28. Bölüm

143 12 8
                                    

JASON(GABRİEL) ANLATIMIYLA;

Her şey anlamını yitirmişti, onun bedenini hareketsiz gördüğüm andan itibaren. Sanki benden geriye hiçbir şey kalmamış gibi. Her şey toz olup uçmuş gibiydi. Cennete bağlılık yeminim, kaderim, bütün kardeşlerim. Hepsi bir anda silinmiş gibiydi. Onsuz hiçbir şeyin anlamı olmayacağını biliyordum. Michael. En yakın kardeşim kafayı yemişti. Ve şu lanet dünyada ki tutunduğum tek şeyi öldürmüştü. Aklımda ki tek düşünce intikamdı. Ve onu hayata geri döndürmek. Onun ölmesine izin veremezdim. Daha buna hazır olmadığını biliyordum. Öldüğünde beynine kuralların çoğu kazınacaktı, bana olduğu gibi. Onun bunu kaldıramayacağını biliyordum.

Michael, beni ve Balthazar’ı melek kapanına sıkıştırmıştı ve şu an Edith yerde yatarken bana bakarak sırıtıyordu.

Balthazar’ın acısından dolayı çektiği inlemeleri yok sayarak, Michael’ın gözlerinin içine baktım. Bu bir zamanlar bana en yakın kişi olamazdı. Bu her zaman arkasını kolladığım kardeşim olamazdı. Ondan geriye kalan sadece delirmişliğiydi.

“Seni öldüreceğim Michael.”

Michael sırıtışını daha da genişletti. “Sabırsızlanıyorum.”

Ona bu yaptığı ödetecektim. Tıpkı Raphael’e yaptığım gibi. Ben bir Baş Melek’tim. Ve Baş Melek olduğum sürece ihanet edenleri öldürme yetkim vardı. Meleklerin birbirini öldüremeyeceğini biliyordum. Tabii ki, benim dışımda.

İçimde ki acıyı bastırarak gülümsemeye çalıştım ama başaramamıştım. Sadece çok öfkeliydim ve gözümü intikam ateşi süslemişti. “Nereye gidersen git, seni bulacağım.”

Michael gülümsemesini sürdürüyordu. Ve sonra gitti. Onu bulacağımı biliyordu. Nereye saklanırsa saklansın onu bulacaktım.

Michael gittiğinde kapandan kurtulmuştuk ama Balthazar’ın bedenini çürükler kaplamıştı. Acı çekiyordu. Yere yığıldı. Kolundan tuttum ve onu yatağa götürdüm.

Melekler geliyordu. Bunu hissediyordum. Michael buradan ayrılırken yaptığımız melek kapanlarını bozmuş olmalıydı. Cennetin koruyucu melekleri birkaç saniye sonra burada olacaktı.

“Geliyorlar Gabriel, gitmeliyiz,” dedi Balthazar inleyerek.

Edith’in cesedinin yanına yürüdüm. “Onu kurtarmalıyım.”

“Buna izin vermeyecekler.”

Umurumda değildi, güçlerimi kaybetmeden onu kurtaracaktım. Edith’in cesedini kollarımın arasına aldım ve yatağa taşıdım. Alnını öptüm. O benim her şeyimdi. Ve ölemezdi.

“Uzaklaş ondan Gabriel.”

Cennetin korumaları çoktan gelmişti. Archangel ve Uriel.

“Hayır,” dedim onlara bakarak. “Onu kurtarmama izin vermelisiniz.”

Archangel ve Uriel bana biraz daha yaklaştı. “Eğer karşı gelirsen, kovulacaksın Gabriel. Bunu yapma.”

Kovulup, kovulmamam umurumda değildi. Tek düşündüğüm Edith’in bir an önce yaşamasıydı. Ölmesine göz yumamazdım. Eğer kovulursam, güçlerim gidecekti ve onu kurtaramayacaktım. Ama kovulmadan önce hızlı davranıp bunu yapmalıydım.

Uriel, şimdi tam yanımda duruyordu. “Geri çekil kardeşim, o artık bir melek.”

“Lanet olsun,” diye bağırdım. “Beni durduracağınıza lanet Michael’ı durdurmalısınız.”

“Ona gereken ceza verilecek.”

“Eğer ben olmazsam ona bir ceza veremezsiniz.”

Edith’i kurtarmaya çalışsam hemen müdahale edeceklerini biliyordum. Başımı Balthazar’a çevirdim, hala acı içinde kıvranıyordu, bana yardım edemezdi. Lanet olsun. Yine de şansımı denemeliydim.

Baş Melek kılıcımı çıkardım. “Geri çekil Uriel.”

“Bir ölümlü için beni öldürecek misin kardeşim?” diye sordu. Gözlerinde üzüntüden yoksun bir ifade vardı.

Archangel, Balthazar’a doğru yürüdü, acısına son vermek için onu cennete geri yolladıktan sonra bana döndü. “Bırak kılıcını Gabriel, o artık güvende olacak.”

“Bunu olacağını sanmıyorum.”

Kılıcımı Uriel’e sapladım ve etrafı beyaz ışık sardı. Ölmüştü. Işık hızıyla Edith’e döndüm ve tam ona dokunacakken, Archangel beni durdurdu.

Kılıcımı ona doğrulttum ve karnına sapladım. “Beni durduramazsın.” Etrafı tekrar beyaz bir ışık kapladı.

 Daha Edith’e ulaşamadan dizlerimin üzerine çöktüm. İki melek öldürmüştüm ve kanatlarım gidiyordu. Acı içinde kıvranarak Edith’e ulaşmaya çalıştım ama başaramadım. Sırtımdan kanlar boşalıyordu. Kanatlarım gitmişti. Yere devrildim. Derin derin nefes alıp vermeye çalıştım. Lanet acımı azaltmıyordu. Artık kanatlarım gitmişti ve kovulmuştum. Ayağa kalkmaya çalıştım, tökezledim. Yatağın kenarına tutunup kendimi yukarı doğru kaldırdım. Edith hala kıpırdaman yatıyordu. Kan olmuş ellerimle alnına dokundum. İşe yaramıyordu. Lanet olası cennetten kovulmuştum ve onu geri döndüremiyordum. Üzerimde ki tişört sırtımdan durmaksızın boşalan kanlardan dolayı üzerime yapışmıştı. Tişörtü çıkarıp, fırlattım. Uzanıp Edith’in elini tuttum. Onu kurtaramamıştım. Bu benim suçumdu. O şimdi cenneteydi ve kaderi Balthazar’dı. Bunu değiştiremezdim. Ve kovulmuşken, hiçbir şey yapamayacağımı biliyordum.

Edith’in elini sıkıca kavradım. “Özür dilerim,” diye fısıldadım.  Sırtımda ki yarığın acısı gittikçe azalıyordu. Ayağa kalktım. Edith’in alnını öptüm. “Seni çok seviyorum, Melek.”

Michael’ı bulup onu öldürmeliydim. Yerde duran kılıcımı elime aldım. Gözlerimi kapatıp Michael’ın bulunduğu yere konsantre olmaya çalıştım. Ve sonunda bulunduğu yeri buldum. Saklanmıyordu. Oradaydı. İki saniye içinde Michael’ın olduğu odaya gittim. Edith’in ışınlanma dediği olayı hiç sevmediğini biliyordum. Ama işime yarıyordu.

Michael boş bir odada, duvara yaslanmış halde oturuyordu. Odayı incelemeye başladım yerde kan izleri vardı ve karşımda ki duvar parçalanmıştı. Bu lanet oda Edith’i ilk öldürmeye çalıştığı yerdi. Ama başaramadan, ben onu kurtarmıştım.

“Bakıyorum kovulmuşsun kardeşim.” Hiçbir şey söylememiştim. Sadece ona bakıyordum. Michael ayağa kalktı ve bana doğru yürüdü. “Benim için geleceğini biliyordum.”

Tam önümde durdu. “Seni öldüreceğim.”

Michael gözlerini aşağı indirdi ve elimde tuttuğum ucu kanlanmış kılıca baktı. “Bunu senden çaldığım zamanı hatırlıyorum. Sonra sana saplamıştım ve bunun sonucu olarak kanatlarımı kaybettiğim zamanlar, sanırım son zamanlar pekte güzel anılarımız olmadı.”

“Bunu neden yapıyorsun?”

“Sen başlattın kardeşim, ona aşık olduğunda her şey değişti. Ona aşık olman kural dışı, biliyorsun.”

Kuralların canı cehenneme. O Edith’i öldürmüştü, ben de onu öldürecektim. Artık kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Onu öldürecektim. Bu kadar basit. Belki de daha kötüsünü hak etmişti ama şuan yapabileceğim tek şey onu öldürmekti. Hayatta ki tek tutunduğum şeyi öldüren, artık şeytan gibi davranan kardeşimin gözlerinin içine baktım. İfadesizce beni izliyordu. Kılıcımı karnına sapladım.

Beyaz ışığı yok sayarak, iki saniye içinde tekrar Edith’in olduğu yere döndüm.

Hala yatakta kıpırtısız yatan bedeninin yanına uzandım. Başımı omzuna yasladım. Yaşadığını bilerek, onunla olamamak bile öyle zorken şimdi ne yapacaktım? Onun yokluğunda ne yapacaktım? O yokken hiçbir şeyin anlamı yoktu. Kendimi öldürmek istiyordum. Ama kovulmuş bir melek olsam bile, melekler kendini öldüremezdi. Sonsuza kadar burada Edith’siz yaşamaya mahkûm bırakılmıştım. Daha kötüsü ne olabilirdi?

Başımı kaldırarak omzunu öptüm. “Sen benim cennetimsin.”

THE DEVIL INSIDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin