39-Uçuşan Hisler

6K 287 326
                                    

Yüzümü yumuşak yastığa boğarcasına gömdüm. Saat sabahın altısıydı ve ben iki gündür kendimi yastıkla mücadeleye vermiştim. Bu yastığın bir yerlerinden hava sızıyordu, acaba neresinden? Başımı kaldırıp yastığa kısa bir bakış attım. Boğulamayacağımı anlayıp başımı iki yana salladım ve avuçlarımı yastığa sertçe bastırıp yatağın içinde doğruldum. Kümesteki horozların sesi duyulmuyordu. Onların görevini ben devralıp kendimi merdivenlere attım. Tek farkım ötmüyor oluşumdu. Dağınık saçlarımı kaşıyıp iyice dağıtarak mutfağa girdim. Sert bir kahve sabahın altısında beni kendime getirebilecek tek alternatifti. Cezveyi ocağa koyup gözlerimi yanan kısık ateşe diktim. Gözlerim kahve makinesine kaysa da cezveyi beklemeye devam ettim. Bir ara kahve makinesini kullanmayı Emine'den öğrenmeliydim. Avuçlarımı mermere bastırıp derin bir of çektim.

"Neredeyse karşıdaki dağları yakacaktın bir ofla." Arkamdaydı. Başımı yere eğip alt dudağımı ısırdım. İki gündür ondan kaçıyordum ama bir şekilde beni kıstırmayı başarıyordu. Şu an onunla konuşmak kalbime iyi gelmeyecekti. Bu yüzden tek yapmam gereken şey kahvemi alıp mutfaktan tüymekti. Cezveyi fincana boşaltırken kara incilerini sırtımda hissedebiliyordum. Yaklaşan adım sesleri kulağımı doldurduğunda elimdeki fincan titredi. Kokusu bedenimin etrafında dönerken nefesleri sırtımda gezinmeye başladı. Arkamı dönüp mutfağın çıkışına yönelmem gerekirken ayaklarım olduğu yere çakılıp Bedir'in hamlesini bekliyordum. Bir yanımdan uzun parmakları mermere tutunurken öteki eli mesafeyi uzatmayıp diğer yanımdan tezgahın mermerini kavradı. Kolları arasında kalakaldım. Nefesleri kulağımda artarken parmaklarımın arasındaki fincanı düşürmekten korkup elim daha çok titredi. "Sabahın altısında kahve?"

Bedenime sürtünen bedeni irkilmeme neden oldu. Sabahın altısında mutfak tezgahının önünde arka arkaya durup o bana baskı yaparak ben de tezgaha hadsizce baskı uyguluyordum. Biri uyanıp da bizi bu hâlde görse işte o zaman utanmaların alâsını yaşayacaktım. Yavaşça arkamı döndüğümde hâlâ kollarının arasındaydım. Gülümseyen yüzü sabahımı aydınlatırken zorlukla yutkundum. Kahvemi göğsümde tutarken parmaklarım onun sert karnına değiyordu. Gözlerimizin önünde yükselen buhar görüşümüzü puslandıracağına daha da belirgin kılıyordu. Güzel gözleri kapandı. Dumanı tüten kahvenin kokusunu derin bir nefesle ciğerlerine çekerken bir an beni de öyle çekmesini istedim içine. Tüm organlarının üstüne sinmek istedim. Kara incileri açılıp gözlerimi kavradığında gözlerinin içinin güldüğünü gördüm. Onu gülümsetebiliyordum, bu yüzden kendimi önemli hissediyordum. "Benden kaçıyorsun."

Evet, kaçıyordum. Eğer kaçmazsam o gece yaptığım rezillikler kalıcı olarak gözlerine yerleşip görüntümü kaplayacaktı. Ayrıca o anlar tekrar yaşanabilirdi. Uygunsuz bir zamanda uygunsuz hareketler yapmak yapıma uymuyordu. Bir de bunu içimdeki arsızlığın saf şehvetine anlatabilsem...

Sağ elini mermerden çekerken gözünü bir an olsun gözlerimden çekmedi. Eli, elimdeki fincanı kaplarken sadece fincanı değil, elimi de kaplamıştı. Parmaklarım fincan ve Bedir'in avuçlarının arasındaydı. Parmaklarım ve fincan elinin komutuyla havalanırken tezgaha daha da dayandım. Fincanı kana çalan aralık dudaklarına yaklaştırırken gözüm kısa bir süre orada kaldı. Dudaklarına sürttü. Elim hâlâ fincanın üzerinde olduğu için bir yandan da ben dokundurmuş oluyordum güzel dudaklarına. Gözlerimi gözlerine kaldırdığımda bir yudum aldı. Ben almışım gibi yutkundum oracıkta. Yüzünü ekşitti. "Çok acı." Gözlerim tekrar dudaklarına düştüğünde büzüştürdüğünü gördüm. Tezgaha dayalı olmasaydım çoktan yeri boylardım. Öpücük atarcasına dudakları birleşip öne çıktığında sırtımdan aşağı süzülen terle ürperdim. "Sabah sabah bu sert kahveyi içmeni neye yorabilirim?"

Eli hâlâ parmaklarımın üzerindeydi. Avuçlarının sıcaklığı dumanı tüten kahveden bile daha etkiliydi, titreyen parmaklarımın üzerinde. Fincanı yavaşça parmaklarımın altından çekip tezgaha bıraktı. Havada kalan elimi bir an nereye koyacağımı şaşırırken Bedir'in kara incilerinin karalığında boğulmadan mutfak kapısını işaret ettim. "Mücella teyze bizi izliyor," diye fısıldadım. Bedir vücudunu sabit tutup başını şaşkınca arkaya çevirdiğinde kolunun arasından sıyrılıp mutfağın çıkışına koştum. Başımı arkaya çevirip göz ucuyla ona baktığımda kalçasını yaslamış, kısık gözlerle bana baktığını gördüm. Artık onun da sabah sabah sert bir kahve içme nedeni vardı. Omuz silkip mutfaktan çıktım. Odama geldiğimde hızlıca kendimi yatağa atıp yüzümü yeniden yumuşak yastığıma gömdüm. Kendime inanamıyordum. Onun için yanıp tutuşurken ondan kaçmam benim de onun gibi bir tür dengesiz olduğumun kanıtıydı. Üstelik bir de söylediğim o saçmalık...

MİNİKŞE (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin