"GİZLİ PLAN"

28 15 7
                                    

"Biliyor musun, Eyfel Kulesi'nin yapımında hiçbir işçi ölmemiş ama şimdiye kadar üç yüz dört yüz kişi yüksekliği kendi lehine çevirip intihar etmiş. Bana çok ilginç geldi."

"Nesi ilginç ki bunun?" Bu çocuğun cidden garip düşünceleri vardı.

"Peki ben bir gün oraya gitsem ve aşağı bakarken başım dönse düşsem, ölsem, üzülmez misin?"

"Ya Batuhan, söyleme dedim sana şöyle şeyler. Hoşlanmıyorum. Seni kaybetme ihtimali beni korkutuyor."

Gülümseyerek ellerimi tuttu. "Beni kaybetmeyeceksin ki Zeynep. Başına bir ömür bela olmak için doğdum ben."

Tam burada sen benim her şeyimsin demem lazım. Gitmeyeceğini biliyorum fakat böyle ölmekten de bahsetme demem lazım ama bir anda ellerimdeki sıcaklığını hissetmemeye başlıyorum. Karşımdaki bedeni yavaşça yok oluyor.

En sona gözleri, o ışıl ışıl bakan gözleri kalana kadar siliniyor. "Batuhan" diyorum. Adını yok olan karanlığa bağırıyorum. Son bir parçası bari ben de kalsın diye çabalayarak ellerimi yüzüne uzatıyorum ve böylece tamamen karanlıkta kalıyorum.

"Gitmeyecektin hani sen! Neredesin? Geri dön. Batuhan.  Lütfen geri dön!"

Sesim göremediğim duvarlara çarpıp bana geri dönüyor. Sesimdeki çaresizlik her yerimi sarıyor. Etrafımda dönerken arkamda duran ışıltıya doğru yürüyorum.

"Evet, bak buradasın. Karanlıktan korktuğumu biliyorsun ve bana ışık olmaya geldin, değil mi?" diyorum ve bacaklarımdaki son kuvvetle koşuyorum, koşuyorum...

Yaklaştıkça içimdeki hüzün büyüyor. Gözlerim anlamayarak gözlerini buluyor. Karşımda kocaman bir ayna var. Beni gösteriyor ama bu ben değilim. Şimdiki ben bu görünen halimde değilim. Karşımdaki halimi unutacak kadar büyüdüm aslında ben. Onu unutacak kadar büyüdüm.

Ellerimi yüzümden saçlarıma gezdiriyorum ve karşımdaki beni taklit ediyor. İşte o an yere çöküp kalıyorum. Yine on ikili yaşlarındayım. Yine ona inandım ve o yine gitti. Yerde kıvrılıp yatıyorum. Gözyaşlarım karanlığa karışıyor. Çığlıklarım sessizliğe ulaşıyor ve gözlerimi yumuyorum.

---

"Efendim?"

"Zeynep, neredesin sen? Eve geldik, çaldık kapıyı açmıyorsun. Yedek anahtarımla açtım kapıyı ama sen neredesin?"

Gördüklerimin etkisi daha geçmemişken bir de her şeyi ablama anlatmam lazımdı. Yatağımda doğrulup rüyayı şimdilik bir kenara bıraktım.

"Abla, ben Paris'teyim."

Kulağımdaki tiz çığlıktaki kelimelerini anlamıyordum ama tahmin ettiğim sorulardan başkasını soruyor olamazdı herhalde.

"Gözde Duru, şimdi bir yerde otur da beni dinle. Korkulacak bir şey yok." Tabii ki ablama Yiğit'in abisinden, yaşadığı ilişkiden bahsedemezdim. Uygun olmayacağı gibi telefondan hiçbir şeyi de anlayamazdı.

O yüzden verdiğim iki günlük tatilden ve Yiğit'in süprizinden bahsettim. Kısmen doğruydu da. Evet, aile kahvaltımız için kötü olmuştu ama döner dönmez annemlere gidip bu durumu telafi edecektim. Ablam da kendi hayatıma dönmem için ve bir nefes almaya fırsat bulduğum için sevinmişti. Tabii ablalık haklarından, haber vermem gerektiğinden, ne kadar yakışıklı olsa da organlarıma verebileceği zarardan dolayı Yiğit'e karşı da dikkatli olmamdan bahsetmeden geçmedi.

Ona göre herkes organ mafyasıydı zaten.

Telefonu kapatınca bir daha uyumayı düşünmedim bile. Tekrar böyle bir anıyı yaşamak istemiyordum. Kendime izin verdikçe onu hatırlamak canımı sıkmaya başlamıştı. Yiğit'i kaldırmak için ve planımızı uygulamak için de erkendi.

HADİ BENİ İNANDIR!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin