Mavi gökyüzünü dolduran pamuk gibi bulutlar yüreğime yağdı. Masmavi okyanusların üzerinde beyaz yelkenliyle gezindim. Ağaçların yeşil yapraklarının arasında beyaz uğultulu rüzgârlarla dolandım. Tomurcukların beyaz yapraklarıyla neşelendim. Simsiyah düşüncelerime beyaz ay ve yıldızlarımı serpiştirdim. Evleniyordum. Huzurun beyazının üzerime konmasını sabırsızlıkla bekliyordum.
Evlendirme dairesinden el ele çıktığımızda şaşkınlıktan dudaklarımı ne şekilde kıpırdatacağımı bilemedim. Biz evlenecektik. Tamamıyla birbirimize ait olacaktık. Bu öyle bir tarihte olacaktı ki. Elimi kaldırıp işaret parmağımın ucuna bakıp gülümsedim. Farkında olmadan adımlarım kesildiği için Bedir de durmuştu. Parmak ucum uğurlu ve öyle rastlantılı gelmişti ki. Göz göze geldiğimiz ilk anın bir yıl sonrasında düğünümüz olacaktı. Gülümsememi büyütüp başımı kara incili adamıma kaldırdım. Siyah kaşları ahenkli bir şekilde hizalanıp bakışlarını parmak ucuma çevirdi. Elimi kaplayan elini çekip havada duran elimi tuttu ve dudaklarını işaret parmağıma bastırıp gözlerini yumdu. Onu severken yoruluyordum. Onu severken daha çok yorulmak istiyordum.
Kirpiklerini kaldırıp kara incilerinin parlak ışığının etkisi altına girdiğimde bu defa o gülümsedi. "En güzel uğurumsun," dedi.
Kalbim atom karınca gibi yerinde duramazken başımı yana yatırdım. "Sana biraz sarılabilir miyim?" diye sordum. Şu an ona sarılmaya ihtiyacım vardı. Sevgimi teninde dağıtmak istiyordum.
"Sarıl bakalım biraz" demesiyle göz kırptı ve kollarımı iki yana açıp boynuna kenetlemem bir oldu. Belime ve sırtıma konan güven verici avuçlarla ayaklarım yerle bağlantısını kesip uçtuğumu hissettim. "Kanatların olmak istiyorum uğur böceğim," deyip boynuma minik bir gıdıklanma hissi bıraktı. O benim sadece kanatlarım değildi, aynı zaman da uğurumdu. Küçük bir böceğin etrafını saran, hayalini gerçekleştirmesini sağlayan en güzel varlıktı. Kahkaha attım. Kollarımı boynunda daha da sıkılaştırdım.
"Evleniyoruz!" diye çığlık attım planlamadan büyük heyecan dalgasıyla.
"Evleniyoruz!" diyerek bağırdı gecemin sahibi bana eşlik ederek. Dünyanın etrafımda döndüğünü hissettim çünkü gerçekten dönüyordu. Cüssemin hafifliğini de sayarsak gecemin sahibinin kolları arasında dönüyor, uçuyordum. Durduğu an saçlarım yüzüne döküldü. Kucağından indireceğini sandım fakat o gözlerini yumdu. Gülümseyerek alnımı alnına yasladım. Kirpiklerinin her bir telinde gözlerimi dolaştırdım. "Dünyamdasın Minikşe. En büyük merkezimsin. Sana baktığım an hem kaybolup hem de kendimi bir tek sende bulmamı kimse açıklayamaz. Nedenimsin, sonucumsun, her bir şeyimsin."
Hissettiğim mutluluğu bu dünyada gelmiş geçmiş hiçbir canlının yaşamadığına emindim.
~
Kızların karşımda aval aval bakışlarını mutlulukla izledim. Nikâh tarihimin şaşkınlığı üzerlerinden bir süre geçecek gibi görünmüyordu. Başımı omuzlarıma gömüp sırtımı koca ağacın gövdesine yasladım. Kollarımı göğsümde kenetleyip gizleyemediğim gülümsememi daha çok meydana çıkardım. "Görüldüğü üzere ilk evlenen ben oluyorum. Gerçi oldum da... Hatırlarsanız dün imam nikâhım vardı," dedim. Bu insanlarla yaşaya yaşaya çok fena biri olmuştum. Adeta damarlarının üzerinde tepiniyordum.
Aydız'ın kaşları çatılırken Hülya'nın karamel kaşları havalandı. Derya abla dudaklarını toplarken Yıldız burun kıvırdı. Emine ise "Bu bize hakaret Şehocuğum," dedi ve yerdeki çimlerden koparıp üzerime fırlattı.
"Şimdi konuşmak gerekirse sözü ben almak istiyorum," deyip araya girdi Derya abla. Gülmemi hâlâ tutamıyordum.
"Gevşek gevşek gülme, çimleri biçer gibi ağzını düzerim." Aydız'dan gelen büyük emir üzerine başımı kucağıma indirip dudaklarımı ısırdım ve kendimi toparlayıp başımı kendilerini evde kalmış kız kuruları gibi hisseden kızlarıma kaldırdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Novela JuvenilÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...