Yiğit telefonda ne diyordu bilmiyordum ama Kumru cevap verememişti. Önce bana bakmıştı bir süre, sonra da kahkahalara boğulmuştu. Sanırım ilk telefonda ben konuşsam daha iyi olacaktı. Kumru'dan telefonu isteyip yanından yavaşça uzaklaştım.
"Onu bu kadar güldürecek ne söyledin, çok merak ediyorum doğrusu."
"Zeynep? Sen misin? Az önceki kimdi?" O daha kim olduğunun farkında bile değildi ki.
"Kumru'ydu."
"Kumru mu? Benim Kumrum mu?"
"Muhtemelen o, evet." Şimdi de Yiğit telefonun öbür ucundan gülüyordu.
"Sen niye gülüyorsun acaba şuan?" Kendisi zahmet edip gülmesine ara vermemişti. Ben de gülmesi bitene kadar beklemiştim mecburen.
"Ufacık çocuğa rezil oldum az önce. Teşekkür ederim, Zeynep Duru."
"Ne dedin ki? Yiğit çatlatacak mısın beni meraktan?"
"Senin ismin yazınca ekranda heyecanla bazı şeyler demiş olabilirim."
Allah'ım lütfen kendi gibi şeyler söylememiş olsun. "Bazı şeyler ne gibi şeyler mesela?"
"Bensiz yapamıyorsun galiba Zeynep, kabul et sende beni seviyorsun gibi şeyler mesela."
Bir insanın telefonu açış cümlesi bu olabilir mi yahu? Alo demek dünyanın en basit işi değil mi? "E aferin sana Yiğit. İkimizde rezil olduk yani."
"Bir dakika, bir dakika. Kumru neden seninle ki?" Yavaş yavaş o da aramıza katılıyordu. Ne kadar geç de olsa. Kısa bir özetle onunla karşılaştığımı anlattım. "Ve kendisi benimle bir gün geçirmek için senin de bizimle beraber olman şartını koştu. Bu yüzden telefonu ona verdim ben de. Ama çok da sağlıklı bir karar değilmiş."
Kumru ilerde bulduğu bir kedi yavrusuyla oynamaya başlamıştı bu esnada. Onun ne kadar zor bir hayatı vardı, bilmiyordum ama çok güçlü bir çocuktu bu yaşına rağmen. Beni bile o toplamıştı.
"Pardon, anlamadım, ne dedin?" Kumru'ya dalmışken Yiğit'i unutmuştum.
"İki tane dünyanın en güzel kızıyla geçirilecek bir gün mü? Bu teklife nasıl hayır diyebilirim ki?" Deli her zaman deliydi, değil mi? Yine de yüzümdeki gülümsemenin sebebi o deliydi.
"Yalnız Yiğit, senden bir şey rica etmem lazım."
"İsteklerini emir olarak almaya razıyım. Ve emrine de amadeyim. Buyur." Artık iyiden iyiye kahkaha atıyordum.
"Kumru'nun ailesini tanıyormuşsun. Haber verebilir misin? Meraklanmasınlar. Biz sonra bırakırız onu."
"İki oldu Zeynep Duru haberin olsun. Ben alışmaya başlıyorum bu duruma."
"Anlamadım?" Yüzümde bile kocaman bir soru işareti vardı herhalde. Ben ne diyordum, o ne diyordu. "Bu ikinci kez oluyor. İkimizden biz diye bahsetmen. Ben desem olay olur ama neyse bir şey demiyorum."
Gülücüklerine eşlik eden cümle buydu. "Ama ben o anlamda dememiştim. Sonuçta sen ve ben, biz yani biz..."
"Tamam tamam, Kumru'nun ailesiyle ben konuşurum. Telefonu ona verir misin bir dakika." Daha fazla saçmalamadan ve bir görüşürüz bile demeden Kumru'ya seslendim. Koşa koşa geldi yanıma. Yüzündeki hınzır gülümsemeyi görmemeye çalışarak telefonu uzattım.
"Yiğit abin seni istiyor?" dedim. Konuşmadan onu dinledi. Artık her ne diyorsa Kumru'yu dünyadaki en mutlu çocuk yapmayı başarmıştı. "Çabuk gel, tamam mı? Tamam, ben Zeynep Abla'ya söylerim. Görüşürüz." Sonra da telefonu tekrar bana uzattı. "Adresimizi mesaj atacakmışsın ona." diyerek bana iletmesi gereken mesajı iletti. Ben de gülümseyerek karşılık verdim ona. Gidince bunu unutmamam içinde kendime not ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/83834505-288-k169238.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HADİ BENİ İNANDIR!
Ficção AdolescenteHayallerimizden özgürlüğü adına vazgeçmiş. Gezip göreceği onca yer varken hayatı erteleyemezmiş. Bize olan inancı hiç bitmemiş de bizi sadece ertelemiş. Yedi yıl sonra tek açıklaması bunlardı ve ben bir merak uğruna gidip dinlemiştim. Ben bir belki...