24.Bölüm: Bebeğim!

7K 467 13
                                    

Dip not: Bu hikayeyi beğenirseniz ikinci fantastik kitabım KUTSANMIŞ EVLİLİKLER'i öneririm :) MlsSmy

İlk sarsıntı onu neredeyse yere düşürüyordu yataktan. Kuleye savaş açılmıştı.

'Siktir!' dedi öfkeyle. Gardeel'in varlığını tamamiyle unutmuştu. Etrafına ki aura daha da yoğunlaşıp onu sararken 'versus est!(değiş)' diye tısladı. Bedeninde ki gecelik onu bir deri gibi sarıp kararmaya dnüşmeye basladı. Sonunda beline kadar yılan derisine benzer motiflerde bir kalkan oluştu ayağına kadar uzanan ince bez kumaş şekil alarak kısaldı. Ön tarafı dizlerinin üzerine kadar kısalırken arka taraf uzayıp kuruk oluşturdu. Beyaz kumaş aniden simsiyah oldu. Ayaklarında birden bire varolan deri çizmeler diz kapaklarına kadar uzanıyordu. Böyle bir savaşçı kadına benziyordu.

 kader imliğine son düğümler böylelikle atırken Moiralar-mitolojide kader tanrıçalarıdır- tarafından bütün sonlar hesaplanıyor planlar yapılıyordu savaş artık baslamıştı.

 ***

Değişim Gardeel'in gözlerinin önünde olmuştu. An be an bu savunmasız aciz kızın böyle bir amazona dönüşmesini izledi. Gözlerinde ki hayranlık gizleyebileceğinden fazlaydı. 

Lucretia ise tamamiyle Gardeel'in varlığından habersiz kaybolan benliğiyle kuleyi korumak adına bütün savunma ve saldırı planlarını kafasında kurmaya başlamıştı bile.Sapık atı pegasus zırhına bürünmüş bir halde pencereden içeriye dalarken lucie'nin tek yaptığı şey ata binip ardına bakmaksızın gökyüzüne doğru uçmaktı.

Gardeel ilk defa bu beğenmediği kadın tarafından geride bırakılmanın şokunu yaşıyordu. 

Cephede işler ise bambaşka yürüyordu. Kharon Günahkarlık kılıcını çekmiş ön sırada yer alan aydınlık canavarlarına karşı savunuyordu. Bedeni gerilmiş bütün kasları kendini belli etmek adına herşeyi yapıyordu. Lucretia'yı anlık duraksatan onun tam şuanda eski çağlarda ülkesini savunmak adına herşeyini öne süren yuvarlak masanın şövalyelerine benzer duruşu kararlılığıdı. Tam da o an da beyaz pegasusun kellesini ucururken ne düşündüğünü merak etti...

Bir gram bile terlememiş bu şeytan kan ve savaştan dolayı coşup kahkahalar atması bu durumdan zevk alması gerekmez miydi?

İki saniye süren bu duraksama ona pahalıya patladı. Vitamlardan şişko olan bütün yıkımı Lucretia'ya savurdu son anda yapilan manevra pecattumun kanadını kurtaramadı.. At acı bi kişneyişle düşüşe geçerken Deli kahin kalkaniyla yere sert çarpmalarını engelledi....

***

((((Lucretia'nın ağzından ))))

Gözlerimi açtığımda hertarafım katil olduğumu haykırırcasına kana bulanmıştı. Cevremde sağ kalanlardan kimisi korkuyla kimisi büyük bir hayranlıkla beni izliyordu. bacaklarım benim kontrolüm olmaksızın hareket ediyordu. ileride çıplak kanlı beden tam karşımda diğer cesetlerden apayrı duruyordu. Durmak istedim bir nedenden dolayı sanki görmek istemiyordum ama bilmek emin olmak dürtüsü bütün isteklerimi yok sayıyordu. orada yatan ceset benim için önemli bir pacaydı...  O olmasa eksikmisim gibi kalbim yeni farkina vardigim yaranin sizisiyla atiyordu.

Dizlerim titredi... Daha fazla yaklasamadan dizlerimin üstüne çöktüm ... 'Lux' diye inledim. Lux...

Gözlerim kararıp tekrar o çıktığım karanlığa doğru kayboldum.

....

Yemyeşil bir çayırın ortasındaydı. Küçücük bir bebek vardı kadının kollarında. güneş parlak ve güzeldi. Havada yok denecek kadar bir meltem vardı. Akar suyun sesi ve kuş cıvıltıları huzurun müziğini çalıyorlardı adeta. Kadının saçları güneşin altında parlayan altın sarısıydı. Teni ise kar kadar beyaz Kıskanılacak bir güzelliği vardı. Onun gibi olmak istedim. Narin güzel ve masum.. Bebeğine ninni söylerken bir anda benim varlığımı hissetmiş gibi duraksadı hızla kafasını çevirdi olduğum yere.. hareketi uzun sarı saçlarını hafifçe havalandırdı yakalanmaktan dolayı korkarak bir adım geriye doğru çekildim.  Bu ana şahit olmak ve izlemek en mahrem anına girmekle aynı şeymiş gibi geldi. Fakat o beni görmedi.Hemen sol yanımda ki boşluğa bakarak  'Sen mi geldin aşkım' dedi billur gibi sesiyle.

Gözlerim kadının baktığı yere kaydı. Hemen tanıdım onu. Gardeeldi bu aşık olduğum adam uğruna ölümü göze aldığım o adam...

Bana hiç bakmadığı bir aşkla baktı kadına 'geciktim' derken ki üzgün ve özlem kokan o sesi milyonlarca bıçağın kalbime saplanmasıyla eş değerdi..

Kadın hafif kırılgan bir tebessüm etti ardından kucağında ki bebeğine döndü... Gözlerinde beliren korku beni bile ürkütmüştü... 'Bebeğim!' diye çığlık attı. Bütün çayırı inletircesine. Akan dere durulmuştu cimenlikler kuruyup solmuştu bir anda... Yabancı gelen bu çayırlık benim şatomun bulunduğu kara ormana dönüşmeye başladı... Bu sefer ağlayan çığlık çığlığa haykıran bendim sanki o kadın ben olmuştum tek vücut olmuştuk. Kollarım boştu eksiktim ...

' Bebegim' diye haykırdım ses benim sesimdi görüntü benim görüntümdü...

***

Gözlerimi actığımda hala ağlıyordum... Acısı yepyeniydi taptaze...

Deli kahin baş ucumda hüzünlü gözlerle beni izliyordu.

'Ne oldu?' diyebildim nice sonra .

Gardeel'i çağırmış olmalılar yoksa neden burda olsun. 'Bir yaşanmışlığındı gördüğün... geçmişteki hayatlardan biriydi' dedi sesinde belirgin olan umursamazlıkla. Sanki ruyamı oda görmüş gibi ...Canım yanıyordu. Bebeğimi kaybetmiştim ağlıyordum...

'Yalnız kalmak istiyorum!' dedim içten içe gitmemelerini dileyerek.

Bir bebeğim vardı demek bir zamanlar bende anneydim...

Ağladım adını bile hatırlamadığım çocugumun yasını tutarak.

Hepsi gitti.... Odayı aslında beni terkederek.

***

Tekrar uykuya dalmış olmalıyımki peccattumun yaralandığı zamana geri döndüm. bir an yere yığılip ardından ayılmamı uzaktan bir izleyici olarak izliyordum. Beden benden ayrı hareket ediyordu. Oradaki ben değildim de biri bedenini çalıp benim yerime katliyam yapıyordu. Gücümün toprağa akışını seyrettim.

Vigilaveris consurgant usque ad mortem, clamans ad ratem quae in inferno, quod non esset oboediens, spiritus regnum. Et erit sanguis a sanguine redundat pecuniam!

(Ölüm çığlığını sal üstüne Hades'i uyandır uykusundan uyandırki alsın bu itaatkar olmayan ruhları kırallığına. And içerimki karşılığı kanımdan kan olacak!) 

Yerin sarsıldığına şahit oldum elimde ki bıçakla avuç içimi derince kesip elimi yumruk yaptım kanım toprağa değdiğinde Lanetimin devamını getirdim...

Si nihil in sanguine meo, qui vovent aram accipere petam!

(Kanıma dair kim varsa gücüne adak isteğime karşılık bir sunak kabul et!)

Ve yer yarılıp cehennemin bütün yaratıkları çıkarken inlerinden benim tek yaptığım etrafa savrulan kanda kahkaha atmak oldu. Bütün o dehşet kan ve kaos bende gülme isteğinden ve coşkudan başka hiçbir duygu uyandırmadı.

Taa ki o bilmediğim ağır bedeli ödeyene kadar...

Benim bir bebeğim vardı. Eski hayatlardan kalan ve zamanla ruhunun benimki gibi bir lanetle bu dünyaya hapsolan hesaplamadığım kanımdan bir kan soyumdan bir can!

Göz göre göre bebeğimi adak sunmuştum.

Gardeel'in insandan doğan  tek çocuğunu, huzur bulduğum arkadaşımı, bebeğimi... Lux'u...

İsyanın yada pişmanlığın bir fayası yoktu. Lanetlerim geri alınamazdı. Uyduruk bir savaş uğruna evladımı öldürmüştüm.

İyi okumalar .... MlsSmy

LucretiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin