*
Bradley çıktığımız odaya tekrar zincirlenmişti ve tabii ki benimle birlikte. Lanet olsun. Bu herifin derdi neydi böyle?
“Geri gelecek mi?” diye sordum karşımda zincirlenmiş yarı baygın halde duran Bradley’e.
Adam bizi zincirleyip gitmişti. Sonuçta beni yakalamak için o kadar uğraşmıştı ve tek yaptığı bağlayıp gitmekmiydi?
“Evet,” diye mırıldandı Bradley. “Seni buradan çıkarmalıyım. Jason dışarıda mı?”
“Evet.” Ah, Tanrım. Jason. Benim yüzümden başı belaya girmişti. Belkide… Tanrım, ölmemiş olsun, yalvarırım.
“Onu buraya çağıracağım,”
“Hayır Bradley. Onu buraya çağırmayacaksın. Yaşayıp yaşamadığını anlayabiliyor musun?”
“Evet. Ama seninle iletişim kurduğum kadar kolay olamayacak.”
“Bradley, onu buraya çağıramanı istemiyorum. Başı zaten benim yüzümden yeteri kadar belaya girdi.”
Bradley, kendi kendine mırıldandı. “Onun hakkında bilmediğin çok şey var.”
“Ne demek istiyorsun?”
Bradley cevap vermedi, baygın taklidi yapmakla yetindi. Lanet olsun, ne dediğini anlamamıştım. Ama Jason’ın benden sakladığı bir şey olmadığına emindim. İş hakkında ufak tefek yalanların dışında Jason bana yalan söylemezdi. Zaten işleride umrumda değildi.
Her neyse buradan çıkmalıydım. Kollarımı oynatmaya çalıştım, zincirler canımı çok acıtıyordu. Kolumu kıpırdatmaya çalıştıkca, kolumu daha çok sıkıyor gibiydiler. Öyleyse bu lanet yerden nasıl çıkacaktım.
“Buradan nasıl çıkacağız Bradley? Beni duyduğunu biliyorum.”
“Bilmiyorum,” diye mırıldandı.
“Sen ondan daha güçlü değil miydin? Ve bana yaklaşamayacağını söylediğini hatırlıyorum.”
Bradley yüzünü bana çevirdi. “Bilmiyorum Edith, sana yaklaşmanın bir yolunu bulmuş işte. Onu öldüreceğim.”
“Nasıl?”
“Emin değilim. Sessiz olursan, düşüneceğim.”
Düşünecekmiş. “Sen düşünene kadar burada geberip gideceğiz lanet olası.”
Bradley yeşil gözlerini, gözlerime kilitledi. “Seni öldüremez Edith,sadece zarar verebilir. Bunun olmaması için elimden geleni yapacağım.”
Gözlerimi devirdim. “Tabii, bundan eminim.”
Elinden geleni yapacakmış, lanet bir duvara zincirlenmiş durumdaydı. Bana yardım etmeyi bırak daha kendine yardım edemiyordu.
Karnıma tekrar bir sancı girdi, hafif bir çığlık attım. Ah, yine mi? Bu lanet minyatür şeytan bebek kıpırdamaya başlamıştı yine.
Derin derin nefes almaya başlamıştım, canım çok acıyordu. Bradley gözlerini bana çevirdi, yeşil gözleri parladı.
Bebek tekrar elini öne doğru uzatmıştı. Tişörtümün üzerinden bile belli oluyordu. Canımı çok acıtıyordu. Derdi neydi bu bebeğin?
“Babasını tanıyor,” diye fısıldadı Bradley. Ona baktım, yeşil gözleri hala parlıyordu, dudaklarında bir gülümseme vardı.
“Babasının canı cehenneme. Onu doğurmayacağım.”
Bebek kıpırdamayı bırakmıştı. “O insan bile değil değil mi? O yüzden bu kadar çabuk büyüdü ve garip garip kıpırdanıyor falan, o yüzden değil mi?” diye sordum.
Bradley kaşlarını çattı. “Evet insan değil, onun için bu kadar çabuk oluştu ama onu doğurmak zorundasın Edith, o doğduğu anda cehennem yok olacak. Ve dünyanın yarısı kadar bir yer.”
“Ne?”
“Dünya için endişelenme,” diye mırıldandı. “Önemli olan cehennemin yok olması.”
“Siz lanet birer delisiniz,” diye bağırdım.
Kapıdan bir ses, “Evet öyleyiz,” dedi. Ve bir kahkaha attı. Bu lanet adamın, sürekli lanet kahkahalar atmasının sebebi neydi? Ondan nefret ediyordum. Babamı hiç tanımamış olmayı dilerdim.
“En kısa sürede gelmeye çalıştım, çok bekletmedim değil mi?” Elinde bir bıçak ile odadan içeriye girdi
Bradley bağırmaya başladı. “Ona zarar verirsen seni öldürürüm.”
Adam tekrar bir kahkaha attı. Bradley’nin bağırışlarını umursamadan, bıçakla bana doğru yürüdü ve tam önümde durdu.
Karşımda bana nefret dolu simsiyah gözlerle bakan babam olamazdı. Bir insan çocuğundan neden bu kadar nefret etsin ki? Gözümden bir damla yaş aktı.
“Üzülme çocuğum,” diye fısıldadı gülümseyerek. “Sadece onu öldüreceğim.”
Bir şey dememe fırsat kalmadan, bıçağı karnıma sapladı.
“Hayır!” Bradley hala bağırıyordu. “Seni öldüreceğim.” Zincirlerden kurtulmaya çalışıyordu.
Bıçağı daha derine saplarken bir kahkaha attı. Acı katlanılmaz bir hal almıştı. Ölecektim.
“Dur!” Jason kapının önünde duruyordu, üzeri çıplaktı, sadece altında kot pantolon vardı.
Kapıdan içeri girdiği an her yer beyaz ışıkla kaplandı. Gözlerimi kapattım. Bradley’nin, “Sonunda..” dediğini duydum.
Gözlerimi araladığımda bana bıçak saplayan adam yok olmuştu.
Jason’ın sırtında beline kadar uzanan iki yarık vardı. Kanlar akıyordu. Bana doğru geldi ve zincirleri çıkardı. Yere düşecekken beni tuttu ve kucağına aldı. “Seni iyileştireceğim.”
Bayılmadan önce, “Nesin sen?” diyebildim.