"ORTALIK BİRAZ KARIŞTI"

62 18 2
                                    

Gözlerimi zorlukla açmıştım. Aşırı halsiz hissediyordum kendimi. Boğazımdaki yanma da aynı şekilde duruyordu.

Saatin kaç olduğuna baktığımda hiç istemediğim rakamları görmüştüm. 10:22...

Kafeye geç kalmıştım. Ama gidecek enerjim de yoktu. Telefonumu alıp Elif'e biraz rahatsız olduğumu ve bugün gelemeyeceğim için işlerin ona emanet olduğunu anlatan bir mesaj attım. Ellerimi bu kadar hareket ettirmek bile tekrar yorgunluktan uyumama sebep olmuştu. Direnmek aklımın ucundan bile geçmemişti.

---

Rüya görmek müthiş bir şeydi. Lunaparkta eğlenen bir sürü çocuk...

Ben de dönme dolaba binmiştim. En tepedeydik. Hepsini buradan görebiliyordum. Neşeli kahkahaları buraya kadar geliyordu. Hatta binlerce kuş sesi...

Kuşları hep çok sevmişimdir. Özgürlüğün tanımı benim için uçmaktı ve onlarda tabii en özgürlerdi benim gözümde.

Etrafıma bakındım ama hiç kuş göremedim. Halbuki sesler çok yakından geliyordu.

Tak tak tak...

Kuş seslerine şimdi bu gümbürtüler eklenmişti. Nerden geliyordu ki bu sesler? Sonra yavaş yavaş oyuncaklar silindi. Sırayla çocuklar, dönme dolap ve uyandım. Gözlerimi açmakta direniyordum ama kuş sesleri ve gümbürtü kesilmemişti. Sanırım kapım çalıyordu ama kalkmak çok zor geliyordu. Kalk. Örtüyü kaldır. Kapıya kadar olan o koca yolu git. Aç.

Kapıdaki kimse geri gidebilirdi. Yapmam gerekenin aksine çarşafa iyice sarılıp yatağa gömüldüm.

Sesler kesilse belki uyuyabilecektim ama her kimse alacaklı olması muhtemeldi. Zorlukla yataktan kalktım ve kafamdaki aşamayı plana uygun olarak yaşadım.

"Artık polise haber verecektim. Kırk saattir kapını çalıyorum, farkında mısın? Bir bakalım... Sen yanıyorsun resmen! Kalma kapıda, hadi girelim içeri!" dedi ve içeri girdi.

"Mutfağın nerede? Bu arada hayatımda gördüğüm en güzel pijamalar bunlar oldu. Aynı takımdan kardeşime de almayı düşünüyorum."

Mutfağın nerede olduğunu araştırırken bir yandan da durmadan konuşuyordu. Burada ne işi vardı yine? Ama onu umursamayacak kadar yorgundum. Direk oturma odamdaki güzel yastıkları olan koltuğa kendimi attım.

Dıt.

"Ateşin 38! Kalk, kalk! Çabuk, soğuk bir duş alman lazım senin!"

Araladığım gözlerimden elinde ateşölçerle, Yiğit'i karşımda buldum. Kolumdan çekiştiriyordu bir de beni.

"Üşüyorum ben, ne soğuğu? Örtü getirir misin bana? Uyuyacağım ben." deyip koltukta büzüldüm. Havalar ne ara soğumuştu böyle.

"Anlaşıldı. Seni böyle kaldıramayacağız." dediğini duymamla havalanmam bir olmuştu. Kuşlar gibi uçmak...

"Dur ya ne yapıyorsun? İndir beni." Elimden geldiğince çırpınıyordum ama adamın umrunda değildi. Kapı kapı dolaşıp bir yeri arıyordu. İnsanın mahremine de saygı kalmamıştı demek. Dünya ne kadar da pisleşmişti böyle!

"Banyon nerede senin?" Doğru mu duydum ben? Bu sefer daha çok çırpınmaya başladım.

"Sapık seni! Sana ne banyomdan! Git çabuk evimden!"

Ve sonunda beni aşağı indirdi. "Zeynep hastasın, sana yardım ediyorum. Ya kendi kendine duşa girersin yada ben zorla sokacağım. Haydi!"

Gayet kararlı bir halde karşımda duruyordu. PES!

HADİ BENİ İNANDIR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin