Beyazlar içindeydim. Elimde çok güzel bir buket vardı. Tanrım. Ben gelinlik giymiştim. Üzerime bakmayı bırakıp başımı yanıma çevirdim. Bradley. Üzerinde takım elbise vardı. Yeşil gözleri parlıyordu, bana bakarak gülümsedi.
“Neler oluyor?” diye sordum.
Karşımda yaşlıca rahip gibi bir adam duruyordu, ve kilisedeydik. “Burada ne işimiz var, Tanrı aşkına?”
Bradley sırıtarak, “Evleniyoruz,” dedi.
“Anlamadım?” Arkamı döndüm, kilise insan kaynıyordu, herkes çok şık giyinmişti. Tanrım. Gerçekten bu aptal yarı melek yarı şeytan bozuntusuyla evleniyor olamazdım. Derin bir nefes aldım ve olanları sindirmeye çalıştım. Bu bir rüya.
“Hayır rüya değil, aşkım.” Bradley’nin sesi beynimde yankılanmıştı. Rüya değilmiydi? Ve aşkım mı? Lanet olsun. Neler oluyordu?
Rahip benden cevap beklermiş gibi konuşmaya başladı. “Bayan Vanger, tekrar soruyorum. Kabul ediyor musunuz?”
“Evet, ediyor,” diye bağırdı Bradley.
“Hayır etmiyorum, seninle evlenmeyeceğim.” diyebildim en sonunda.
Bradley alt dudağını büzdü. “Ama oyunu bozdun.”
Gözlerimi açtım, derin bir nefes aldım. Jason’ın beni en son yatırdığı odadaydım. Şükürler olsun. Lanet bir rüya görmüştüm. Sadece rüyaydı.
“Evet demen gerekirdi, aşkım.” Bradley’nin sesiyle irkildim. Yanıma uzanmış, yeşil gözlerini bana dikmişti.
“İnsanların beynine izinsiz giremezsin,” diye bağırdım. “Bir daha böyle bir şey yapma.”
Bradley sırıtışını dahada genişletti. “İki gündür uyuyorsun Edith, ne yapayım canım sıkıldı.”
“İki gün mü?” Şaşkınlıkla Bradley’e bakıyordum. Bradley başıyla onayladı.
“Jason nerede?” diye sordum.
“Bilmiyorum, birkaç saat önce çıktı.”
Yataktan kalktım, karnım çok acımıştı, sanki dikişler patlamış gibi hissediyordum, umursamamaya çalışarak, “Nereye gittiğini sormadın mı?” dedim.
Omuz silkti. “Sormadım, çıktı gitti işte.”
Etrafa bakarak “Telefonum nerede?” diye sordum.
Bradley kalkıp yanıma doğru yürüdü. “Bilmiyorum Edith, endişelenme geri gelecektir.”
“Ona zarar mı verdin?”
“Saçmalama Edith, ben hiçbir şey yapmadım, sana gözkulak olmamı söyledi sadece. Ve bir, iki saat içinde geleceğini söyledi”
“Telefonumu bulmam gerek.”
Bradley cebinden telefon çıkardı. “Benimkini kullanabilirsin.”
Telefonu elinden kaptım ve hemen Jason’ın numarasını tuşladım. “Lanet olsun, telefonu kapalı.”
Bradley tekrar omuz silkti. “Sakin ol Edith.”
“Sakin olamam,” diye bağırdım. “Ona zarar vermediğini nereden bileceğim?”
Bradley, “Bana bağırmayı bırak, ona zarar falan vermedim,” dedi sert bir şekilde. Ardından kapıyı çarparak odadan çıktı.
Lanet olası çocuk. Jason nerede olduğunu bilmiyordum ve iki gündür uyuyor olmam olanaksız gibi gözüküyordu. Ve canım çok acıyordu. Üzerimde sadece Jason’ın giydirmiş olduğu bir tişört vardı. Aynanın karşısına geçtim, tişörtü kaldırdım. Tanrım. Neredeyse on santim uzunluğunda –ya da daha büyüktü- dikiş atmışlardı. Elimi dikişlerin üzerinde gezdirdim, yeni olduğundan canımı gerçekten çok acıtıyordu.
Tişörtü düzelttim ve odadan çıktım. İçkiye ihtiyacım vardı. Merdivenlerden aşağı indim. Jason’ın salonu çok küçüktü ve köşede mini bir bar gözüküyordu. Hemen oraya gittim ve elime bir viski şişesi aldım. Bardağa ihtiyacım olmayacağını düşünerek şişeyi açtım ve kafama dikmeye başladım.
“Hey, uyanmışsın ve içiyorsun.”
“Ah, Jason geldin.” Ona doğru yürümeye başladım, elimde ki şişeyi bırakmadan boynuna sarıldım. O da kollarıyla beni sardı.
“Tabii ki geldim, meleğim.”
Geri çekildim, şişeden bir yudum daha almıştım. “Senin için endişelendim.”
“Eski bir dostumdan yardım istemek için çıktım, sen bir şeyler yedin mi?” diye sordu kaşlarını kaldırmış elimde ki viski şişesine bakarak.
“Yemek yemeyeceğim, canım istemiyor.”
“Edith, daha bir şeyler yemeden içmeye mi başladın? Ver o şişeyi bana.”
Geri çekildim. “Tamam Jason birazdan yerim, ama bunu içmeliyim.”
“Pekala, ama tekrar yatağa dönmelisin, ayakta durmamalısın, bende sana yiyecek bir şeyler hazırlayacağım. Zachriel nerede?”
Ona anlamsızca baktım. “Bradley mi?” Tabii ki Bradley’i soruyordu. Ama lanet olası isimlerine alışamamıştım. “Nerede olduğunu bilmiyorum.”
“Sana göz kulak olmasını söylemiştim.”
“Bakıcıya ihtiyacım yok Jason.”
“Tabii, yoktur,” diye mırıldandı. Yanıma gelip beni yine kucağına aldı. Tanrım. Onu tekmelemek istiyordum.
“Kendim yürüyebilirim Jason. İndir beni.”
Jason dediğimi umursamadan hızlıca merdivenleri çıktı ve beni yatağa yatırdı. “Hemen geleceğim, sakın kalkma.”
*
Jason dakikalar sonra elinde tepsiyle içeri girmişti. “Bradley evde değil, nereye gitmiş olabilir?”
“Ben nereden bileyim?”
Jason tepsiyi yatağa bırakırken, “Onu hiç görmedin mi?”
“Gördüm, beynime girip bir rüya görmemi sağladı ben uyurken, daha sonra uyandım ve seni göremeyince sana bir şey yaptığını düşünüp ona bağırdım falan sonrada gitmiş olmalı.”
Jason kaşlarını kaldırarak, “Nasıl bir rüya?” diye sordu.
“Boşversene.”
“O şişeyi bırak ve bir şeyler ye, hadi,” Jason tepsiyi bacaklarımın üzerine koydu.
Biraz bir şeyler yedikten sonra tepsiyi yere bıraktım. “Jason, sırtını görmek istiyorum.”
Jason’ın mavi gözlerinin bir an için dolduğunu gördüm. “Seni üzmek istemedim,” dedim.
“Üzülmedim.” Sırtını bana dönerek üzerinde ki tişörtü çıkardı. İki tarafında omuzundan beline kadar uzanan kocaman yaralar vardı. “Aman Tanrım,” diye fısıldadım. Bu onun canını çok acıtmış olmalıydı. Elimi yaralarının üzerinde gezdirdim, biraz daha yaklaşarak sırtına bir öpücük kondurdum.
Jason yüzünü bana döndü, yüzümü ellerinin arasına alarak mavi gözleriyle bana baktı. “Seni çok seviyorum, Edith.”
“Ben de seni.” Onu gerçekten seviyordum. Hemde çok, diye düşündüm.
Jason gülümsedi ve dudaklarımı öptü. Ben de onu kendime doğru çekerek, öpücüğüne karşılık verdim.
Birkaç saniye geçmeden Jason durdu, bir şey anlamaya çalışıyor gibiydi. Daha sonra aceleyle kalkarak tişörtünü giydi. “Edith, hemen gitmeliyiz.”
Elimden tuttu ve odadan çıktık. Merdivenlerin başına geldiğimizde Jason durdu. Ve çok geç kaldığımızı anladım. Merdivenlerin aşağısında, uzun boylu, yapılı vücutlu, kısa saçları olan bir adam duruyordu. Gözlerinden adeta ateş püskürtüyor gibiydi. Bir an için siyah kanatlarını gördüğüme yemin edebilirim.
Jason beni arkasına alarak, önüme geçti. “Ne istiyorsun Raphael?”
“Bize ihanet ettin Gabriel, en değerlini elinden almaya geldim.” Jason’ın önümde durmasına rağmen onun delici bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. “Onu öldüreceğim.”