Elimde camdan bir vazo kapıdan önünde dikiliyordum. Bu saatte gelen kişi aklını kaçırmış olmalıydı. Ya da hırsız. Ama hırsızlar kapıdan girmiyorlardı, değil mi? En azından zili çalmıyorlardı. Yavaşça kapı deliğine yaklaşıp karanlıkta zorda olsa kapıdaki kişiyi görmeye çalıştım.
"Aslı?"
Hemen kapıyı açtım. "İçeri gelebilir miyim?"
Sorusu da soruydu hani!
"Tabii ki canım. Geç içeri. Bütün gün seni merak ettim. Neredeydin? Bu saate kadar dışarıda olmadığını söyle lütfen bana."
Aslı yavaşça yanımdan geçip, oturma odama doğru ilerledi. Ondan gizlemek için elimle arkama sakladığım vazoyu düzgün bir yere bırakıp ben de arkasından salona girdim. Hali çok bitkin olduğunu anlatıyordu. Sanki burada değil gibiydi. Sabahki kıyafetleri üzerindeydi ama biraz tozluydular. Koca gün boyunca n'aptığını çok merak ediyordum ama üstüne gitmek yerine yanında olduğumu, bilmesini istiyordum.
"Kahve ister misin?" Karşı duvardaki saate kafasını kaldırıp baktı. Saat gecenin dördüydü.
"Sen bu saatte kahve içmezsin ki Zeynep." dedi. "Ama sen kahveyi çok seversin ve bunun için belli bir saatte de ihtiyaç duymazsın. Şimdi sen biraz uzan, dinlen. Ben hemen geleceğim."
Konuşmak için doğru bir an mıydı bilmiyordum. Sadece merakıma yenik düşmüştüm. Eniştemi kaybettiğimizde Aslı ilk zamanlar kimseyle konuşmuyordu. Uzun zaman sonra açıldı ve kendini konuştukça daha iyi hissettiğini söyledi. Ben de yine aynı olmasını umuyordum.
Ketıla suyu koyup kaynamasını beklerken aklımdan bunlar geçiyordu. Beş dakika içinde elimde iki kocaman kupa ile Aslı'nın yanına geri dönmüştüm. Uzanmıştı ama gözleri açıktı ve öylece tavana bakıyordu.
"Aslıcığım istersen önce gel de üstünü değiştirelim. Böyle rahat edemezsin." Yavaşça doğruldu. Ellerini dizlerindeki tozlara sürdü ve sanki onlar eline geçmiş gibi burnuna götürüp kokladı.
"Babama gittim bugün. Bütün gün dertleştik beraber. Toprağı bile aynı onun gibi kokuyor, biliyor musun? Ona sarıldım. Artık bir bedeni bile yok belki ama kokusu orada öylece kalmış. Tek başıma gitmeye hiç cesaret edemezdim ama sizden çıktıktan sonra arabama bindim ve gittim."
Onu durdurmam gerekiyordu belki ama devam etmesi daha iyiydi. Bitirince onunla konuşabilirdim. Zaten şuan benden çok yaptıklarını kendine anlatıyor gibiydi. Kendi hesaplaşması bitene kadar ona izin vermeliydim. Derin bir nefes aldı.
"Çok özledim onu Zeynep. Bugün sadece bir andı. Bunu uzun zamandır hissediyorum. Atlattım sanıyordum ama içimdeki yara her gün kanamaya devam ediyor aslında. Ben sadece onu görmezden geliyor gibi davranıyorum."
Cümleleri biterken gözlerindeki yaşlar artmaya başlamıştı. Belki de konuşmasının başından beri böyleydi. Karanlıkta yüzünü tam olarak göremiyordum. Yerimden kalkıp yanına gittim ve ona sarıldım. Ona ne diyebilirdim ki? Ölümden sonrası yoktu. Giden bir daha asla gelemezdi. Biz bunu küçükken öğrenmiştik ne yazık ki. O da bana sımsıkı sarıldı.
"Zeynep, biliyor musun? Hayatıma giren her erkekte babamı arıyorum ben. Onun gibi birini bulursam artık üzülmem sanıyordum. Ama bugün anladım ki onun yerini ne yaparsam yapayım dolduramayacağım. Hem zaten ben annem gibi değilim. Onlar müthiş bir çiftti. Birbirleri için yaratılm..."
Sözlerine devam edemedi daha fazla. Gözyaşları izin vermemişti. Yüzündeki ıslaklığı fark ettiğimde bende ağladığını anladım. Yüzünü kendime çevirip bana bakmasını sağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HADİ BENİ İNANDIR!
Fiksi RemajaHayallerimizden özgürlüğü adına vazgeçmiş. Gezip göreceği onca yer varken hayatı erteleyemezmiş. Bize olan inancı hiç bitmemiş de bizi sadece ertelemiş. Yedi yıl sonra tek açıklaması bunlardı ve ben bir merak uğruna gidip dinlemiştim. Ben bir belki...