Bedir ÖZÜKAN
Zarif zinciri parmaklarıma dolayıp ucunda taşlarla düzenlenmiş iskelete parmak ucumu sürttüm. Onun gibiydi. Zayıf, minik bir iskeletşe. Minikşe, iskeletşenin ölümünü gerçekleştirmişti varlığını ince boynundan ayırarak. Kolyeyi avucumun içine doldurup parmaklarımın arasında sıktım. Bütün belaları üzerine çekebildiği yetmezmiş gibi kendi kendine de kurgular üretir olmuştu. Onu aldattığımı düşünmüştü. Düşünmek mi? O bal rengi gözleriyle görmüştü. Ona bu kurguları avuçlarımın içinde bizzat ben sunuyordum.
Hanımefendinin kendisi dururken parmaklarım başka bir saça değecek, vücudum başka bir tende sürtünecek, öyle mi? Öfkeyle başımı iki yana salladım. Bana güvensizliği aklıma geldikçe rayımdan atıyordum. Ona kızgınken yüreğimi ağzıma getirmeyi de layıkıyla başarabiliyordu ama suçu yoktu. Bunlara neden olan bendim. Öyle düşünmeliydi.
Arzu ile asansörde maruz kaldığını anladığımda içimdeki canlar çarpıştı. Arzu böyle şeyler de fazlasıyla soğukkanlı olabiliyordu. Peki ya o? Çok korktuğuna emindim. Neyse ki arızayı yukarıdan halledip sağ salim içinden çıkabilmişlerdi. Yüzünü kameralardan izlediğimdeyse korkudan çok başka bir çöküşü yaşadığını gördüm. Arzu'nun asansörde rahat durmayacağını biliyordum fakat Minikşemin beyaz tenini sarartacak kadar ne ile zehirlediğini merak ediyordum. Bunun için Arzu'yu büyük bir zevkle kenara çekecektim. Tabii Arzu'yu çekerken kırgınlıklarını da ayrı şekilde çekecektim. Hele ki bu olay sonrasında... Ben, Burak ve Arzu üçlemesi. Bu kurguda ortaktık ve yapmamam gereken bir şeyin başını çekiyordum. Başımı iki yana sallayıp yeniden Minikşeye yoğunlaştım. Aklıma daha da sinirleneceğim şey geldi. Giydiği kıyafetlerin beni delirmek için bir hamle olduğunun da gayet farkındaydım. Bunları burnundan fitil fitil getireceğimi de kendisi umarım hesaba katmıştır.
Kaşlarım çatılırken odaya giren Rıza'yla parmaklarımı gevşettim. Kolyeyi ceketimin sol cebine atıp Rıza'nın masama doğru yaklaşışını izledim. Bir şey bulamadığını yüzünden rahatlıkla okuyabiliyordum. Koltuğa geçip oturduğunda yanaklarını şişirip ceketini çıkarttı. "Hiçbir şey yok ağabey."
Tahmin ettiğim fakat duymak istemediğim şeyi söylemişti. "Ortada boktan bir not dönüyor, Şehnaz'ın odasına nereden geldiği bilinmiyor." Sırtımı koltuğuma daha da yaslayıp dişlerimi sıktım. "Bu kızın her geçen gün düşmanları nasıl artabilir? Bu defaki kim? İçten mi dıştan mı kestiremiyorum."
"Ağabey. Notu bana versen de ben de Aydız'a versem. Malûm Şehnaz notun ceketinin cebinde olmadığını fark edebilir." Gözlerimi yumup karanlığı izledim. Hülya meselesinden sonra Şehnaz'ın ofisine gözetleyici yerleştirmiştim. Kayıtlarda ise notu bırakan küçük bir erkek çocuğuydu. Bir elinde top, diğerinde not olan ne idü belirsiz bir oğlan.
"Küçük bir oğlana sorulmaz mı tek başına koskoca iş yerinde ne arıyorsun diye?"
Rıza gözlerini devirirken odaya Yağız girdi. Herhangi bir şey olmadığını onun da yüzünden anlayabiliyordum. Karşıma geçip oturduğunda kravatını bollatıp saçlarını karıştırdı. "Sende de bir şey olmadığı ne kadar belli oluyor," dedi Rıza.
Yağız gülümseyerek, "Bugün de birbirimizi tamamladık Rıza," dedi onunla göz göze gelerek. Rıza yumruğunu ona doğru uzatıp güya çakmış gibi yaptı. "Bedir. Şehnaz bu nota ne kadar takıntılı olsa da biz de en az onun kadar rahatsızız. Bu arada Şehnaz'ın şüphesini çeken biri var." Gözlerimi Yağız'a dikip parmaklarımı sert tahtada tek tek vurup ritim yakalamaya çalıştım. "Dikkatini çeken ilk şey Hülya. Bakışlarından fazlasıyla belli oluyor Hülya konusundaki hassaslığı. Onun yapmış olabileceğini düşünüyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİNİKŞE (Kitap Oldu)
Ficção AdolescenteÖlüm saati geldiğinde oturulan o masa saniyeler içerisinde kavrulacaktı. Ve kavruldu. Kimisi o masada bedenini kaybetti. Kimisi o masadan bedenini kurtarmaya çalışırken ruhunu kaybetti. Ailemin ölümüne gözlerimle şahit olmuştum. Benim de onlarla öl...