ olarak vücudunda kalır, e mi? Kimse de seni almaz o zaman. Bana kalırsın."

Yedikleri boğazında kalmıştı kızcağızın. Öksürmeye başladığında sırtına vurarak ölmemesini sağladım.

"Zeynep, hayır, olmayacak duaya amin de diyemem ki... Bir kere ben neden sana kalıyormuşum?"

HADİ BENİ İNANDIR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin