Bedir ÖZÜKAN'dan
Dünyada bir saniye yanmak cehennemde kaç saate bedeldi? Benim için tersiydi. Dünyada olsam da bir saniyenin bende bir hükmü yoktu. Yanıyordum. Göğüs kafesim içindekini korumak adına alevlere kendini atsa da kalbim çoktan erimişti. Duygularım organlarıma karışmış, ruhum felç kaldı. Boğazıma kanlı ekmekler dolmuş, damarlarıma kırıntıları batıyordu. Güzelliklerim bir bir çekiliyor, arafın ortasındaki yerime kurulmuş, kara labirentimin içinde hiçbir yere çıkmayacağını bildiğim yolu arıyordum. Yolum kapanmıştı. Gözlerimi bayram ettiren bal kahvesi gözler artık yoktu. Gözlerim körleşti. Kulaklarıma binbir türlü hislerle gelen, ruhumu ve bedenimi aynı anda dindiren tını yoktu. Kulaklarım sağırlaştı. Yüreğim gamzelerinin yokluğuyla hoşnut olmadı. Kanların içinde boğuldu.
Allah'ım beni cennetinden neden mahrum ettin?
Kalbimde susturamadığım yerler vardı sessiz yerlerimin aksine. Bir kadının dünyayı değiştirebileceğine şahit oldum. Benim dünyama parmak ucunu dokundurmuş bir kadın vardı. Dünyamı değiştiren, evrenimi ters düz eden ama olması gerekeni yapan bir kadın. Kimisi için de bu böyleydi. Hayatına rüzgargülü gibi giren yüreği pak, ruhu güzel kadınlar vardı. Benim hayatıma giren kadını tariflere sığdıramadım. Her güzel şeyi içine çekmiş, en ufak kötü tohumdan kendini sakındırmış, melek gibi filizlenmişti. Filizlenen dalı koparmak isteyenler olsa da o kimseye muhtaç kalmayıp kendini göğe kadar yükseltmişti.
Mantığı duygusal biriyle ilk kez karşılaşmıştım. Her düşüncesinde, her adımında aklı ile kalbi bir oluyordu. Sevmediğim tek bir huyu dahi yoktu. Onu sevmemek delilik olurdu yoksa. Bir çocukluk hevesine takıldım gittim. O, takıldığım en güzel şeydi. Her parçasına dolu dolu olsam da bütününe aşıktım. Sesini duysam yüzünü özlerdim. Gözlerim gözlerinde olsa dudaklarını özlerdim. Gözlerimin üç boyutlu olmasını isterdim. Onun her zerresini aynı anda görmek, hissetmek paha biçilemez olurdu. Ama ben onda olsam da yine özlerdim. Şimdi özlediğim gibi.
Gözlerimi gamzelerinde dinlendirebileceğim kadını arıyordum çünkü bakışlarım yorulmuştu. Saçlarının yumuşaklığını aradı parmak uçlarım. Olmadığını anlayınca da avuçlarımın içine gömüldü. Burnum hissetmediğim kokuları solurken, doğalından muzdarip kaldı. Her bir organım onu ararken ruhum ne yapıyordu? Cehennem ateşindeydi. Ruhumun ne hâlde olduğunu bedenim dahi fark etmiyordu. Çünkü hepsi kendi acısındaydı. Acıyordum. Kanım, soyutluğum, her bir yanım acıyordu. Ben acıyordum.
Ağrıyan yeri ovalardık, peki ya acıyan yeri? Acıyan yaraya parmağını sürtebilir miydi insan? Elimde olsa dokunurdum, basa basa o yaraya. İmkansız ki benim acıyan yaram derinlerdeydi. Elimi uzatsam dokunamıyor, gözlerimle bakmaya çalışsam göremiyordum. His vardı. Cayır cayır yanmayı zihnim perde arkasından kalbime hissettiriyordu. Böylelikle kalbim de yandı. Deseler ki sevdalandığın kadın küllerinden doğacak diye. Gözümü kırpmadan kendimi küle çevirirdim. Ben olmasam da küllerimden doğacak olan kadın yaşayacaktı. Onun tek bir nefesi benim tek ömrüm olurdu.
Hâlâ nefesimin içinde boğulmadıysam bir yerlerde onun nefes aldığını bildiğim içindi. Güzel gözleri yaşarıyor muydu? Kirpikleri titriyor muydu? Bıkmadan usanmadan kırpıştırdığı gözlerini yine kırpıştırıyor muydu? Canının kana kana acıdığını biliyordum. Gerçekleri öğrendiğine emindim ve ben yanında yoktum. Hissediyorum ki Minikşemin başı eğilmedi. Hissediyorum ki duygularından taviz vermedi. Ne kadar masumsa bir o kadar da inatçıydı. Filizlenen dikliğini kırmaya, incitmeye çalışsalar da umudundan ödün vermeyecekti. Minikşe pes etmeyecekti.
Yaklaşan adım sesleriyle başımı yerden kaldırmadım. Elimdeki ince dalla toprağı eşelemeye devam ettim. İnce dalın ucundan toprağa 'Ş' harfi damlıyordu. Önümde beliren bir çift beyaz spor ayakkabıyla kaşlarımı çatıp bakışlarımı yukarı kaldırdım. Arzu üstten aşağı bana cinsini kestiremediğim bir bakış attı. Bu kadar derdimin arasında onu uzun bir aradan sonra düz ayakkabıyla gördüğümü düşündüm. Benim yerimde onu böyle gören Şehnaz olsaydı eminim ki şaşırırdı. Bakışlarımı ondan alıp toprağı eşelemeye devam ettim. Daha doğrusu sevdiğim harfleri yan yana çizmeye başladım. Oturduğum büyükçe kayaya o da oturup derin nefesler aldığını duydum. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Söylese ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Kimseyle konuşmaya takatim yoktu, beni yeniden canlandıracak ruhu ve bedeni yanımda hissedene dek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Novela JuvenilÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...