22. Bölüm

224 18 22
                                    

Sarı saçlı çocuk buraya geldiği bir saniye içinde Lucifer ve adamları kaybolmuştu. Onu tanıyor gibiydim ve onu gördüğümde ‘Jason’ demiştim. Bunun anlamını merak ettim. Ona ‘Jason’ diye seslenmiştim ve bunu neden dediğimi bilmiyordum. Bu düşünce şu an için beynimi kemirmekteydi.

“Nasıl gittiler?” diye sordum  ‘Jason’ diye seslendiğim çocuğa bakarak. Ama o bana bakmamıştı bile. Gözünü yere dikmişti.

Michael bana dönerek,“Gabriel, baş melek olduğundan aynı ortam bulunamazlar. O yüzden geldikleri yere geri döndüler,” diye açıkladı. “Beni neden ele verdin Edith?”

“Annemi geri getireceğini söyledi.”

“Şeytana güvenmekle yanlış yaptın,” diye bağırdı Michael. “Beni ele vermek ise daha büyük bir yanlış.”

“Bunun için üzgünüm,” diyebildim gözlerimi Gabriel denen baş melekten ayırmadan. Onu görünce kalp atışlarım hızlanmıştı ama onu hatırlamıyordum. Neden ona ‘Jason’ diye seslendim.

 Elimle onu işaret ederek, “Onu bir yerden tanıyorum,” dedim umutsuzca.

Michael gülümsedi. “Bana da böyle demiştin.”

“Burada neler oluyor?” Bradley koşarak içeri girdi. “Edith, korktuğunu hissettim.”

Bradley’yi görünce hemen sarıldım. “Bradley,” diye fısıldadım ağlamaklı bir sesle.

Beni kollarıyla sardı. “Tamam, buradayım, geçti artık. Bir şey yok.” Daha sonra Michael ve baş meleğe dönerek, “Burada ne oldu?”

Michael gülümseyerek, “Gabriel, sanırım aldatılıyoruz.”

Ona anlamsızca baktım. Aldatılıyoruz mu? Bu da ne demek oluyor? Beynimde ki boşluk yüzünden hiçbir bok hatırlamıyordum. Yoksa ikisiyle de ilişkim falan mı olmuştu. Eğer olsaydı hatırlardım.

“Ne demek istiyorsun?” diye sordum ona dik dik bakarak.

Bradley lafa atlayarak, “Bir şey demek istemiyor,” diye çıkıştı.

“Hayır, söyle.”

“Bir şey olduğu yok,” dedi gözlerini yerden çekip, bana bakmaya başlayarak. Bana öyle bir bakıyordu ki, gözlerinde ki hüznü hissettim. “Artık başın belada değil. Bradley ile eve gidebilirsiniz.”

İçimden ona yaklaşma hissini bastırarak, “Sen kimsin?” diye fısıldadım.

Baş melek sorum karşısında neredeyse ağlayacak gibi görünüyordu. Hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Ağzını bile açmadı. Hiçbir şey söylemedi.

“Bana ne yaptınız?” diye bağırdım. “Beynimle oynadınız değil mi? Hatırlayamıyorum.” Bradley’yi iterek, “Bunu sen mi yaptın?” diye bağırdım.

“Edith ben hiçbir şey yapmadım, sakin ol lütfen.”

“Sakin falan olamam,” diye bağırdım. “Hiçbir şey yapmadıysan neden beynimde boşluk varmış gibi hissediyorum? Neden böyle hissediyorum lanet olsun?” Biraz daha devam edersem ağlayacağımı fark ettim. Gözyaşlarımı tutarak, hıçkırıklarımı yuttum. Tanrım. Gerçekten neler oluyordu? Hiçbir şeye anlam veremiyordum.

“Siz melek değil, lanet birer şeytansınız,” diye bağırarak oradan çıktım ve çıkışa doğru koştum.

Arabamın yanına ulaştığımda yere diz çöküp ağlamaya başladım. Annemi kurtaramamıştım ve sanki çok uzun zamandır tanıyor gibi hissettiğim birini tanımıyor gibiydim. Michael’ın bile beni önceden tanıdığı aşikârdı. Ama ben onu da hatırlamıyordum. Ve adı Gabriel olan meleğe ‘Jason’ diye seslenmiştim. Neden böyle bir şey yapmıştım? Lanet Jason’ın kim olduğunu bile hatırlamıyordum. Eğer o değilse, kimdi? Neden ona Jason demiştim? Geri zekâlı falan mıydım ben. Belki de deliriyorumdur. Bu kadar şeyden sonra deliriyor olmamı gerçekten hoş karşılayabilirdim.

THE DEVIL INSIDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin