"Saçımın rengini değiştirip kısaltsam mı?"
Saçlarımı sağa sola çekiştirip aynadan Bedir'e baktım. Tek kişilik yatağıma boydan boya kurulmuş, kollarını başının altına sıkıştırmış, beni izliyordu. "Saçının doğallığını seviyorum ama boyunu kısaltabiliriz."
Bedir'in söylediği şeyle yeniden saçlarına bakıp dudaklarımı büzdüm. Parmaklarımı saçlarımda gezdirip, "Ama yirmi yıldır aynı renkteyim. Belki biraz değişiklik iyi gelebilir," dedim.
"Hayatım istediğin kadar değişiklik yapsan da yine bir Minikşe olacaksın. O yüzden zorlama. Hem söyle bakalım bu renk değiştirme merakı nereden geldi? Umarım sarışınlardan değil." Bunu düşüneceğini biliyordum.
Arkamı dönüp yüzüne baktım. "Sarışınlardan hoşlandığın için değil. Hem saçımın rengini değiştirsem de sarı yapmam," deyip yüzümü buruşturdum.
"Sarı veya başka bir şey. O kafandaki renk değişmeyecek. Zerrenin değiştiğini görürsem saç tellerini tek tek yolarım, kel Minikşeye dönersin." Gözlerimi devirdim. "Sen bu yatağa nasıl sığıyorsun? Gece düşmüyor musun yere?" diye sordu yattığı yerde kıpırdanarak. Gerçekten yatağıma zor sığıyordu.
"Cüsselerimizi bir tutmuyorsun herhalde," dedim alayla.
Gülümseyip parmaklarıyla gel işareti yaptı. "Tâbii ki tutmuyorum. Ben bir Minikşe değilim."
Gülümsedim. Bedir ve Minikşelik. Yüzümdeki gülümseme genişlediğinde Bedir'in siyahımsı kaşı havalandı. "Senin bir Minikşe olduğunu hayal etmeye çalıştım da olmadı."
Güldüğümde kara incileri kısıldı. "Benimle ilgili fantezilerine bir son ver de gel yanıma."
Aynanın önünden ayrılıp yanına yaklaştım. "Nedense tek sığamadığın yatağa benimle sığmayı iyi beceriyorsun."
Gülme sırası ona geçmişti. "Beceremeyeceğim bir şey yoktur Minikşe." Olduğum yerde kaldım. Hafifçe doğrulup parmaklarını belime doladı. "O anlamda kastetmedim güzelim. Hem ben seni becermem. Severim." Her iki kara incisi de gülümseyerek gözlerimi emerken gevşedim. "En güzel hislerimi seninle yaşayacağım." Kalbim anında kuşa döndü. Vücudumun içinde uçup tüm organlarıma kanat çırptı ve beyaz tüylerinden döktü.
Belimin her iki yanındaki parmaklarına dokunup, "Haydi kalk, daha Hülya'yı ziyaret edeceğiz," deyip ellerini belimden çekip onu ayağa kaldırmaya çalıştım. Kıpırdatamamıştım. O ise tek hamlesiyle kolaylıkla tenimi tenine yapıştırdı. Yüzüne dökülen saçlarımı çekip gözlerine baktım. Derin bakıyordu. O derinlikte boğulup nefes alabiliyordum, gerçek hayatta alamadığım kadar.
"Benimle evlenmek ister misin?"
Üzerinde hareketsizdim, şimdi ise çatıdan sarkan kıymık gibi iyice donup saplanmıştım. Bu söylediği evlenme teklifi mi oluyordu? Yüzümden tüm vücuduma yayılan sıcaklığı algılayabildiğine emindim. Ne cevap vermeliydim? Şaka mı yapıyordu? Nutkum tutulmuş, yutkunamıyordum. Bakışları ciddiydi ve cevabımı duymak için sabırsızlanıyordu. "Evet." Kısık çıkan sesime içimden tükürdüm. Bu evlenme teklifiyle cevabımın daha canlı olması gerekmez miydi? Bacaklarım tutmuyordu, bayılabilirdim. Bayılsam da kucağında bayılmış olacaktım.
"Madem evlenmek istiyorsun, neden hâlâ evlenme teklifini duyamadım?"
Havadaki tüm şimşekler kulaklarıma dolup yeryüzündeymiş gibi çakmaya başladı. Dudakları ağır ağır yukarı kıvrılırken kaşlarım büyük bir hızla çatıldı. İki avucumla göğsüne vurup ellerinden sıyrıldım ve ayağa kalktım. Benimle dalga geçiyordu. Benden evlenme teklifi bekliyordu ve ben ona az önce evet diyerek onunla evlenmek için can attığımı beyan etmiştim. Bir kez daha bu adam tarafından rezil edilmiştim. Pancar suratımla arkamı dönüp biraz önce aşktan şimdi ise utançtan titreyen bacaklarımla kapıya doğru ilerledim. "Kalk artık! Hülya'yı ziyarete gideceğiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Teen FictionÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...