İnsana bir tek kendi acısı kötü gelirdi. Ne bilsin, diğerlerinin içinde kopan kıyameti. Öğrendiğinde ise kendi içindeki küçük kıyameti sorgulardı. Sonrasında ise şükrederdi.
Adımlarımı çalışma odasına yönlendirdim. Çiftliğin kargaşa olmayan tek yeri şu anlık orasıydı. Bedir'in içeride olması umuduyla kapıya yaklaştığımda bacaklarımdaki dermanlar sanki teker teker yere yığıldı. Kapının önüne zor düşüp başımı kirişine yasladım. Buram buram hissediyordum, içerideki gerginliği. Yağız'ın nerede olduğu gerginliği... Yağız'a ne olacağı gerginliği... Yağız...
Yağız sessiz, sakindi. Beni her seferinde sustursa da gözleri her seferinde haykırıyordu Hülya için çarpan ruhunu. Yarasının üzerine yara ekleyip kimseyi yaklaştırmıyordu. Yarasını kendi kapatabilecek gibi. Daha da açtı. Bedir'e dün gelen telefonla herkesin aklı yerinden çıkmıştı. Karşı tarafın tek söylediği şey, 'Yağız Bey bir süre misafirimiz' demesiydi. Bu misafirlik ne yöndeydi? İlk ve son telefon oldu. Ne Yağız'a ulaşılabildi ne de arayanlara. Yağız yoktu.
Kapının önünde oyalanmanın azı da çoğu da birdi. Kapıyı çalmak için parmaklarımı yukarı kaldırmıştım, gereksiz olduğunu düşünüp elimi indirdim. İçeride olsa da eminim ki çıt gelmeyecekti. Kolu indirip sessizce içeri süzüldüğümde tahmin ettiğim gibi onu burada bulmuştum. Kapıyı örterken başını kaldırıp beni görmesiyle eski pozisyonuna geri döndü. Dirseklerini masaya yaslayıp başını avuçlarının arasına aldı. İlk kez gördüm. Gözlerinin içi üzgündü. Siyahı zifirle kavruluyordu. Bedir'in canının yandığına şahit oldum. Yağız'ı tanımayıp onun adına üzülmesem, gecemin sahibinin gözlerini gördükten sonra her türlü üzülürdüm. O gözleri öyle görmek istemiyordum. Siyah kirpiklerinin ölüyü örtercesine gözlerini örtmesini istemiyordum.
Sırtımı kapıya yaslayıp gözümü kırpmadan onu izledim. Başını alıp göğsüme bastırmamak için kendimi olduğum yerde zor tutuyordum. Böyle durumlarda Bedir'in tepkisini bilmiyordum. Ona yaklaşılırsa ne olur aklımda canlandıramadım. Daha fazla düşüncelere girmeden ona doğru yürüdüm. Masanın etrafını dolaşıp başucuna dikildiğimde milim kıpırdamadı. Dizimin üzerine çöküp dizine dokundum. Derin nefes alıp bana döndüğünde çaresiz gözleriyle karşılaşmam içimi ezdi. Ailesine bağlıydı. Elinden bir şey gelmeyince tüm suçu üzerine alıyordu. "Tek göndermemeliydim." Sesi fısıltıdan farksızdı.
Kucağına indirdiği ellerini avuçlarımla sarıp gözünün içine baktım. "Dünden beri kendini suçluyorsun. Yağız sana haber verdiğinde çoktan onların yanına varmıştı. Ne olur kendine eziyet etme," derken yanağımda hissettiğim küçük sıcaklıkla çenemi büzdüm. Zaten zor durumdaydı, bir de karşısında gözyaşı dökmem içten içe kendime sinirlenmeme yol açtı. Eğilip yanağımdan süzülen yaşı öptüğünde içimde biriken yaşlar dışarı süzülmek için birbiriyle yarışıp genzimde toplandı. "Yağız burada olacak. Göreceksin."
Söylediğim şeye inanmak istermiş gibi görünse de gözlerindeki çaresizlik bir türlü silinmiyordu. Sardığım ellerini açıp ellerimi avuçladı. Ayağa kalkarken beni de yukarı doğru çekip dudaklarını saçıma gömdü. Birkaç saniye öyle kalıp geri çekildiğinde yüzüme baktı. Ağır ağır çatılan kaşları ve aralanan ağzıyla gözlerimi kırpıştırdım. Ağzımı açıp ne olduğunu soracakken ani hareketle baş parmağını dudağımın üstündeki bölgeye sürttü. "Şehnaz burnun kanıyor!" Sırtımdan aşağı doğru süzülen buz gibi bir damlayla olduğum yerde kasıldım. Bir an ne söyleyeceğimi kestiremedim. Hatta doğru düzgün düşünemedim bile. Bu kadar derdinin arasında benimle uğraşmasını istemiyordum. İşaret parmağımın tersiyle burnumu silerken çok akmadığı için memnun kaldım. "Bir anda neden burnun kanadı?" Endişeli sesiyle içimdeki duvarlar ıstırapla sarsılırken, "Çok mu üzüldün?" diye fısıldadı kanaması durmuş olan burnuma bakarak. Başımı onaylarcasına salladığımda dişlerimi sıktım. Gecemin sahibine yalan mı söylemiş oluyordum? Evet, Yağız için çok endişeleniyordum fakat burnumun ayarı yoktu ki.. Bu aralar ha bire kanar olmuştu. Bedir'in yüzü yüzüme yakınlaşırken korku hücrelerimi rehin almıştı. Daha fazla soru sormasını istemiyordum. Ona yalan söylemek istemiyordum. Söylemek istesem bile yalanı beceremezdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Genç KurguÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...