Yakıcı güneş çıplak kollarımı emerken parmaklarım Bedir'in parmaklarına kenetlendiğinden avuç içlerim terlemişti. Ama inatla ayrılmıyordu tenlerimiz. Büyük el çantasını taşıdığı eliyle beyaza boyanmış demir kapının sürgüsünü çekip içeri geçtik. Büyük Ada'nın ilk yuvasına girmiştik. Bedir'in bir diğer yuvasıydı. Sarı, oyma tahtalarla döşenmiş üç katlı eve başımı kaldırdım. Dıştan bu kadar büyük görünüyorsa kim bilir içten kaç parçaya bölünüyordu? Ev yolun üzerinde olduğu için bahçenin arkada kaldığını tahmin ettim. Büyük ağaç evin önünü boydan boya kalkan gibi kaplıyordu. "Ne iyi oldu değil mi delilerden kaçtığımız?" dedi beyaz renkli çelik kapıyı açarken.
Gülümsedim. "Evet." Hastaneden çıkalı bir hafta olmamıştı ki Rıza'dan tut, Osman'a kadar hasta hâliyle hepsini sıra dayağına geçirip evin içindeki kadınlara bir sürü psikolojik şiddet uyguladı. Babası hariç kimisini fiziksel kimisini ruhsal yollardan birbirine geçirip elimden tuttuğu gibi beni adaya getirdi. Bu adamda nasıl bir can vardı, kestiremiyordum.
Evin içine girdiğimde en az dışarısı kadar parlak olduğunu gördüm. Birçok cam, boydan olduğu gibi iç eşyalarının beyaz dekore edilmesinin de büyük bir payı vardı aydınlıkta. Haddinden fazla ferahlatıcı ve iştah açıcı görünüyordu. Bedir merdivenin basamağına elindeki çantayı bıraktığında ben de sırt çantamı omuzlarımdan kaydırdım, koluna dokundum. "Çok eğilme."
Sırtındaki ciddi yaraya rağmen fazla hareketliydi ve bu da yüreğimi ağzıma getirmesi için yeterli bir sebepti. Doğrulup bana döndüğünde hiç zorlanmadan belimden kavradığı gibi kendine çekti. Başını yüzüme eğdiğinde parmaklarım çoktan göğsünün üzerinde birbirine dolanmıştı. "Eğilme diyorsun, peki seni nasıl göreceğim?" Nefesinin çekiciliğiyle bir an gözlerim kapanır gibi olsa da cümleyi idrak ettiğimde kapamak yerine kıstım.
"Sen bana cüce mi demek istiyorsun?" deyip kollarının arasından tek seferde kurtuldum.
"Cüce değil, miniksin," dedi göz kırparak.
Ağır bozulmuştum, kısık gözlerimi sırtına dikip cam kapıya yönelişini izledim. Sürgülü kapıyı sola kaydırıp içeri deniz esintisinin girmesini sağladı. İkili basamağı inip yanına doğru yürüdüm. Birkaç basamak aşağısında büyük bir bahçe, hemen önünde üç tane peş peşe sıralanmış renkli ahşap evler ve onların önünde de mavi deniz, en canlı hâliyle çarşaf gibi serilmişti. Bedir yanağımın ortasını ağzının içine çekercesine öptüğünde yanağımı tutup şaşırarak ona döndüm. "Çok güzel gülümsüyordun, gamzen oradan bağırıyordu, Bedir beni içine al, diye. Dayanamadım," deyip omuz silkti. Gülümsediğimin farkında değildim, bu adam yanımdayken davranışlarımı dizginleyemiyor, onlardan haberdar dahi olamıyordum. Elimi kavrayıp beni cam kapıdan dışarı çekti. Dut ağaçlarının kokusu burnuma çarptığında bahçenin daha büyük olduğunu fark ettim. Meyve ağaçları, havuz, çardak, salıncak, derken bir şekilde doldurulmuştu bahçe. Ama sevimliydi. Tıpkı yanımdaki adam gibi büyük ama sevimli.
Krem renkli salıncağa oturduğumuzda kolunun altından girip başımı göğsüne yasladım. O da kolunu sırtıma doladığında dünyanın en güvenilir yerinde olduğumu hissettim. Hem güvenilir hem de en merkeziydi gecemin sahibinin göğsü. Sağ göğsüme yerleştirdiği, şimdiyse sol göğsüne tekrar yerleştirdiği kalbinin üstü. Sıcaklığı yanağımı karıncalandırırken daha çok sokuldum kokusuna. "Geldiğimiz iyi oldu." Fısıltısı saçlarımda dağılırken gözlerimi kapattım. "Sürekli bir yerlerden çıkan pireler yüzünden ne zamandır vakit geçiremedik."
Karnının üzerine koyduğum elime parmak uçlarını sürttüğünde gözlerim açıldı. Bileklerimle oynuyordu. O bileklerime dokunurken ufak izler gözüme ilişti. Kelepçeliyken bileklerimi zorladığımdan dolayı küçük küçük izler bırakmıştı ve hâlâ izler tenimde varlığını sürdürüyordu. Belki bileğimdeki izleri fark etmemişti fakat iç kolumdaki derin tırnak izlerini görmemiş olması imkânsızdı. Hâlâ bu konuda bir şey sormaması beni hem şaşırtıyor hem de ürkütüyordu. "Baban çiftlikten birkaç gün ayrıldığımıza biraz temkinli yaklaştı sanki." Geri çekilip dizimi kırıp altıma aldım, ötekini ise salıncaktan sarkıtıp Bedir'e dönük oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Genç KurguÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...