NOT: Bu sefer Notu başta vereyim dedim :) Bu bölümü kime ithaf edeceğimi bilemedim bende dedim bu bölüm bütün okuyuculara bir hassa beğeni ve yorumlarla beni yalnız bırakmayan Waatpat üyelerinin ve tabiki melezin gelmesini dört gözle bekleyen herkese gelsin :) Sizleri çok seviyorum :)
MlsSmy...
Dip not: Bu hikayeyi beğenirseniz ikinci fantastik kitabım KUTSANMIŞ EVLİLİKLER'i öneririm :) MlsSmy
'Vitamlara kadar herkes!' diye yineledi.
Vitam'lara kadar herkes mi? Ben ne yapmıştım nasıl bu kadar sorumsuz olabilmiştim böyle. İntikam isteğime nasıl yenik düşer onun beni ele geçirmesine izin verirdim. Kalbim sancıdı. Pişman değildim. Angelina'ya üzülmüyordum. Bu farkındalık beni daha da sarstı. Gözlerimde dünya kararırken yakalanmaktan ilkkez bu kadar çok korktum...
Efsanelerde ki gibi kanımı şeytanlar içecek güçlenecek melekler göğe yükselecek karanlıktakiler artık aydınlıkta da dolaşabilecekti.
Tanrım Tanrım ben naptım?
****
Sonbaharın renklerini doğduğum yerde çok severdim. Şuan hatırlamasam da Avustrya'nın küçük bir sahil kasabasının üçyüz metre kadar dışında yaşardık. Bunun en büyük sebebi babamdı. Babam tam anlamıyla bir çiftlik adamıydı. Egzos seslerini, insanların bağrışmalarını, en önemlisi taş yollardan nefret ederdi. O bir doğa tutkunuydu. Büyük iki köpeğimiz daha vardı. Onlardan korktuğumu hatırlıyorum. Çok sert bakar her daim babamın bulunduğu yeri büyük daireler çizerek kolacan ederlerdi. 'Bunlar çok sadık' diye övünürdü her yemeklerini vermeye gittiğinde babam. Türü hatırladığım kadarıyla Kangal olmalıydı. Türkiyeden o zamanlar büyük bir miktarda para ödeyek getittirmiştik ve geldiklerinde inanın daha sevimliydiler. Onlardan çok küçük kırma köpeğimiz Lilo'yu hatırlıyorum. Sırtı benek benekti. Kulakları büyük ve kahverengiydi, ne kadar zaman geçerse geçsin Lilo o kangallar gibi büyümemiş hep geldiği gibi küçük kalmıştı. Annemin tavukların eve girmesinden ve çamurlardan şikayet ettiğini, Sam'in babamla birlikte ufak tarlamızı sürdüğünü hatırlıyordum. Şöyle bir düşününce geçmişimin hala kaybolmadan yanımda durması benim için büyük bir nimetti. Sam yakışıklı bir çocuktu. O zamanlar benden üç yaş büyük olmasına çok sinirleniyordum.
Babam her sabah Sam'le tarlaya gittiğinde ağlayıp bende gitmek istediğimi söylerdim. Her zamanda cevap aynıydı. 'Sam senden büyük sen daha küçüksün hem annene yardım etmelisin' babama küsüp somurttuğumu ayağımla yerdeki bej renginde ayım Toful'a tekme attığımı hatırlıyordum. Babam hareketime güler o zaman uzun olan bakır kıvırcık saçlarımı gözümün önünden çekip yeni aldığımız geceliğimi düzelterek kucağına alırdı. 'Prensesler tarlada çalışmaz onlar güzel elbiseler giyer. Sen bir prenses değilmisin yoksa' der abartılı bir şekilde, bende 'Hayır!' diye ciyaklardım. 'Ben babamın tek prensesiyim!'
Sonra herşey tatlıya bağlanırdı.
Yine o günlerden bir gün ben bahçedeki sarı yaprakların üzerinde hoplayarak oyun oynuyordum. Annem çamaşırları ipe asıyordu. Sam'le babam da tarladalardı. İki büyük atımız vardı. biri zeus diyeri Athena. İlkin simsiyah olan Zeus'un üzerinde babam geldi yaralıydı. Hemen ardından Abim parlak kahve Athena'yla geliyordu. Annemin endişeli ifadesini hatırlıyorum.
'Saklanın' diyor babam daha atından inmeden. Ve o büyük patlama ardından haykırışlar birbirini izleyen olaylar. Annemin ağlama sesi Sam'le beni evin altında ki ambara kapatılmamız...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lucretia
Fantasy'Sen Asla iyi olamazsın Lucretia. Sen kötü olarak var oldun. Dehşet acı kaos ve kan bunlar seni güçlendirir iyilik, işte onun olduğu yerde sen yok olmaya mahkumsun. Seni İyiliğin ve saflığın varlığını sürdürebilmesi için yarattık. Tıpkı siyahın olma...