Minikşe.
Gecenin sahibi bana bu tuhaf adla seslenmişti. Ne olduğunu bilmiyordum ama içime hemen oturuşunu hissettim.
Üç haftadır burnuma kadar dolan korkularım yelken gibi dindi fakat geleceğe dair hâlâ ürkektim. Buradan çıkınca başıma geleceklerden habersiz oluşum tüm kemiklerimi titretiyordu. Bedenimde yerleşke kuran enkaze kemiklerim ruhuma battı.
Kırmızı koltukta oturmuş, gözlerim kapıda gecenin sahibini bekliyordum. Gelecekti değil mi? Beni buradan kurtarmak için gelecekti. Çünkü bana acımıştı, beni zavallı olarak görüyordu. Buradan çıkıncaya kadar bana kol kanat gerecekti. Vehmi'yle sözleşmişti, birkaç gün kimse kötü odaya girmeyecekti kendisi dışında.
Saat neredeyse on ikiye vuracaktı ama beklediğim hâlâ kapının ardında görünmemişti. Belki de vazgeçmişti. Uğraşması için o kadar önemli bir mevzu değildim onun için. Gecenin sahibi dün gece kalbime umut serpmişti. Şimdiyse kırıntı dahi bırakmamıştı. Masama geri...
Kapının açılmasıyla düşüncem yarıda bölündü. Ani bir açılış sakin bir kapanmaydı. Kokusunun kötü odaya yayılışı dakikanın saniyesini almadı. Hele de içime giren o dingin görüntü. Beni burada bırakırsa diye korkmuştum. Ama gelmişti ikidir gecemin sahibi. Gecenin sahibi gecemin olmuştu.
Düne göre daha spor görünüyordu. Üzerinde bordo bir gömlek, deri ceketi ve dolgulu bacaklarını saran koyu grimsi eskitme kot pantolon vardı. Bir şey söylemeyip karşımda duran yatağa doğru yürüdü. Yatağın üzerine oturup üzerindeki deri ceketi çıkardı ve yatağın kenarına kibarca yerleştirdi. Daha sonra yatağın üzerine sırt üstü uzanıp beni şaşırttı. ''Gelmeyeceğimi mi düşündün Minikşe?'' Gözlerini tavana sabitleyerek konuşmuştu. Bir an gelmeyeceğini düşünmüştüm.
''Ama geldin.'' Sesimin neden fısıltılı çıktığını anlayamasam da gözlerimi genç adamdan ayırmadım. O ise gözlerini kapatmış, konuşmamayı tercih etti. Bir süre nefes alış verişini takip ettim. Hafifçe kıpırdanıp ellerini başının arkasına yerleştirip tekrar tavana bakmaya başladı. Aklımda türlü türlü sorular oluşurken kendimi ona karşı nasıl ifade edeceğimi bilemedim. Gereksiz konuşup onu bunaltmak istemiyordum.
''Vehmi'nin pençelerine nasıl takıldın?''
Ondan böyle bir soru beklemiyordum. Hatta bir soru bile beklemiyordum. Gerçekten tipinin aksine meraklı bir adamdı. Omuzlarımı dikleştirip sırtımı koltuğa iyice yasladım. Kollarımı birleştirip düşünceli bir hâle bürünürken adam benden yana olmadı. Ağır ağır tavanı seyretmeye devam ediyordu. ''Yakalanmadım, direkt buraya getirildim.''
''Bir nevi yakalanmış oluyorsun hayat kızı.'' Doğrulup dirseğini yatağa yasladı ve avucuyla yanağını kavrayıp beni gece siyahı gözlerine kavuşturdu. Güzeldi. Yüzündeki organlar teninde gösteriye başlamış gibi ışıl ışıldı. Yüzü ağır ve güven verici duruyordu. İçi mi yüzüne yansımıştı yoksa içini dışa yansıtmayacak kadar iyi bir oyuncu muydu, emin değildim. ''Bana güven.'' Yüzümü inceleyen kısık gözler ve dudaklarından ruhuma dökülen kelimeleriyle gözlerimi kırpıştırdım. Sonucu henüz görmesem de iki kelimeye içim kaynamıştı. İki gecelik tanıdığım adama güveniyordum. Güvenmekten başka çarem yoktu. ''Buraya nasıl düştüğünü anlat.''
Neden benim gibi birinin hayatını merak ediyordu? Can sıkıntısı mı yoksa boş geceyi dolduracak bir şeyler arama çabası mı? ''Buradan kurtulduğum an belki anlatırım.'' İfadesiz sesime aldırış etmeden bana bakan güzel yüzüne baktım.
Cevabımdan pek tatmin olmamış gibi uzun, siyah kaşları hafifçe çatıldı. ''Hayatını merak ediyorum. Seni dün gece görür görmez farklı şeyler yaşamış ruh halinle karşılaştım. Bana normal biriymiş gibi gelsen emin ol burada ben değil de farklı bir adam olurdu.'' Kurduğu cümlelere şaşırırken tekrar konuştu. ''Seni yarın gece buradan çıkaracağım. Hayatını anlatmaya hazır ol Minikşe.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Genç KurguÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...